Gözlerimi açtığımda yatağımda uyandım. Labaratuvardaki yatağımda... Hemen yerimden sıçradım. Eski odalarımız. Zorunlu yer değiştirmeden önceki. Katliyamdan önceki. Etrafa baktım, yatağımın yanındaki komodinde yaka kartım vardı. Hemen kartı aldım ve odada ilerlemeye başladım. Büyük bir odaydı. 50 kişilik yataklar, bir sürü çocuk. Her yerde çizilmiş doğa veya orman resimleri vardı. O günleri özlemiştim. Arkama bakınca 6 yaşındaki Theo ve İva yı gördüm. Ne?.. Söylemeye dilim varmadı. Oyun oynuyorlardı. Beni gördü ve seslendi:
Theo: Li! Bak! Harika bir kale yaptık!
İva: Ben de bir araba yaptım. Burdan kurtulunca sizi burda tutacağım. Sonra evimize gideceğiz! Değil mi?..
Hayır
Hayır
HayırBu oluyor olamaz.. Bu, bu kötü. Çok çok kötü... Arkama bakmadan koşmaya başladım. Kalbim çarpıyordu. Bir sürü kişiye çarptım. Ama özür dileyecek vaktim yoktu. Uyanmam gerekti. Arkama baktığımda yine o lanet şeyi gördüm. Parel.. Önümü kesti. Ama eski haliydi. Daha çocuktu, benim gibi...
Parel: Bir yere mi gidiyorsun aptal?! Seni bırakır mıyım sanıyorsun?
Lirit: Parel i- izin ver gideyim.
Parel: Noldu, yoksa partiden kaçıyor musun?
Lirit: Ne partisi? Ne saçmalıyorsu-
Arkamdan çığlıklar geldi. Bakmak istemiyordum ama bakmazsam sonu gelmezdi. Kafamı korkarak geri çevirdim. Yine aynı şey... yine ve yine.... Gözlerim doldu ve kaskatı kesildim. İva... Onun boynu kırıktı, kafasını çevirmişlerdi ve öylece yerde duruyordu. Ölü bedeni... Yine.. Sadece ona baktım. Canım arkadaşıma... Önüme döndüm ve sadece çığlık atabildim.
Lirit: BUNU NEDEN YAPIYORSUN!! BEN- BEN NE YAPTIM Kİ!
Parel: Bunu sen yaptın ben değil Lirit...
Sen yaptın
Sen yaptın
Sen yaptın
Sen yaptınLirit: BENİ RAHAT BIRAK!
___________________________
Utandım. Keşke uyumasaydım. Uyandığımda güneş doğmuştu. Herkes yavaştan uyanıyordu. Birşey olmamış gibi davrandım. Annem kahvaltıyı hazırlıyordu ama ben yemedim. Hazır olunca kahvaltı ısrar ettiler ama aç değildim. Gerçekten iştahım kapanmıştı. Kayalıkların yanına gittim. Uçan taş yığınlarından birine çıktım. Yanlızdım ve kafa dinleyebilirdim. Biraz bulutlara baktım. Bu gün hava biraz kapalıydı. Sonra yanıma birisi geldi. Lo'ak. Şaşırmıştım. Yani o niye yanıma gelsin ki?
Lirit: Lo'ak! Günaydın.
Lo'ak: Sanada. Şey ben labaratuvar için özür dilemek istedim de..
Lirit: Sorun değil.
Utanmış ve mahçup olmuş gibi duruyordu. Konuyu değiştirdim ve gülmesini istedim.
Lirit: Çok azar yedin mi bari?
Lo'ak: Hah, ne demezsin. Bir ay uçmam yasak!
Lirit: Kafa buluyorsun değil mi?
Lo'ak: Hayır, ama keşke.
Lirit: Dostum, üzgünüm...
Lo'ak: Sorun değil, yani babama alışığım. Her zaman bana ceza vermeyi sevdi zaten. Ben onun oğlu değil de, kölesiymişim gibi davranıyor.. Anlamıyorum, ben ne yaptım ki? Neden beni Kiri ya da Tuk gibi sevmiyor? Beni neden Neteyam ı önemsediği kadar önemsemiyor? Benim onlardan ne farkım var...
Gözleri dolmaya başladı. Onu teselli etmeliydim.
Lirit: Hey öyle söyleme! Seni tabiki çok seviyor. Ama sana kızmasına sebep olacak o kadar şeyi sık yapıyorsun ki seni seviyorum diyemeden başka bir belada oluyorsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avatar: The Way Of Life
Teen Fiction~> Küçükken sebebi bilinmez bir yangında ailesinden koparılan Li, yıllar sonra arkadaşlarıyla kaçırıldıkları bu insan üssünden kurtuldu. Ormanda ailesiyle tanışacağından bihaberdi. ~> Neteyam kurgusudur. İyi okumalarr <3