Sahilde yürüyordum. Suyun kenarına oturdum. Denizi izlemeye başladım. Bu gün olanları düşündüm. Yanıma biri geldi. Arkama bakınca bunun Lo'ak olduğunu gördüm. Gözlerine bakmadım ve sadece denizi izledim. Lafa o girdi.
Lo'ak: Li, ben üzgünüm. Olan her şey için.
Lirit: Sorun değil, inan bana. Sadece çatlak olduğumu öğrendim.
Lo'ak: Sen çatlak değilsin Li. Sadece kafan karışık. Bu hastalık gibi olan şey, terapiyle geçiyormuş sanırım.
Lirit: Hah! Öyle mi dersin?
Lo'ak: Neden ki?
Lirit: Benim yaşadıklarımı bilse terapist delirir. Ben yine iyi dayanıyorum.
Bir süre sessizlik oldu. Lo'ak beni gerçekten önemsiyordu. ( Yani ben öyle sanmıştım) Bana baktı ve sordu.
Lo'ak: Anlatmak ister misin? Seni dinlerim.
O esnada içsel bir sorunum vardı ve gerçekten birine anlatmam gerekiyordu. Kendimi ifade etmem gerekti.
Lirit: Sana güvenebilir miyim?
Lo'ak: Her zaman. Ben senin dostunum.
Lirit: Tamam...
Derin bir nefes verdim ve anlatmaya başladım.
Lirit: Lo'ak, bak... Ben göründüğüm gibi biri değilim. Çok insan kaybettim ve çok insan öldürdüm.
Öldürmek lafını duyunca biraz gerildi. Ben devam ettim.
Lirit: Ben Küçükken böyle değildim. Bizi labaratuvarda ailemizin öldüğüne inandırdılar. Her şeyi orda öğrendik. 3 yaşında birkaç çocuğun bir anda evinden koparılması çok acı bir durum. Hatırladığım tek şey adımdı. Bize hayatta kalmayı, savaşmayı öğrettiler. Bir asker gibi yaşattılar, eğitim verdiler. Orda bir sürü arkadaş edindim. Ama bunlar basit arkadaşlıklar değildi. Kardeşimden de öteydi. Benim için her şeydi. Çocukluğum, bebekliğim... Biz 6 yaşına gelince herkesten DNA topladılar ve ilk deneylere başladılar.
Lo'ak: N- ne deneyi?.. Üstünüzde d- deney mi yaptılar?..
Lirit: Şey, bu deneyde beni bir organizma yaptılar. DNA lar birleştirildi ve bir embrio yaptılar.
Lo'ak: Bir bebek?
Lirit: Bir bebek... O bebek hepimizin kardeşiydi, benim kardeşimdi. Ama kimse gerçek bir kardeş olarak görmedi. Birkaç arkadaşım ve ben hariç. Bebeğe Theodore adını verdik.
Çok şaşırmıştı.
Lo'ak: Bu yüzden sizden küçük. Yangın çıktığında daha doğmamıştı bile.
Lirit: Evet. Theo böyle doğdu. Elimizde büyüdü. Ben, arkadaşlarım ve bakıcımızın elinde. Çok özel bir çocuktu Theo. Çok olumlu biriydi. Hep beraber mutlu bir şekilde yaşardık... Ama sonra, her şey değişti. Bir arkadaşımla bizi aslında yangından kaçırdıklarını öğrendik. Onlar da bunu fark ettiler ve bizim peşimizden geldiler. Kalanlar gerçeği anlamasınlar diye bize o gün bir şey yapmadılar. Ertesi gece arkadaşımı tehtit ettiler. Arkadaşım onlara karşı gelemek istedi, ama o daha bir çocuktu, 12 yaşında bir çocuk... Onu orda öldürdüler. Çığlıklara uyandık. Gerçeği fark edince savaşmaya başladık. Hepimiz gerçekten iyi savaşçılardık. Ama, bu bir kısmımızın hayatta kalmasına yetmedi. Kendim için değerli neredeyse herkesi kaybettim. Herkesi... Bir kişi hariç, Theodore. Bu yüzden onun üstüne titriyorum. Kalanlarımız ölümden döndü. Hastane çalışanları yetkililerin gerçek bir orduya ihtiyaçları olduğunu biliyordu ve ellerinden geldikçe çocuk kurtardılar. Bizleri... Biz, çok acı çektik. Basit bir kalp yarası değil Lo'ak. Bize çok güçlü zehirler verdiler. Öyle ki bu zehir iç basıncı arttırıp ağzımızdan, burnumuzdan, kulaklarımızdan, gözlerimizden kan gelemesine sebep oluyordu. Sonra halüsinasyonlar ve ölüm... Can çekişerek. Bir sürü arkadaşım öldü. Ve bunun ilacı çok nadir bulunuyordu. Herkesi kurtaracak kadar yoktu. Ya da vermediler bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa, o da o günden sonra hayatın asla eskisi gibi olmadığı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avatar: The Way Of Life
Teen Fiction~> Küçükken sebebi bilinmez bir yangında ailesinden koparılan Li, yıllar sonra arkadaşlarıyla kaçırıldıkları bu insan üssünden kurtuldu. Ormanda ailesiyle tanışacağından bihaberdi. ~> Neteyam kurgusudur. İyi okumalarr <3