Kimse duymasın?
Kimse duyamaz...Zilin sesini duymamla ağazıma bir sucuk daha attım. Çayımı diktikten sonra kapıya bakmak için ayağa kalktım. Çantamın yanında duran boş çantamı koluma taktım. Gelen Ali olmalıydı.
Kapıyı açtığımda gelen Ali değildi. Teyzemlerdi!
Defne, Elif ve Teyzem."Ablaa"
Defneye kollarımla sarıp sıkı sıkı sarıldım. O kadar özlemiştim ki. Defneyi bırakıp teyzemle sarıldım. İşaret dilimle "hoş geldiniz" yazdım.
"Hoş bulduk teyzeciğim. Erkenden gelelim dedim"
"İyi ettiniz teyze"
Elif'e sıkıca sarıldım. O da bana gülümsedi. Kapının önünden çekildiğimde, onları içeriye girmeleri için işaret verdim. Onlar içeriye girerken asansörden Ali çıktı. "Ha hazırmısın?" Dediğinde teyzem bize doğru döndü.
"Zeynep, kim bu yakışıklı?"
Hemen teyzeme baktım. "Arkadaşım"
Teyzem bana bakıp gülümsedi.
Ali de aynı soruyu sordu "Zeynep, bu kim?"
"Teyzem"
"Hadi" dedi teyzem beni iteklerken "okula"
Ali'nin yanına gittiğimde birlikte asansöre bindik. "Teyzenler gelişmiş, yani erken gelmiş"
"Evet" dedim. "Onları çok özlemiştim"
Ali kafasını salladığında beraber okulun yolunu tuttuk. Teyzemler atık buradaydılar. Yanımda...
Bunun mutluluğu ile çok güzel ders dinlerdim. İlk ders edebiyat olsa bile...bir diğer yandan da annemi özlüyordum. Bir haftadır yanımda değildi, ve bu benim inanılmaz canımı sıkıyordu. O olmayınca sobayı bile tam türüst yakamıyordum.
"Zeynep" dedi Ali.
Aliye bakıp kaşlarımı çattım. "Nisayla hâla küsmüsünüz?"
"Neden sordun?" Dedim. Acaba Nisanın ondan hoşlandığını öğrendiğinde, o da Nisaya karşı boş değilmiydi?
"Ben öylesine sordum işte" dedi önündeki taşı sektirerek "sonuç olarak benim yüzümden küstünüz"
"Hayır" dedim hemen "senin yüzünden değil, o...kötü biri işte"
"Sen öyle diyorsan"
Birlikte okulun kapısından girdiğimizde ışık ve Ayazla karşılaştık. "Selam" dedi Ayaz. Aliyle tokalaştıktan sonra bana da başıyla selamladı. Işık da Aliyi başıyla selamladıktan sonra bizim sınıfa geçtik.
Arkadaki boş sıralara oturdular. Bense çantamı sırama koyup yerime oturdum. "Zeybep" dedi arkamdan bir ses. arkama döndüğümde "gelsene" dedi ışık.
Bismillah...
Aliye baktığımda kafasını salladı. Yerimden kalkıp Ali'nin yanına oturdum. "Bir şey söyleyeceğim kızlar" dedi Ayaz "yanlış anlamayın, yavşak değilim. Sadece, ben çok mu tipsizim? Kimse bana bakmıyor"
Işıkla ikimiz birden kahkaha atmaya başladık. Ali ise dudaklarını birbirine bastırmış gülmemek için zor duruyordu. "Salak" dedi ışık gülmemeye çalışırken "sen hiç bir kıza teklif etmedin ki"
"Evet" dedi Ayaz omuz silkerken "çünkü kimseden hoşlanmadım bu zamana kadar"
"Şimdi hoşlandığın biri var mı?" Dedim.
Oysa Ayaz benim ellerime bakıp kaldı. "Üzgünüm Zeynep, işaret dili bilmiyorum" ah! Karşımdaki herkesi işaret dili biliyor gibi hissediyordum bazen.
