8. sınıfta Teknoloji ve Tasarım dersinde öğretmenimiz, boş vakitlerde hikâye uydurup anlatıyordu. Özellikle zombi hikâyeleri anlatırdı ve bu hikâyeler çok sürükleyici olurdu. Sınıfça öyle dalıp gitmiştik ki sessizlik içinde dinliyorduk. Öğretmenimiz hikâyeleri önceden yazmıyor, o anda uyduruyordu.
O günden sonra benim de aklımda bu tarz senaryolar oluşmaya başladı. "Bir kâğıda yazayım, ben de arkadaşlarıma anlatırım," diye düşündüm ve öyle devam ettim. Sonuç olarak arkadaşlarımın hoşuna gidince beni övdüler, ben de heveslendim tabii. Daha çok yazmaya başladım.
Ancak okul kapanınca hikâye yarıda kaldı, çünkü anlatabileceğim kimse yoktu. Okulda en azından arkadaşlarıma anlatıyordum. Hikâyeyi unuttum gitti. Yaklaşık bir yıl sonra okul çantamı kurcaladım ve dosyamı aldım. İçinden kâğıtlar çıktı. "Bunlar ne acaba?" diye kontrol ettim ve yazdığım hikâyeyi görünce duygulandım. "Vay be, böyle böyle hikâye yazıp anlatıyordum demek," dedim içimden.
Daha sonra içimde bir heves uyandı, "Tekrar yazayım," dedim. Aynı senaryo ile başlayacaktım ama bu sefer tamamen zombi hikâyesi olmayacaktı, farklı şeyler olacaktı. Bu senaryoyu bayağı sevmiştim. Yaklaşık 3-4 yıldır bu senaryoyu aklımda canlandırdım ve şimdi ise burada paylaşmanın zamanı geldi. Yavaş yavaş devam ettireceğim. Umarım beğenirsiniz :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Harabe Köy: Saklı Gerçeklerin Peşinde
ActionBir grup üniversite öğrencisi, bir köyde Gökçe adında bir kadının dünya dışı varlıklarla iletişim kurmak için büyüler yaptığı iddialarını duyunca, bu gizemi araştırmak üzere yola çıkarlar. Köylüler, Gökçe'nin yaptığı büyülerin köye lanet getireceğin...