Arabanın içine güneş ışığı doluyor epeyce ısıtıyordu. Radyoda çalan şarkı ile ikiside birbiri ile konuşmadan yola devam ediyordu.
Huzur halinden oldukça memnun gibiydi. Aralık olan camından elini havaya çıkarmış, hafif esen rüzgar ile hareket ettiriyordu. Diğer eli ile radyoda çalan şarkıya ritim tutuyordu.
Yüzüne vuran güneş yüz hatlarını iyiden iyiye ortaya çıkarmıştı. Çınar arabayı ne kadar dikkatli kullanmaya çalışsada istemsizce gözleri Huzur'a kayıyordu. Onun yüzündeki sıcak ifade içini ısıtmaya yetiyordu.
Araba sapa bir tarafta kalan patika yola girince "Evet seni getirmek istediğim ilk yere geldik sayılır, umarım beğenirsin." diyerek kendini beğenmiş bir gülümse yerleşti Çınar'ın yüzüne. Huzur'a tekrar baktığında yüzündeki ifadeye meraklı bakışlarının eklendiğini farketti. Kendisini bu kadar dikkate alıyor oluşu hoşuna gitmişti, belliydi.
Patika sonunda tahtadan bir iskele ile son buluyordu. Güneşin suya vurması ile etrafa ahenk ile dans eden bir hava görüntüsü çıkıyordu resmen. Yemyeşil ağaçlar, birbirinden renkli çiçekler, gelen cıvıltı sesleri, iskeleye vuran suyun sesi...
Huzur hızlıca arabadan indi. Gözlerini kapatıp havayı şöyle kocaman içine çekti. Arkasından gelmekte olan Çınar'a dönüp "Burası çok güzel, çok beğendim. Çok huzurlu.." diyerek gözlerini kapattı. Tekrardan bir nefes çekip yüzüne hoşnut bir gülümseme yerleşti.
Çınar çoktan ona yaklaşmış yüzünün önüne düşen saçlarını okşayarak kulağının arkasına sıkıştırdı. Huzur kendisine değen sıcak parmak uçlarıyla birlikte irkilerek gözlerini araladı. Heyecanı ile biraz yalpaladı.
Çınar seri bir hareket ile yalpalayan Huzur'u kollarından yakalayıp kendine yaklaştırdı. İkisininde kalp atışları sanki dışarıdan duyulacak gibiydi.
Çınar parmağını Huzur'un dudaklarına götürdü, sus işareti yapar gibi. Ardından parmaklarını göz kapaklarını kapatmak için kullandı. Daha sonrasında kalbinin üzerine getirip kalp atışlarını hissetmeye başladı.
"Şş, sadece dinle. Tenine değen rüzgara bırak kendini. Sakinleş. Biraz dinlen." diyerek Huzur'u göğsüne yaslandı.
Huzur sakinleşmek ve heyecanlanmak arasında kaldı. Hem çok heyecanlı hem de çok sakinleşmiş gibiydi. Nasıl bir duyguydu bu. Çınar'ın vücudunun sıcaklığı Huzur'u da ısıtmıştı. Bir süre böyle kaldılar.
Geçen dakikalar sonrası Huzur istemeyerek geri çekildi. Çınar'ın kokusu muazzam derecede sarhoş edecek gibiydi.
Gözlerini Çınar'ın o kömür karası gözlerine dikip "Hadi!" dedi harekete geçirecek gibi mutlu ses tonuyla. Bu ses Çınar'da sevimli bir gülümsemeye sebep olmuştu. Çınar "Sen geç, bagajdan birşeyler alıp geliyorum hemen. Lütfen dikkatli yürü." diyerek arabaya yöneldi.
Bagajdan bir battaniye, bir de sepet gibi ufak bir paket çıkardı. Gözleri ise Huzur'un üstündeydi. İskeleye doğru yürürken bir kaç çiçek koparıyordu. Çınar bagajın kapağını kapatıp ona doğru yürümeye başladı.
İskelenin sonunda geldiklerinde battaniyeyi ilk önce Huzur'a daha sonra kendisine sararak oturdular. Paketin ağzında bağlı olan kurdeleyi hızla söküp Huzur'un toplamış olduğu çiçek buketine bağladı. Önce bir kokularını içine çekip Huzur'a uzattı.
Çınar oldukça centilmen, düşünceli bir o kadar da romantik tavrı vardı. Normalde sert duruşunun içinden böyle bir adam çıkması şaşırtıcıydı. Her kızın kalbini çalacak cinste bir yakışıklılığı, kendinden uzakta bile rahatlıkla duyabileceğiniz kokusu, ve insanın içinde kıpırtıya sebep olabilecek bir ses tonu vardı. Huzur istemsizcede olsa ilkte bu görünüş çok hoşuna gitmişti. Şimdi ise bu hareketler ile resmen kalbine girmeye çalışıyor gibiydi.
Çınar getirdiği paketten enfes gözüken cupcake çıkardı ve Huzur'a uzattı. Göz kırparak "Bunlar bu muhitin en ağız şapırdatan kekleri, bakalım beğenecek misin?" dedi.
Huzur, kendisine uzatılan keki alırken eli Çınar'ın eline değdi. Gözlerinin içine bakarak "Eminim çok güzeldir, burası gibi güzel olduğuna eminim." diyerek keki aldı.