"Diyor ki" dedi Ali. "Şuan hoşlandığın biri mi var?"
"Yoo" dedi Ayaz. "Ama ne bileyim...biri de gelip benimle birlikte olmaya çalışmadı."
Ders zili çalmasıyla sohpetimiz yarıda kaldı. Maalesef ki ders edebiyattı ve ben sabahki dediğim şeyin arkasındamıydım bilmiyorum.
Teyzemler atık buradaydılar. Yanımda...
Bunun mutluluğu ile çok güzel ders dinlerdim. İlk ders edebiyat olsa bile...Hiç sanmıyorum.
Arkama baktığımda Nisanın çantası yoktu. Demek ki okula gelmemişti. Aleyna elindeki aynayla dudaklarıma rujunu sürerken "niye hemen zil çalıyor?" Diye hayıflandı "benim daha işim bitmemişti"
Sınıftaki yıldırım ise telefon kutusu niyetine getirdiği ayakkabı kutusuyla sınıfın ortasına geçmiş "herkes telefonunu versin. Yoksa müdüre söylerim" diye bağırıyordu.
Ben elbetteki telefonumu vermeyecektim. Yani, ne münasebet?
"Zeynep" diye bağırdı yıldırım. "Sen ne zamandır telefon vermiyorsun"
"Ne bağırıyorsun lan" dedi Ali. "Karşında sağır mı var?"
"Sağır yok ama," dedi yıldırım. "Dilsiz var"
Ne?!
Kalbimin parçaları artık canımı yakmıyordu. Alışmış olmam gerekiyordu değil mi? Sonuçta, yıllardır bu hayatı yaşıyordum.
"Ne diyorsun lan sen?" Dedi Ali ayağa kalkıp yıldırımın yanına giderken "ağazını topla" diyip yıldırımın yakalarına yapıştı.
"Ya b-ben" dedi yıldırım kızarmış yüzüyle "yalan mı?" Diyiverdi birden. Belki özür dileseydi hiç sorun olmazdı.
Ayağa kalkıp Ali'nin kolundan tuttum. Ama o beni hiç umursamdan yıldırımın burnuna bir yumruk geçirdi. Olamaz!
Ali'nin kolundan çekiştirmeye başladım ama bu ssefer de yıldırım Ali'ye yumruk attım bunun üzerine Ali daha çok öfkelenip yıldırıma kafa attı. Edebiyat hocası sınıfa girdiğinde "ne oluyor burda?" Dedi "Ali! Yeter artık. Bu kaçıncı?" Hayır hocam ya.
Ali kanayan burnunu elinin tersiyle sildiğinde Yıldırıma işaret parmağını sallayarak "seninle daha işimiz bitmedi" dedi.
"Yeter!" Diye bağırdı kemal hoca "Ali, okulun sahibi babanmış gibi serserisin. Bu ne be? Her gün biriyle kavga edip hocalara artistlik taslıyorsun. Kime bu havan oğlum?"
Ali ise hiç oralı olmadan ellerini cebine sokup bana göz kırptı. Gözlerimi büyütüp ona kızdığımı belli etmeye çalıştım ama o sadece gülümsedi. Kapıya doğru yöneldi "siz söylemeden ben müdürün yanına gideyim hoca." Dedi ve çıktı gitti.
Bu çocuk daha ne kadar başına bela alacaktı? Hayır yani, daha yeni uzaklaştırması bitmişti. Benim yüzümden şimdi tekrar müdürün odasındaydı. Annesi bu sefer kapıma dayanacaktı ben size söyleyeyim.
Yorum ve oy atmayı unutmayın. Ben hemen diğer bölümü yazmaya başlayayım :-)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kimse duyamaz...
Adventurebabasının ateşler içinde bedenini gören zeynep. artık hiç konuşamaz olmuştur. bakalım zeynep hayatının geri kalanını sessiz bir sekilde nasıl devam ettirecek?