8. Bölüm "Müptezel"

195 25 14
                                    

"Türk değilim" diyene karşı sakın ısrar etmeyin. Allah'ın bahşettiği şerefi istemeyen şerefsize, biz zorla şeref verecek değiliz!

~Hüseyin Nihal Atsız~

Elime kılıç kalkan alıp evde 'cenge gideriz ahali' dememe ramak kaldı. Aslında yaparım da anne teriliği diye bir şey var, dünyada görüp görebileceğiniz en büyük silah. Ben anne korkusu olan bir kızım, terlik bir popomla buluştuğu zaman üç gün boyunca kıçımın üstüne oturmam imkansız oluyor. Anne terlikleri kapatılsın yaw🙅

Arkadaşlar burada verilen bir emek var, lütfen biraz saygı duyup oy ve yorum yapar mısınız? Çünkü sizden herhangi bir tepki görmeyince benim yazma hevesim kırılıyor.

Neyse, başlayalım bakalım👉👿👈

...

Sabahın köründe, kargalar bile bokunu yemeden kalkmak yük olurmuş insana. Resmen ölü gibi kalkmıştım. Saat altıydı ve ben uykulu gözlerle eşofman takımı arıyordum dolapta. Hay ağzımı eşekeler tepeleseydi de demeseydim 'evet' diye. Hele dün duyduklarımdan sonra artık onun tescilli bir deli olduğunu kabullenmiştim artık. Adamın bir yaptığı bir yaptığını tutmuyordu ki. Ban benden uzak dur diyordu ama kendisi ben mesafe koyudukça üzerime geliyordu. Hayır anlamıyordum, bu adam bipolar falan mıydı?

Sonunda onun bana verdiği eşofman takımlarından birini alarak üzerime hızlıca giydim. Kışın soğuğunda insanın üzerini değiştirmek kadar kötü birşey yoktu. Götüm donmuştu be!

İçeri bu kadar soğuksa Allah bilir dışarı nasıl soğuktu. Bana tam olarak ne yapacağımızı da söylememişti bile, söyleseydi ona göre hazırlanırdım en azından. Dediği tek şey şuydu; 'yarın sabah altıda uyanmış ol'. Beni uyarsaydı eğer ben de neyle karşı karşıya olacağımı bilirdim. Ama yok! Beyefendi devlet sırrı gibi saklıyordu mübarek. Allah bilir bana nasıl işkenceler çektirecekti. Beklerdim ben ondan, bana eziyet etmekten zevk alıyordu çünkü beyimiz. Ayağıma mor spor ayakkabıları giyerek şişme montuma doğru uzandım. Hazırdım işte.

Odadan çıkarak merdivenleri inmeye başladım. İçeride derin bir sükunet ortamı vardı. Artık onun sessizce işini hallediyor olmasına alışmıştım. O kadar sessiz hareket ediyordu ki onun varlığını anlamanız için ancak onun istemesiyle görebilirdiniz. Gerçi bende ne bekliyorsam, bordo bereliyle aynı evde yaşıyordum. Abim derdi, bizim en büyük silahımız sessizliğimizdir diye. Gerçekten de haklıymış.

"Altı dakika geciktin."

Mutfağın girişinde durarak elinde ki kupa bardağından kahve içiyordu. Onun pek uyuduğunu sanmıyordum. Ama dün ki halinden eser dahi yoktu. En azından bitkin ve yorgun gözükmüyordu. Daha dinç ve dinlenmiş gibiydi. Onun dakik bir psikopat olduğunu bazen unutuyordum.

"Vay be," Dedim merdivenleri inmeyi bitirerek. "Demek altı dakikada giyinmişim."

Şu çatık kaşlarının ortasına parmağımı koyarak düzeltmemek için kendimi zor tutuyordum. Hiç ağrımıyor muydu yahu kaşlarının ortası? Benim bile bakarken başım ağrıyordu. En iyisi oraya bir bant yapıştırmak ve onun düz bir ifadeyle bakmasını sağlamaktı. Aman ya, onun bir de suratsız hallerini mi görecektim? Tövbe, haşa!

Yemin ediyorum bu adamın sorunları vardı. Dünkü sapık Sungurla alakası dahi yoktu ki. Bir gün ciddi, bir gün sapık, bir gün öfkeli, bir gün sakin. Cidden hangisi gerçek Sungur, anlamakta zorluk çekiyordum.

GÜL KOKAN BARUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin