Bir renk olsam mor olurdum ihtimal. Ama benim morum başka morlara uymaz.
~Nazan Bekiroğlu~
💜
Mor rengi diğer renkler gibi değildir. Bakmayın göz alıcı olduğuna, biraz buruktur. Koyu tonu siyaha yani mutsuzluğa benzer, açık tonları pembeye, yani umuda benzer. Tıpkı benim gibi. Mutsuzluğu iliklerime kadar hissederken umutsuzca umut ediyordum. Sonra bir yerde umut etmeyi de bıraktım. Mutsuzluğuma da siktiri bastım. Çok pardon, ben küfür etmeyi sevmem. Oluyor arada böyle işte.
Elimde ki iğneyi doktorun dediği kadar doza ayaralayarak hasta ismine baktım. Günlerim böyle geçiyordu. İlacı ayarla, hastayla ilgilen ve gün boyu çalış. En azından içinde bulunduğum duyguları törpülememe neden oluyordu. Hem işimi seviyordum. Hayatta ki tek başarımda denebilirdi. Ailemde ki herkes doktorken benim hemşire olmam anneme göre bir utanç kaynağıydı. Gerçi anneme kalsa benim varlığım onun için büyük bir utançtı. Puanım yetmediğinden değil, gerçekten istediğim meslek buydu. Ve ben bir tek ona sahiptim.
"Esma teyze?" Dedim yüzümde yarım bir gülümsemeyle. "Hayırdır inşallah, neyin var?"
Esma teyze atmış üç yaşında çok fazla kronik hastalığı bulunan bir kadındı. İki güne bir gelir, iğnesini yaptırır, benimle sohbet ederdi. Severdim Esma teyzeyi, çok tatlı bir kadındı.
"Sorma güzel kızım," Acıyla öksürdü. "Benim bronşit yeniden nüksetti. Ciğerlerimi deliyor sanki bu meret."
Tam ona cevap verecekken karşı sedyeye bir erkek oturdu. Onu tanıyordum. Beni fark etmemişti çünkü yine bir hatlar yiyip dikişlerini patlatmış olmalıydı. Canının yanmasını istemiyordum, çünkü benim canım daha çok yanıyordu. Toygar bey elinde ki dosyayı bana uzattı.
"Sırada ki hastan Aybars Cebeci, dikişleri patlamış." Tilkiye iflah olmaz bir bakış attı. "Her zaman ki gibi. Onu da hallet. Leyla ameliyathane de Belgin'e yardım ediyor, diğer hemşirelerde şu an ki salgından gelen hastalarla ilgileniyor. Dikişleri sen atarsın."
Aybars Cebeci. Yalan. Hislerimin katili.
"Ama-"
Tek kaşını kaldırdı. "Bir şey mi demek istedin Berfin?"
Söyleyeceklerimi yuttum. Toygar bey hayatımda gördüğüm en diktatör adamdır. Ona ters düşmek istemiyordum çünkü sonum Leyla gibi acile giderdi. Aybars'ın ela gözleri üzerimde hissettiğimde elimden geldiğince onu görmezden gelmeye çalıştım. Sanki bu mümkünmüş gibi.
"Siz nasıl isterseniz Toygar bey."
Bana 'aferin' der gibi baktı. "Beklediğim performans buydu."
İşte o an ilk defa keşke doktor olsaydım dedim. Bu ne kibirdi? Gerçi Toygar bey Türkiye'nin en iyi doktorlarından biriydi, onun yanında çalışmanın tek artısı buydu sanırım. Adamın gördüğü yerde bana işkence edesi geliyordu. Neydim ben, stres topu mu, yoksa hemşire mi?
Neyse ki bulunduğumuz kabinden ayrılması çok uzun sürmemişti. Grip salgın gibi askeriyeyi sarmış, civar köylerde de bayağı bir hasta gelir olmuştu. Bana öylece baktı. Başka bir insan olsa yerinde soru sorar, neden böyle dediğimi merak ederdi. Ama o Tilkiydi işte. Susar, dinler, analiz yapar ve daha fazla izler. Tipik.
"Torunum çok yakışıklıdır," Harika, yine başlıyoruz. "Burada asker. Adı da Murtaza, daha önce görmüşmüydün güzel kızım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜL KOKAN BARUT
Novela JuvenilÖlmek için yetiştirilmiş bir tim; Gölge Timi. Onlar birer bombaydı, ölüm günleri bile belirlenmişti. Onlara Ölümün Gölgeleri derlerdi, çünkü siz Ölümün Gölgesinin üzerinize çöktüğü zaman anlardınız ölümle aranızda olan bir adımı. Kurallar vardır örn...