"Bak sana ne aldım." Kerem elindeki çikolatalı sütlerin hepsini önüme bıraktığında burnumu çekerek gülümsedim.
"Teşekkür ederim." yanağımı sıktı.
Yaklaşık 5 saattir Kerem'in salonunda oturmuş ağlamama kaldığım yerden devam ediyordum. 21 yıllık hayatımda ilk kez abimle bu denli kavga etmiştik. Güvendiğim dağlara kar yağdı deyimini iliklerime kadar hissettim mi desem ne desem onu da bilmiyordum. Bildiğim tek bir şey vardı o da içinde olduğum durum kendimi bok gibi hissettiriyordu.
"Aaa tamam ama, Kızıl ağlama artık." Kerem yanıma oturup beni kendine çevirmişti.
"Kerem ya abim bildiğin bana tokat attı." kabullenemiyordum.
"Evet ibne, ben onun hak ettiği dayağı atacağım ona da işte şimdi seninle ilgilenmem lazım." dediği şeyle elini yanağıma atıp göz yaşlarımı silmişti.
"Neden?" kaşlarını çattı.
"Efendim?"
"Neden ilgileniyorsun benimle?" durdu. Uzun süre sadece gözlerime baktı. Garip bir andı sanki sadece o ve ben kalmışız gibiydi koca dünyada.
"O ne demek şimdi? Tabi ben ilgileneceğim. Yiğit mi ilgilensin isterdin?" burnumu çektim.
"Ya senin Yiğit'le ne derdin var?" omuz silkti.
"Ne derdim olacak, sadece ısınamadım işte." inandırıcı değildi.
"Yalan söyleyemiyorsun biliyor musun Kerem? Küçükken de böyleydin." yüzüne yine o alaylı gülüşünü takındı.
"Nasılmışım?" başımı hafif yana yatırıp ona baktım.
"Böyle işte. Yalan söylerken ekstra mimik yapıyorsun ve ellerinle oynuyorsun. Duygularını saklayamıyorsun sıkıldıysan mesela hemen anlaşılıyor ya da birini sevmiyorsan ona asla ısınamıyorsun. Genelde haklı sebeplerin olur ama birini sevmediysen öyle yoktan birine kurulmazsın. Hatta sevmesen bile biri haklıysa onu savunursun. Adaletlisin o yüzden küçükken bazen seni hakem yaparlardı maçlarda. Abime bile acımazdın." dediğim şeylere istemsizce sırıtıyordum.
"Ha birde şu dudak büzme alışkanlığın. Kaç yaşına gelsen de bana hep küçüklüğümüzü hatırlatıyor." ben konuşmaya başlayıp az daha devam etsem aşkımı ilan edecek seviyeye gelmişken onun bana olan adlandıramadığım bakışlarını fark edince elimle ağlamam durmuş olsa da gözümden akan yaşı sildim.
"Aman öyle işte. Neyse Yiğit iyi biri benim hep yanımda. Kötü biri değil. Kızma ona bu kadar." dediğim şeyle kaşları çatıldı ve anlayamadığım bir şeyler mırıldandı.
Kafamı kaldırıp saate bakmıştım. 10'a geliyordu. Tam o esnada telefonum çaldı.
"Annem arıyor." tamamen aklımdan çıkmıştı kadın.
"Ay sesim çok ağlamaklı mı çıkıyor." Kerem hafif yakınlaştı.
"Konuş bakayım." yaptığı şeyin saçmalığını o an pek sorgulayamamıştım sonuçta oturduğu yerden de sesimi duyabilirdi, dibime girmesine gerek yoktu.
"Konuşuyorum eee ne desem ki?" ayağa kalkıp bana beklemem gerektiğini söyleyip içeri gitti. O gelene kadar annem kapatmıştı.
"Su iç biraz." verdiği suyu içtim.
"Ben geri arayayım şimdi." boğazımı hafif temizleyip annemi aradım.
~Kızım nerdesiniz siz?
"Nerede olacağız annecim evdeyiz. Sen vardın mı?"
~Çok oldu. Abini arıyorum açmıyor telefonlarımı seni aradım açmadın, merak ettim
"Abim antrenman falan klasik biliyorsun anne o bir de kendi ayriyeten antrenman yapıyor, ondan açamamıştır şimdi duşta. Eee bende yemek yapıyordum okuldan dönünce telefonu odamda bırakmışım sana yetişemedim." söylediğim yalanlar adına içimden Allah'ım sen affet demeyi de ihmal etmiyordum.
YOU ARE READING
Kül - Kerem Aktürkoğlu
Fanfiction-Kerem abim. Abimin arkadaşı. Ya da aile dostumuzun oğlu. Tüm bu vasıflardan sıyrılıp "aşık olduğum adam" vasfını aldığından beri her şey başkalaştı.-