2. Bölüm "Dokuz"

292 38 15
                                    

Korku, örtmeye en yatkın olduğumuz kirimiz,
gizlemeye en çok çalıştığımız korkumuzdur.
(Bilge Karasu)

...

Sungur...

Doğru mu yapmıştım yoksa yanlış mı? Bunun bir önemi yoktu. Yanlış ve ya doğru, beni verdiğim sözden döndüremezdi. O bana emanetti ve ben Deli Kurda söz vermiştim. O kız çocuğu bana emanetti, eline kıymık batsa kendimden bilirdim.

Ama alnında ki yara içimi öfkeyle dolduruyordu. Nasıl oluyorda kız çocuğuna kıymışlardı, anlamıyorum. Masum bir suratı ve çocuk bakışları vardı. Kıymaya korkardı insan. Ama o ürkek bakışlarının altında ki hüzünün pençesini görüyordum. Ve lânet olası onu bulduğum şekil!

Parmakların direksiyonu sıkıca kavrarken boğumlarım bembeyaz olmuştu. Tecavüz edecekti oruspu çocuğu! Eğer yetişemeseydim Rozaya tecavüz edecekti. Ben bunları düşündükçe yoldan geri dönüp o şerefsizi öldürene dek dövmek istiyordum.

Hiç bir kadın, kız çocuğu bunu haketmiyordu. Bunu kim olursa olsun aynısını yapardım. Hele ki kız bana emanetken, her şeyi yapardım.

Şimdi içeride ki sıcaklıktan dolayı kafasini
kafasını cama dayamış uyuyordu. Dudakları hafifçe aralanmış, yüzünde ki rahat bir ifadeyle uyuyordu. Kim bilir en son ne zaman uyumuştu. Uzun zamandır uyumadığı gözlerinin altında ki koyu mor halkalardan belliydi. Ağlamıştı, gözleri şişti.

Tatlı. Onun için diyebileceğim tek şey tatlı biri olduğuydu. Tatlı bir kız çocuğu.

Arabayı yavaşça sağa çekerek arka koltukta ki deri ceketimi aldım. İçeri sıcak bile olsa üşüyebilirdi. Annem hep 'uyuyan insanın üzerine kar yağar' derdi. Üzerine, onu uyandırmadan yavaşça ceketi üzerine örttüm. Gözlerini hafifçe açar gibi olsa da homurdanarak geri uyumaya devam etti. Tatlı şey.

Yaklaşık üç saattir yoldaydık, nihayetinde askeri lojmana gelenilmiştik. Yollar karlı olduğu ve yolları uzatarak geldiğimiz için bayağı bir uzun sürmüştü. Eve girmeden önce halletmem gereken küçük bir işim vardı. Torpitoda ki telefonumu aldım, bir kaç tuşa basarak kulağıma götürdüm.

"Sungur komutanım?"

Şaşırdığı belliydi. Saat on bire geliyordu.

"Benim, numaramı değiştirdim." Dedim kısık sesle. "Beni iyi dinle Çopur, sana işim düştü."

"Söyleyin komutanım, karargahtayım zaten. Hemen bulurum."

"Harun Haznedaroğlu ve Mikail Kaplan, bunların ikisini annesinin kızlık soyadına kadar öğren. Ne iş yapıyorlar, nerede kalıyorlar, hangi markadan giyiniyorlar, kaç numara ayakkabı giyiyorlar hepsini önümde istiyorum. Bir tane dahi eksik bilgi olmasın ve en kısa sürede istiyorum."

"Emredersiniz komutanım."

Telefonu kapatarak pantolonun cebine koydum. Bu ikisinin hiç de iyi şeyler yapmadığını bilecek kadar iki ay boyunca evlerini izlemiştim. Ama bir kere bile Rozayı yüzü asıkken görmedim. Okula giderken yüzü gülüyordu, dışarıda ailsiyle yemek yerken mutluydu. Bu yüzden pek üzerinde durmadığım olaylar olmuştu. Sonuçta Roza mutluydu, endişelenecek bir şey yoktu. Elbette bu mutlu hallerinin bir maske olduğunu bu gün bana attığı mesajdan anlamıştım.

Siktiğimin babası ona şiddet uyguluyordu, Mikail denen oruspu çocuğu ona tecavüz ediyordu. Ama yine de o dimdik ayakta duruyordu. Tıpkı abisi gibi, ne yaşarsa yaşasın başını dik tutmayı biliyordu. O masum yüzün altında güçlü bir kadın gizliydi.

GÜL KOKAN BARUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin