32.

368 40 34
                                    

Yemeğimizi yerken dönen konuşmaya Jeong hiç katılmıyordu. Her zamankinden daha sessizdi. "Sınavlar yaklaşıyor." Mingyu ve Eunchae kendi aralarında konuşurken yanımda oturan bedenin kolundan hafifçe dürtmüştüm.

Onu dürtmemle yerinde titremişti. Bununla kaşlarım çatılırken daha fazla meraklanmamı sağlamıştı. Bana bakmaya başlamasıyla konuşmuştum.

"Bir sorun mu var? Fazla sakin gibisin?" Yüzüne bir gülümseme yerleştirmeye çalışmıştı ancak pek başarılı olduğu söylenemezdi.

"Önemli bir şey yok ya. Sınav strese soktu biraz." Kaşlarım düzelirken kafamı aşağı yukarı sallamıştım. Bir haller vardı ama kendi isterse anlatır diye üstüne gitmek istemiyordum.

Mutfağın kapısından gelen sesle bakışlar oraya dönerken annemle babam gülerek yanımıza gelmişlerdi. "Çocuklar günaydın."

Annem yanağıma bir öpücük kondurduğunda gülerek "Günaydın." demiştim. Onlarda masada yerlerini alırken babam saatine bakarak konuşmuştu. "Bugün geç kalmışsınız. Dersinize yirmi dakika kaldı." Şaşkınlıkla telefonumun ekranını açtığımda gerçekten de geç kaldığımızı fark etmiştim. Hepimiz anlaşmış gibi yerimizden kalkarken ağzıma son bir domates atmıştım.

"Çıkıyoruz biz sonra görüşürüz." Annemin yanağına öpücük kondurup mutfaktan çıkmıştım. Hızlı hızlı evden çıktığımızda koşar adım motora ilerlemiştik. Jeong benim, Eunchae Mingyu'nun arkasına bindiğinde yola koyulmuştuk.

Okul bahçesine girdiğimizde ders başlayalı iki dakika oluyordu. Binaya girip katımıza ulaştığımızda kapıyı tıklatmıştım. İçeriden gelen "Gel." komutuyla kapıyı aralayıp kafamı içeriye doğru uzatmıştım. Bay Lee ile göz göze geldiğimizde hafif tebessüm ederek kapıyı tamamen açmıştım.

"Geç kaldığımız için üzgünüm Bay Lee, girebilir miyiz?" Kafasıyla sınıfı işaret ettiğinde sırayla içeriye girmiştik. Tüm sınıfın gözleri oturana kadar bizim üzerimizdeydi. Yerimize yerleştiğimizde kitabı çıkartarak Bay Lee'yi dinlemeye başlamıştım. Ta ki yanımdaki hareketlenmeye kadar...

Jeong telefonuna gelen bildirimle beraber gözlerini yandan bana çevirip titreyen elleriyle ekranı kapatmıştı. Bildirim seslerinin devam etmesiyle telefonunu titreşim moduna alarak sıranın altına koymuştu.

Ellerini birbirine bastırıp titremeyi saklamaya çalışıyordu. Birdenbire ona ne olmuştu böyle anlamamıştım. Ancak asla normal değildi. "Jeong ne oluyor?" Sert sesimle kulağına doğru yaklaşıp fısıldadığımda ürkek ürkek bakmaya başlamıştı. Kafasını iki yana sallayıp o da benim gibi kulağıma fısıldamıştı. "Bir şey yok." Dişlerimi sıkarken titreyen ellerinin üzerine kendi elimi koymuştum.

"Min bana yalan söyleme. Sabahtan beri bir haller var sende. Ellerin niye titriyor? Telefonuna mesaj geldiğinde neden tedirgin oluyorsun?"

Yutkunduğunda elinin üzerindeki elimi sıkarak "Gerçekten bir şey yok. Hem olsa ben söylerim sana." demişti. Sabır dilenerek önüme döndüğümde -ne kadar olursa- dersi dinlemeye devam etmiştim.

Bay Lee'nin ikinci dersinin ortalarındaydık. Ve aradan geçen bunca dakikaya rağmen Jeong ne üzerinden bu tedirginliği atabilmişti ne de telefonuna gelen mesajların sonu gelmişti. Telefonunu sıranın altından alıp gizlice mesajı okuduğunda gözleri hafiften dolmuştu. Birden oturduğu yerden ayaklandığında Bay Lee susmuş ve Jeong'a dönmüştü.

"Bay Lee hemen lavaboya gidip gelebilir miyim?" Bay Lee kafasını salladığında hızlıca sınıftan çıkmıştı. Hocanın tahtaya dönük olmasını fırsat bilerek oturduğum yerden kalkarak arka sıraya, Mingyu'nun yanına geçmiştim. Yanına gelmemle kafası bana dönerken üstümdeki izlenilme hissiyle sınıfta göz gezdirmiştim. O sırada Taehyung ile göz göze gelmiştim. Kaşları çatık ciddi bir ifadeyle beni izliyordu.

Daylight | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin