Göz kapaklarım yavaşça araladım. İleriden suratıma çarpan güneş gözlerimi yakıyordu. Gözlerimi tamamen açmış olmama rağmen hâlâ her şey bulanıktı. Etrafta silüetler vardı. Arkadan birileri seslenmeye başladı.
" UYANIYOR! BAYAN LEGNÁ O UYANIYOR! Lİ, BENİ GÖRÜYOR MUSUN? "
" Diğerlerini çağırın! "
İçeri başka kişiler de geldi. Ağlamalar ve seslenmeler başımı ağrıyordu. Hemen üstünde kocaman bir silüet vardı. Gözlerim yavaşça netlediği zaman karşındakinin Neteyam olduğunu gördüm. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Ben hâlâ ne olduğunu idrak edememiştim. Ve ilk kelimelerimi anca söyleyebildim.
Lirit: Hayatta mıyım?
Bunu zorla söylemiştim çünkü acı çekiyordum. Neteyam elimi tutuyordu. Acıyla güldü.
Neteyam: Evet, evet hayattasın. Teşekkürler yüce Eywa, teşekkür ederim.
Neteyam bir yandan ellerimi utuyor bir yandan öpüyordu. Elimi kendimce hızlı bir biçimde çektim. Ama o tirip attığımı anlayamayacak kadar mutluydu. Arkadan annem geldi ve Neteyam çekildi. Bana sımsıkı sarıldı. Artık çevremdekilerin ağladığını söylemeyeceğim bu çok yorucu ve sıkıcı.
Saeyla: Sen kızımı bana bağışladın yüce anne! Sana teşekkür ederim!
Arkadan Ronal geldi ve bana baktı. Çok endişeli duruyordu. Elini saçımda gezdirdi.
Ronal: Aramıza tekrardan hoş geldin kızım.
Sadece acıyla gülümsüyordum. O da zoraki olarak. Kiri içeri girdi ve başıma oturdu. Hafif fısıldayarak konuştu.
Kiri: Haklıydın Li, gördüğün rüyaların hepsi gerçekti. Hepsi oldu, yaşandı. Hem de tıpatıp aynısı. Gerçek gibi.
Yavaşça ve kendimi zorlayarak konuştum.
Lirit: Rüyayla gerçeği kim ayırabilir?
Ben bunu diyince göz bebekleri büyüdü, kulakları düştü. Ona ormada karşılaştığımız zaman söylediklerimin aynısını söylemiştim. Şaşkınlık içinde konuştu.
Kiri: Sendin...
-Ordan bakınca deden gibi mi görünüyorum?-
Bir an ne diyeceğini bilemedi ve lafı toparlayamadı.
Kiri: Yani orda gördüklerim gerçekti, sen oradaydın! Yani bir anlığına sen gerçekten ölmüş müydün?!
Cevap olarak şakacı bir şekilde konuştum. Ama hâlâ sesim kısık ve yorgundu.
Lirit: Yani, dualarınız sağ olsun bir anlık ölmenin verdiği hazzı tadamadım!
Gülmeye başladı. Kapının kenarında içeri girmeye çalışan ama girmeyen Tsireya, Roxto, Aonung, Lo'ak, Tuk ve Atey vardı. İzin alamamışlardı. Abim arkamda beni bekliyordu. Yanında bir kadın vardı. Onu daha önce hiç görmemiştim. Bir savaşçıya benziyordu. Beni önemseyen herkes hemen hemen burdaydı. Babam bile. Kapının dışında beni bekliyordu. Kenardan bana bakıyordu ve gözleri dolmuştu. Belkide pişmandı? İçeri bir anda koşan bir Theo girdi. Çığlık atarak bana yaklaştı.
Theo: ABLA İYİSİN!
Koşarak üstüme atladı. Annemler ilk başta onu kaldırmaya kalksa bile artık çok geçti çünkü bana çok sıkı sarılmıştı. Gülümsedim ve bende ona sımsıkı sarıldım. Ona deyen her bir vücut parçam acıyordu. Özellikle de göğüs kafesim. Ama onu şu anı bozamazdım. Bana baktı ve konuştu.
Theo: Sen de beni bırakacaksın zannettim abla. Çok korktum.
Lirit: Seni asla bırakmam kardeşim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avatar: The Way Of Life
Novela Juvenil~> Küçükken sebebi bilinmez bir yangında ailesinden koparılan Li, yıllar sonra arkadaşlarıyla kaçırıldıkları bu insan üssünden kurtuldu. Ormanda ailesiyle tanışacağından bihaberdi. ~> Neteyam kurgusudur. İyi okumalarr <3