İlk yudumundan sonra oldukça heyecanlı bir hareket ile Çınar'a döndü, "Immm bunlar çok leziz. Kim yaptı bunları? Gerçekten dediğin gibiler, bayıldım." Diyerek diğer lokmasına geçti.
Çınar bu hareketlerinden çok mutlu oluyordu. Sanki hayatındaki tek eksik bu gülümseme gibi hissetmişti. "O zaman bir sonra ki buluşmamız bu kekleri yapan minik dükkan olsun mu?" diye sorusunu yöneltti hemen çapkın bir gülümseme ile.
Huzur aniden "Ne bu? Çıkma teklifi mi?" diyerek kocaman bir kahkaha patlattı. Çınar'ın surat ifadesi değişmeye başladığı gibi Huzur "Şaka, şaka yaptım. Tabi ki gidelim." diyerek konuyu dağıtmaya çalıştı.
Biraz havadan, biraz sudan konuşmalar derken saatler geçmişti. Havanın kararmaya yüz tutması ile Huzur biraz keyfi kaçmış gibiydi. Bu hali Çınar'ın gözünden kaçmadı. "Noldu, modun düştü? Canını sıkan birşey söylemedim umarım." Dedi.
Huzur derin bir iç çekti. "Yok, kesinlikle seninle bir alakası yok. Şey sadece ben yeni başlayacağım okula son bir gün kalmış olduğunu farkettim. Belki biraz şımarıklık gibi gelecek ama gitmek hiç istemiyorum." Diyerek bakışlarını suda gezdirmeye başladı.
Çınar elini Huzur'un elinin üstüne koydu. Net bir ses ile "Hayır, bu düşüncelerin şımarıklık gibi gelmiyor. Sen kolay zamanlar geçirmedin. Çoğu kişinin üstesinden gelmesi bile senden çok daha uzun sürerdi. Sen alışmış olduğun hayatı, insanları bırakıp, aslında bırakmak zorunda kalıp geldin buraya. İçindeki yersiz korku çok açık. Yeni insanlar, yeni arkadaşlar..." bir süre sessiz kalıp "Aslında bak ne diyeceğim, seni yarın ben götürmemi ister misin? Belki Burak ve Buse'de bizimle gelmek isterler."
Bu teklif Huzur'u gülümsetmişti. Burada ona iyi gelen sayılı insandan biriydi Çınar. İnce ve tiz bir sesle "Tabii, çok sevinirim." Diyebildi.
Gözlerinin dolmaya başladığını farkettiği gibi Çınar "İstersen elinden tutup, sınıfına götürüp sırana da oturtabilirim." diyerek yüzünü Huzur'a döndürdü. Huzur'un buruk yüz tonu anlamaya çalışan bir ifadeye dönünce Çınar "Şaka, şaka yaptım. Senin ki gibi oldu mu acaba?" diyerek yumuşatmaya çalıştı.
Biraz boş boş gülümsedikten sonra Çınar "Hadi seni eve bırakayım, bugün cumartesi. Bu akşam kraliçenin davet günü. Yine bana öldürücü bakışlar atmasını istemem, tabii burdan şu andan da hiç çıkmak istemediğim gibi." diyerek ayağa kalktı. Elini Huzur'a uzattı.
Arabaya kadar elini tutarak destek verdi Çınar. Ardından kapısını açtı. Huzur teşekkür ederek bindi. Elindeki paket ve battaniyeyi bagaja yerleştirip koltuğa geçti.
Biraz yoldan sonra evlerinin bulunduğu araziye giriş yaptılar. Tam da dediği gibi babaannesi kapıda misafir karşılıyordu. Kapıda ki misafirlerden biri Çınar'ın ailesi diğerlerini tanımıyordu Huzur.
Araba evin önünde durunca tüm dikkatler arabadan inen Çınar ve Huzur'a döndü. Bahçe Hakan beyin gür sesi ile yankılandı. "Oo çocuklar, hoş geldiniz. Nasıl Huzur beğendin mi buraları?" Dedi. Huzur kafasını sallayarak "Evet." diyebildi. Ardından gözler Çınar'a dönünce sadece "İyi akşamlar." diyerek eve doğru yürümeye başladı.
Yemek masası neredeyse hazırdı, söze babaannesi girdi. "Huzur, anladığım kadarı ile Macit beyi tanıyamadın. Sizi tekrardan tanıştırmak isterim. Macit bey doktor, küçükken senin ameliyatına girmişti." derken salondaki tüm gözler Huzur'a çevrildi. Ne ameliyatı acaba diye düşündükleri besbelli ortadaydı. Huzur aklına ameliyat zamanları geldiği için rahatsızlık duydu. Eli kalbine gitti istemsizce.
Ortamdaki sessizlik Burak'ın sesi ile bölündü. "Ne ameliyatı olmuştu ki Huzur? Nesi vardı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Huzur
Fiction générale"Merhaba güzel kızım, Eğer bu mektup eline geçmiş ise ayrı düşmüşüz demektir. Sana hayatı hiçbir zaman tam olarak anlatamadım. Senden gizledim. Yok sayarsam gerçekten yok olur sandım. Ama sana bütün gerçeklerini bir bir anlatacağım. Bunları öğrendi...