Kimse duyamaz...
Sultan abla kapıda bas bas bağırırken arkasından Ali geldi. Bunun üzerine ben de ayağa kalkmak ve teyzemin yanına gitmek zordunda kaldım.
"Sensin işte" dedi Sultan abla.
Ali Sultan ablanın kolundan tutup "anne yeter!" Diye bağırdı. "Ben onun yüzünden uzaklaştırma falan almadım"
Teyzem şakaklarına ovarken "siz şu olayı baştan anlatın bakayım" dedi.
Bize asla söz hakkı geçmeden Sultan abla anlatmaya başladı. "Senin şu yeğeninmidir nedir? İyi biri sandık, ilk günleri evimize bile davet ettik. Fakat o, oğlumu uzaklaştırma aldırdı"
"Nasıl?" Dedi teyzem.
"Nasıl olacak? İşte ikidir okulda bu kıza dilsiz diyirlarmış benim oğlanda onları dövüyormuş"
Teyzem kaşlarını çattı. "Oğlun iyi yapmış" dedi. Ali sırıtırken teyzeme bakıyordum.
Fakat teyzemin yaptığı hareketle gözlerimi fal taşı gibi açtım. Ali'nin kolunu tutup benim yanıma, içeriye çekti. Tek bir hamlede. "Bana bakın" dedi Sultan ablaya "ben sizin bildiğiniz kadınlardan değilim. Yeğenime laf ettirtmem. Şimdi! Def olun! Yoksa ben sizi bir uzaklaştırırım, O zaman görürsün uzaklaştırma nasıl alınıyormuş!" Kapıyı sertçe Sultan ablanın yüzüne kapattı.
Biz Ali'yle teyzeme donuk donuk bakarken teyzem Ali'ye döndü. "Hoş geldin evladım. Çörek börek yaptım yermisin?"
...
Ali bir yandan böreğini yiyor, diğer yandan bize mahçup mahçup bakıyordu. "Ben özür dilerim, yani annem adına"
"Önemli değil oğlum" dedi teyzem. "Biz alıştık"
Ali bana baktığında gülümsedim. Benim yüzümden ne hallere düşmüştü gariban. Defne Ali'nin yanına gelip çöktü. "Hani benle işaret dili öğrenecektin?"
Ali bana baktı. Sonra Defneye "ben artık işaret dilini biliyorum defnecim. Telefondan öğrendim. Ama bilmediğim bir kelime olursa sana danışırım"
Defne gözlerini kısıp şüpheyle Ali'ye baktı. "Bil bakalım ben ne dedim" dedi ve işaret diliyle bir kaç kelime, cümle yazdı.
Ali hepsini bilince "tamam" dedi "sınavı geçtin"
Ali burnundan güldü. Teyzem mutfaktan çantasıyla beraber çıkarken "ben bir çarşıya gideceğim. İstediğiniz bir şey var mı?"
Kafamı sağa sola salladığımda teyzem evden çıktı. Defneyle Elif'de ödevlerini yaparken "gel benim odama gidelim" dedim Ali'ye.
Ali önce eminmisin dercesine baktı. Daha sonra "tamam" dediğinde ayağa kalktık. Benim odama geçtiğimizde yatağıma bağdaş kurarak oturdum ve karşıma da Ali'ye davet ettim. O da oturduğunda sohbetimizi başlattım.
"Bence birbirimizi tanıyalım. Yani daha yakından. Bu dünyada en tatlı bulduğun kişi kim?" Diye sordum
Sorum çok saçmaydı ama işte, maksat konuşmak olsun.
Ali önce çok az düşündü. Daha sonra cevabını verdi. "Gül"
Gül???
Kaşlarımı çattım. "O da kim?"
Derin bir iç çekti. "Ömer abim ve iklima ablamın kızı." Dedi.
"Peki, onlar kim?"
"Onlar?" Dedi sorar gibi. "Mert abimin arkadaşları. Mert abin kim diyiceksin şimdi. Açıklayayım. Şimdi benim bir tanıdığım var. Annemin en sevdiği arkadaşı hülya abla. Bir gün hülya ablalara gittiğimizde ev boştu. Hülya ablaların taşındığını öğrendik. Zaten kocası trafik kazası geçirip ölmüş. . Hülya ablaya aradığımızda bize konum attı. Konum attığı yere gittik. Oğlunun bir arkadaşıyla kaldığı evde kalıyormuş. Ondan önce oğlu yok sanıyordum ama varmış. Neyse işte. Orada gördüm. Mert abimin arkadaşlarının çocuğu. İsmi gül. Çok tatlı"
Bu kadar açıklama yapmasına gerek yoktu ya...
"Anladım" dedim.
"Senin?" Dedi.
"Ne senin?"
"Senin dünyada tatlı bulduğun biri var mı?"
Hee! O kadar açıklamadan sonra sorumu bile unutmuşum.
"Yok" dedim. Hiç kimse tatlı değil!
"Anladım. Peki sana bir şey sorabilirmiyim?"
Kafamı salladım. "Senin, hoşlandığın biri var mı?"
Bilmem varmı? Aslında...sen demek çok isterdim Ali. Ama biliyorsun işte, utangaçlık. Öyle güzel yüzü vardı ki. Keskin yüz hatları, yeşil gözleri, dalgalı siyah saçlarıyla çok etkileyici bir bakışı vardı. Ondan hoşlanıyordum. Bunu içimde saklayamam. Kendime itiraf etmem lazım. Benim için neler neler yaptı...
"Bilmiyorum" dedim ama biliyordum. Hem de çok iyi biliyordum.
"Sanırım benim var" dediğinde yüzüm düştü. Kimden hoşlanıyordu? Kesin Nisa...
"Öyle mi?" Dedim. "Kimmiş?"
"Sen"
Ben?
Kalbim atmaktan vaz geçtiği an ellerimin titrediğini hissettim. Mutlumuydum? Şaşkınmıydım? Üzgünmüydüm? Bilemiyordum. Tüm duygularım birbirine karışmıştı...içimde fırtınalara kopuyordu. Ben? Benden mi hoşlanıyordu? Ve, bunu itiraf mı etmişti? Peki ben ne diyecektim? "Bende" mi? Diyecektim? Yoksa susmalımıydım? Ne yapmalıydım?
Sessiz kaldım. Zaten konuşamazdım.
Ah! Gönlüm;
Neden kitap gibi sessiz, kilit gibi geçitsizsin?
Senide mi astılar yâr ağacına...?.Huzeyfe mücahid.
Yorum ve oy vermeyi unutmayın arkadaşlar. Yeni bölüm ne zaman gelir bilemiyorum . Bölümleri kısa yazdığıma gelirsek. Ben kısa yazıp iki bölüm atıyorum. Yani kişerli bölümler atıyorum. Bir sey değişmiyor yani. Bu böyle devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kimse duyamaz...
Adventurebabasının ateşler içinde bedenini gören zeynep. artık hiç konuşamaz olmuştur. bakalım zeynep hayatının geri kalanını sessiz bir sekilde nasıl devam ettirecek?