Yavaşça çadırlarına doğru ilerledik. Ben doğru düzgün göremiyordum. Ağlamaktan gözlerim kan çanağına dönmüştü. Başım gerçekten çatlıyordu. Kapıda bizi gören Ronal koşarak geldi, elimden tuttu. Benim için endişelenmişti. Gözlerindeki korku acı veriyordu.
Ronal: LİRİT! YÜCE ANNE, NOLDU SANA?!
Lirit: Ailemle biraz kavga ettik...
Ronal: Nasıl bir kavgaydı ki çantalarla geliyorsun? Yoksa, yoksa evden mi kaçtın?! Ne olursa olsun onlar senin ailen Lirit yapma onlardan ayrılma!
Aonung: Anne...
Lirit: Babam benim hala burada kalıyor olmamın sebebinin Aonung la takılıyor olmama bağladı. O, o beni evimden kovdu...
Ronal: Ne? Seni kovamaz, sen onun kızısın!
Lirit: Sanırım artık değilim.
Ronal: Canım benim, gel buraya...
Bana kocaman sarıldı. Bu kendime hakim olamayıp daha da ağlamama sebep oldu. Sanki bardaktan boşanırcasına... Sırtımı sıvazladı. Bir yandan da fısıldayarak benimle konuşuyordu.
Ronal: Geçti canım. Hepsi bitti. Ben burdayım, hep yanındayım.. Hadi gel içeri geç, sana bir oda verelim.
Lirit: Bana destek olduğunuz için teşekkür ederim, efendim.
Ronal: Her zaman canım...
Sözleri çok tanıdıktı. Sanki kendimi geçmişin kollarında huzurlu bir anıya bırakmışım gibi. Hani eskiden kalma bir koku alırsınız ya da melodi duyasınız ya, işte öyleydi. Düşünce anneniz gelir, yaranızı sarar ve size sıkıca sarılırdı hani. Aynen öyle hissediyordum. Ağlaması huzurla dinmiş bir çocuk gibiydim. Elleriyle saçımı okşadı ve sonra elimden tuttu. Beni içeri götürdü. Biz önden gidiyorduk, Aonung ise çantalarla arkadan geliyordu. İçeri geçtiğimde Tsireya ve Tonowari şaşkınlıkla bana baktı. Aonung içeri girdi ve evlerindeki boş oldalardan birine eşyalarımı bıraktı. Sonra ellerimden tuttu ve beni odaya götürdü. Yatmama yardım etti. Uyumaya hazırdım ama hiç uykum yoktu. Yavaşça yanıma oturdu.
Aonung: Konuşmak istediğin başka bir durum var mı?
Sesi naif ve güvenilirdi.
Lirit: Yeterince boş boğazlık yaptım zaten, bu kadarına bile katlanman bir mucize.
Aonung: Seni dinlemeyi seviyorum Li. Bana güven veriyorsun.
Lirit: Ben mi?Pft! Ben bir canavarım, bir katil. Ben mi güven veriyorum?
Oturuşunu dikleştirdi ve bana döndü. Gözlerimin içine baktı.
Aonung: Seninle tanıştığımda ne kadar güzle, iyi, başarılı, harika, anlayışlı, atletik ve güzel olduğunu görmüştüm. Ama şu an görüyorum ki bundan çok daha ötesin. Derdini dinleyecek biri, bir dostsun. Bazen ötesi bile... Ama ondan da önemli, sen bana başka biri olabilme fırsatı verdin. Kimse bunu bana yapmamıştı. İnsanlar ilk ne gördüyse oydum. Ama sen bana herkesin iyi ve kötü yönleri olduğunu öğrettin. Beni doğru yola sen yönlendirdin.
Saydığı özellikler gerçekten de ilk tanıştığımızda bana söylediği kelimelerdi. Sırasıyla o kadar muntazam aklında tutmuştu ki ufak bir şok yaşadım desem yeridir.
Aonung: Sen bana kendini birşey sanan, züppe bir zorbadan öte olduğumu gösterdin. Sen canavar değilsin Li, sen bir lütufsun. Hep öyleydin, hep de öyle kalacaksın.
Bu sözler çok utanç vericiydi. Kulaklarım düşmüştü ve gözlerinin içine bakmakta zorlanıyordum. O kadar güzel gülümsedi ki sanki mk insanları ben bir lütufum diyecek derecede ona inanmıştım. Yavaşça yatağımdan kalktı ve odanın kapısından çıktı. Tam çıkmadan önce bana döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Avatar: The Way Of Life
Teen Fiction~> Küçükken sebebi bilinmez bir yangında ailesinden koparılan Li, yıllar sonra arkadaşlarıyla kaçırıldıkları bu insan üssünden kurtuldu. Ormanda ailesiyle tanışacağından bihaberdi. ~> Neteyam kurgusudur. İyi okumalarr <3