21.

542 38 31
                                    

"Taehyung bugün bizim eve geldi Jungkook."

"Ne? Hyung sen ne diyorsun? Nasıl? Neden geldi?"

Sorularımı art arda sıraladığımda verdiği sıkıntılı nefesi ben hattın diğer ucundan bile duymuştum.

"Evde oturuyordum. Tanrıya şükür annem evde değildi yoksa ne olurdu bilmiyorum. Arka arkaya zile bastı, ben kapıya ulaşana kadar yetmedi kapıyı yumrukladı. Ne olduğunu bile anlamamıştım. Alacaklı gibi çalıyordu kapıyı."

Duraksadığında sessizce devam etmesini beklemiştim.

"Yabancı biri sandım. Kapıyı hafifçe araladığımda onun yüzünü gördüm, yalan değil çok şaşırdım. Berbat görünüyordu. Üstü başı dağılmış, saçları birbirine girmişti. Kafası yerinde gibi durmuyordu."

"Kapıyı açtığımda konuşmak için dışarı çağırdı. Evde yalnız olunca içeri aldım onu. Direkt seni sordu. Sana ulaşamıyormuş, her yolu denemiş ama senden bir ize rastalayamamış. Öyle söyledi. Çok darladı beni. Aradım mesaj attım ama bu numara kullanılamıyor diyor her seferinde dedi."

Derin bir nefes dudaklarım arasından çıktığında boş masalardan birine yerleşmiştim.

"Sonra?" Dudaklarımdan istemsizce dökülen soruyla kendime lanet etmiştim.

"Sonraysa senin nereye gittiğini sordu. Söylemedim tersledim biraz. Hiç umursamadı. Numaranı istedi. Onu da vermedim. En son ağlayarak yalvardı, seninle konuşması gerektiğini söyledi. Hiçbir şey demedim. Öylece ağlayarak çekip gitti."

Dışarıda dizginlediğim yaşlar yeniden yanaklarımdan süzülürken akan burnumu çekmiştim. Bana bunları neden yapıyordu?

"Jungkook iyi misin?" Hattan gelen Hoseok Hyung'un sesiyle burnumu tekrardan çekip konuşmuştum.

"Bilmiyorum. Nasılım, nasıl olmalıyım bilmiyorum. Bana neden ulaşmak istediğiyle ilgili bir şey söyledi mi?"

"Seni merak ettiğini ve çok önemli bir şey konuşacağını söyledi. Ne olduğunu sormamıştım."

Başımı sağ elimle ovalayıp gözlerimi yummuştum. İçime derin bir nefes aldıktan sonra tekrar konuşmaya başlamıştım. "Söylediğin için sağol hyung. Şimdi kapatmam gerekiyor."

"Önemli değil Jungkook. Sen aklını bulandırma. Sonra görüşürüz."

Telefonu kulağımdan ayırıp aramayı sonlandırmıştım. Cebime yerleştirdikten sonra sandalyede dikleşmiş, bomboş bakışlarla karşımdaki duvarı izliyordum.

Taehyung'un benimle konuşacağı o çok önemli konu neydi? Neden bana ulaşmaya çalışıyordu? Tamam işte bırakmıştım peşini o da bunu istiyordu zaten şimdi niye böyle yapıyordu? Neden beni tekrar umutlandırıyordu?

"Hey Jungkook?" Omzumdan dürtülmemle kendime gelmiş oturduğum yerden ayaklanmıştım. Mingyu'nun geldiğini düşünerek rahat bir tavırla kafamı kaldırdığımda karşımda Felix'i görmüştüm.

"Felix. Ah şey üzgünüm. Bende yanınıza geliyordum." Yüzüne ufak bir tebessüm yerleştirip kafasını iki yana sallamıştı.

"Bir problem var sanırım? İyi misin sen?" Kafamı hızlıca aşağı yukarı sallamıştım. Daha yeni ağladığımdan ötürü gözlerimin kızardığını tahmin edebiliyordum.

"İyiyim teşekkür ederim. Masaya geçelim mi?" Kafasıyla beni onayladıktan sonra o önde ben arkada masaya ilerlemiştik.

Mingyu'nun yanındaki sandalyeye geri kurulduğumda yemeklerin çoktan gelmiş olduğunu görmüştüm. Kafamı Mingyu'ya doğru çevirdiğimde onun da henüz başlamadığını beni beklediğini fark etmiştim.

Daylight | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin