Kapının zili ile beraber bir anda salona sessizlik çökmüştü. Misafirler gelmişti. Babaannesi ve amcası hızlı adımlar ile kapıya doğru ilerledi. Filiz hanım o sırada kapıyı açıyordu.Amcası ve orta yaşlı kendinden emin görünüşlü adam kocaman bir sarılma gerçekleştirdi. Adam "Hoşgeldin kadim dostum, çok özlemişim seni. Toparlanıp hayata karıştığına çok sevindim. Seni yeniden böyle görmek bana mutluluk veriyor." dedi.
Bu adam bölgenin hatrı çok geçerli zengin bir iş adamı olan Hakan Yiğit olmalıydı.
Amcasının başından ne geçmişti acaba diye düşünmeden edemedi Huzur. Ardından Beliz'e dönerek "Sonunda doğru kararı vereceğine emindim. Tekrardan aramıza hoşgeldin." diyerek onada sarıldı Hakan bey. Ardından babaannesine dönerek "Kraliçem" diyerek elini öptü. Ve sonunda gözleri aradığı kişiye ulaşmıştı.
Huzur oradaydı.
Hakan bey elini Huzur'a uzattı. " Merhaba küçük hanım, ben Hakan Yiğit. Eşim Sultan, oğlum Çınar ve kızım Melek. Seninle tam olarak tanışmak bir türlü nasip olmadı. Bakışların aynı babana benziyor. Bana onu çok anımsattın. Mekanı cennet olsun." diyerek salona doğru ilerlemeye başladı.
Sultan hanımı geçen günden hatırlamıştı Huzur. Bahçedeki kalabalıkta ona el sallayan kadındı. Selamlaşma faslından sonra herkes salona geçti. Gruplar halinde konuşmalar dönüyordu. Bir tek gençler pek sessizdi.
Burak ve Çınar ön bahçeye çıkmışlardı. Yakın arkadaş oldukları belliydi. Burçak ve ikizler odalarına çıktılar. Ardından Samet bey, eşi ve bebekleri de bu buluşmaya katıldılar. Onlar da Huzur ile tanıştıktan sonra muhabbete dahil oldular.
Huzur sıkılmaya başlamıştı bu kadar yabancı insan arasında.
Aynı şekilde Buse'de halinden pek memnun gözükmüyordu. Bu iki kızın bu halini farkeden Melek yanlarına giderek "Hadi bizde bahçeye çıkalım, bu iş ve kasaba gündemi beni pek sarmıyor." diyerek eli ile kalk işareti yaptı.
Huzur ve Buse, Melek'in arkasına takılarak bahçeye Burak ve Çınar'ın yanına çıktılar. Kızlar yanlarına gittiklerinde Burak'ın heyecanı gitgide yükseliyordu. Eli ayağına dolaşmaya başlamıştı.
Çınar koluna bir tane vurdu ve gözleri Melek'e çevrildi. Onun haraketlerinde bir değişim var mı diye.
Melek oldukça sakin ve soğukkanlı bir şekilde selam verdi. Aralarında birşeyler geçmiş olduğu belliydi. İkiside birbirine kaçamak bakışlar atıyordu. Tanışma faslı, okul muhabbeti, Almanya derken masada muhabbet dönmeye başlamıştı.
Çınar çok dahil olmadan kömür gibi gözleri ile Huzur'u inceliyordu. Bu bakışlar Huzur'unda dikkatinden kaçmamıştı. Geçtikleri gün bahçede karşılaştıkları gibi dikmişti gözlerini.
Fark edilmeyecek gibi bir bakışı yoktu Çınar'ın.
Oldukça belirgin yüz hatları, uzaktan bile alınabilen kokusu, saçlarının düşüşü, gülünce ortaya çıkan gamzeleri, masada bomboş dururken bile ben buradayım diyen elleri ile kendine baktırıyordu.
Gençler oldukça kaynaşmaya başlamışlardı bile. Kızlar birbirlerine telefon numaralarını vermişlerdi hatta üstüne planlar yapmaya başlamışlardı. Gecenin sonu geldiği içeriden gelen "Haydi çocuklar" diye seslenen Hakan bey ile belli olmuştu.
Misafirleri geçirdikten sonra ev ahalisi yavaş yavaş odalarına geçiyordu. Huzur tam merdivenlere yönelmişken babaannesi ;"Huzur seninle konuşmak istediğimiz bir kaç konu var biraz daha kalabilir misin acaba?" diye soru yöneltti.
Tabi anlamı ile kafasını sallayan Huzur salona geri yürümeye başladı. Salonda Huzur, babaannesi, amcası ve halası kaldılar.
Huzur direk söze girdi, " Evet benimle bu saatte konuşmak istediğiniz şey nedir acaba?" diye soru yöneltti yorgun ama meraklı gözler ile.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Huzur
Ficción General"Merhaba güzel kızım, Eğer bu mektup eline geçmiş ise ayrı düşmüşüz demektir. Sana hayatı hiçbir zaman tam olarak anlatamadım. Senden gizledim. Yok sayarsam gerçekten yok olur sandım. Ama sana bütün gerçeklerini bir bir anlatacağım. Bunları öğrendi...