Odasının kapısını kapattı. Sırtı kapıya yaslı bir halde bir süre gözlerini kapatıp kafasındaki fırtınaları son vermeye çalıştı. Kafasındakiler dursa kalbinde kopan fırtınalara çare var mıydı? Hayatının düzmece olduğunu öğrendiğinden beri kalbinin yarısı yok gibi hissediyordu. Geriye kalan yarım kalbide göğüs kafesini parçalayarak dışarıya çıkmak istiyor gibiydi.
Kapıya dayalı ancak ayakta duran bedenini doğrulmaya zorladı. Yavaş adımlar ile banyoya girdi. Aynada şöyle kendine bir baktı, çökmüş yüzüne. Bu hali onu hiç mutlu etmiyordu. Bu yaşananların bir öyle bir böyleliğinden sıkılmıştı iyice.
Sıcak suyun açıp kıyafetlerini çıkarmaya başladı. Teni iyice beyaza çalmaya başlamıştı. Damarları uzaktan bile belli oluyordu. Küvetin iyice dolduğunu farkedince ağır adımlar ile küvetin içindeki su ile buluştu. Sıcak su sanki kemiklerine iyi geliyordu. Gözlerini kapatıp düşünmeyi kesti. Kendini sıcak suya bıraktı.
Artık düşüncelerini toplayıp kendine bir yol çizmesi lazımdı. Olan olmuş bundan sonra olacaklara karar vermeliydi.
Saç havlusunu bağlayıp eli ile aynadaki buhar izlerini sildi. Uzun ve sıcak bir banyo ona çok iyi geldiği ortadaydı. Bu yaşananlar bir yana artık kendi yaşında gibi davranmak istiyordu. Birkaç nemlendirici, serum derken kendine bakmaya başladı. Şunun şurasında 18'ine birkaç ay kalmıştı. Onun yaşındaki kızlar neler yapıyordu? Sahi kendisi birkaç ay önce neler yapıyordu?
Buraya geldiğinden beri ne bilgisayarını eline alıp ne de telefondan doğru dürüst hiçbir sosyal medyaya bakmamıştı. Arkadaşları ile olan iletişimini iyice baltalamış kimse ile merhaba merhaba bile yapmamıştı.
Odasına geçip masanın yan tarafında duran çantanın bilgisayarını çıkardı. Ekranı açıp tuşa bastı. Bir süre açılmasını bekledi. Ama ekran bir açılıp bir kapanıyordu. Belki de şarjı bitmişti diye düşünerek çantanın gözünden şarj aletini çıkardı. Bilgisayarı şarja bağladıktan sonra aynanın karşısına geçip saçlarını taramaya başladı. Her zaman olduğu gibi aklına yeniden babası düştü. Keşke burada olsaydı da yine saçlarını tarasa canım kızım dese diye düşündü. Önceki o buruk gülümsemesinin yerini sıcak tebessüm aldı.
Artık babasına kızgınlıktan ziyade az da olsa bir kırgınlığı vardı. Bu kırgınlık annesiydi.
Dolaptan pijamalarını çıkarıp giyinirken odanın kenarında duran babasının kutusu çekti dikkatini. Eğilip kutuyu yatağının üzerine koydu. Hala yazılanların devamını okuyup okumamak arasında kalakalmıştı. Yazanların onu daha ne derecede şaşırtacığını kestiremiyordu. Bilekliği ile kutuyu açtıktan sonra günlük, fotoğraf albümü ve birkaç mektup zarfının yan tarafında kalan küçük kutulardan birini aldı eline. Takı kutusu gibi duruyordu. Oldukça heyecanlı bir hal ile araladı kutuyu.
İçinde bir kolye vardı. Altın bir zincir ucunda ise oldukça görkemli bir güneş vardı. Anlaşılan annesine ait olan bir kolyeydi. Parmaklarını güneşin üzerinde gezdirdi. İşçilik ve detayları oldukça muazzam eşsiz bir parça olduğu belliydi.
Aynanın karşısında geçerek bir çırpıda kolyeyi boynuna taktı. Çok güzel duruyordu ince boynunda. Elindeki kutu birden kayıverip yere düştü. Yere düşmesiyle birlikte içindeki sünger dışarıya fırladı. Tam alıp yerine takacak iken kutunun içinde ufak bir kağıt vardı, hemen açıp okumaya başladı;
"Gün ışığım,
18. Yaş gününde sana gerçeklerinle beraber annenin kolyesini vermeyi uygun gördüm. Annende durduğu gibi sende de çok güzel duracak. Ona getirdiği gibi sanada şans getirecektir. İyi ki doğdun canım kızım. Her yaşında yanında olmak dileğiyle,
Sevgililer biricik baban."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Huzur
General Fiction"Merhaba güzel kızım, Eğer bu mektup eline geçmiş ise ayrı düşmüşüz demektir. Sana hayatı hiçbir zaman tam olarak anlatamadım. Senden gizledim. Yok sayarsam gerçekten yok olur sandım. Ama sana bütün gerçeklerini bir bir anlatacağım. Bunları öğrendi...