Gecenin ilerleyen saatlerinde hepsi uyumuştu. Ta ki denizden gelen pat pat motor sesleri ve yüzlerine vuran beyaz ışıklar ile uyandılar.
Burak hızla ayağa kalktı. Ne olduğunu anlayamamıştı. Yüzüne vuran beyaz ışıklar nedeniyle gözlerine far vurmuş tavşan gibi kalakaldı.
Ardından suyun üstündeki teknelerden sesler yankılanmaya başladı. "Buradalar, bulduk!"
Yanlarına yaklaştıklarında teknelerin tanıdık olduklarını farkettiler. Yüzler bile tanıdıktı. Diğer bir tekne yaklaşıp köprü attı. Bir koşu Beliz geçti karşıya. Burak'a sarılıp diğer eli ile Huzur'uda kendine çekti.
Ardından tekneye Sultan bindi "Ya çocuklar öldük meraktan öldük!" Diye bağırdı.
Ardından geçen isim Handan hanım oldu "Bu kadarı fazla oluyor, hemde çok fazla! Hiç birinize ulaşamıyoruz, üstelik eve gelmeyeceğinizin haberi bile verilmiyor. Başınıza birşey gelebilirdi. Bu güpegündüz terbiyesizlik!" Diye hırladı.
Çınar "Tekne bir süredir kullanılmadı diye elektronik aksamlarında problem oldu sanırım. Tekrar devreye girmedi. Çalışmadı. Küçük bot ve kürekler tekneden çıkarılmıştı." Diye yanıt verdi.
Hakan bey'in kafası karışmış gözüküyordu, "Nasıl olur? En son bakımını ben yaptırdım. Sonuçta bu şahsi bir tekne tabi ki özenle yapılıyor. Botta kürekte olduğuna emindim aslında." dedi.
Ali "Neyse ne boşverin önemli olan sağsalim çocukları bulduk. Gerisine ne olduğuna gündüz bakarız. Asıl en önemli soru telefonlarınız bazınızın kapalı bazınız cevap vermiyor. Hele sen Burak bey evde bırakmak ne demek?" dedi.
Burak omuz silkerek "Pek konuşma havamda değildim." dedi. Kendisine sarmalanmış olan kolu açmakla meşgul olmaya devam etti. Beliz kendisini uzaklaştırmak isteyen Burak'a izin vermemekte ısrarcıydı. "Hadi eve gidiyoruz bu tekneyi adamlar halleder." dedi.
Melek sessiz bir tonda "Aslında iyi olur çok üşüdüm." dedi. Sultan yüzünü buruşturup "Sonra yine hastayım dersin hadi geç çabuk!" Diye sesini yükseltti. Sırayla diğer teknelere geçip eve doğru yola koyuldular. Marinaya geldiklerinde tek yanaşan teknelerin kendilerinin olmadığını gördüler.
Diğer tekne Huzur'un dedesi Agah beye aitti. Aynı anda teknelerden indiler. Agah bey gözlerini Huzur'a kitledi. Ne de çok kızının gençliğine benzediğini düşünüyordu. Birden Güneş diye seslenmek geldi içinden. Handan hanım, Agah beyin ona böyle baktığını görünce Huzur'u çekeleyip arabaya bindirmeye çalıştı.
Hakan bey "Oo, iyi akşamlar Agah bey. Sizi burada görmek ne büyük şeref. Tekne gezintisindeydiniz sanırım." dedi.
Ali bir hışımla "Ya da başkalarının teknelerini bozmakla uğraşıyordu." dedi.
Agah bey bu dediklerinden birşey çıkaramamış olmalı ki yüzünde anlamsız bir ifade oluştu. "Ne dediğini anlayamadım Ali'cim. Ama bu tarz işler anca annenden çıkar." Diye cevap veriverdi.
Handan hanım hışımla dönerek "Kesin öyledir kesin sen ancak fren kesersin değil mi?" dedi. Fren kesersin lafını duyunca Huzur arabaya binmekten vazgeçip "Bu da ne demek? Babamın frenlerini bu adam mı kesti demek oluyor?" Diye sesini yükseltti.
Agah bey "Baban mı?" Diye sordu şaşkın bir ifadeyle.
Ardından Ali Huzur'un yanına geçerek "Binelim arabaya Huzur hadi." Diyerek resmen zorla bindirdi. Ardından "Hadi hepiniz binin!" diye seslendi.Hızla herkes arabalara binmeye başladı. Aynı anda sıralı bir şekilde arabalar yola koyuldu. Agah bey bu durum karşısında şaşkınlıkla kaldı. Yoksa bu kız Güneş'in kızı mıydı diye düşünmekten kendini alamadı. Arabasına binerken sağ kolu olan Necmi'ye dönüp "Bu kızı araştır. Eğer düşündüğüm gibiyse bu insanlarla kalmasına izin vermem." dedi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Huzur
General Fiction"Merhaba güzel kızım, Eğer bu mektup eline geçmiş ise ayrı düşmüşüz demektir. Sana hayatı hiçbir zaman tam olarak anlatamadım. Senden gizledim. Yok sayarsam gerçekten yok olur sandım. Ama sana bütün gerçeklerini bir bir anlatacağım. Bunları öğrendi...