Güvenlik görevlileri Uğur, İsmail ve Hasan'ı güçlükle birbirlerinden ayırarak odadan dışarı çıkarmışlardı. Koridor boyunca elleriyle onları sıkı sıkıya tutuyor, sakinleşmelerini bekliyorlardı ama bu hiç kolay değildi. Üçü de birbirlerine hâlâ sinirli bir şekilde bakıyor, her fırsatta sözlü sataşmalarda bulunuyorlardı. Güvenlik, ifadelerini almak için onları ayrı odalara götürmeye çalışıyordu ama Uğur ve Hasan özellikle birbirlerine karşı hırçın ve saldırgandı.
"Senin gibi bir pislikten başka ne beklenirdi ki!" diye bağırdı Uğur, Hasan'a dönerek. Gözleri öfkeyle parlıyordu. "Kendi kızına el kaldıran bir adamın insanlıktan ne haberi olur?"
Hasan, dişlerini sıkarak Uğur'a doğru hamle yapmaya çalıştı, ama güvenlik görevlileri onu güçlükle geri tuttu. "Kes lan sesini!" diye bağırdı Hasan. "O benim kızım, istediğimi yaparım! Sana mı kaldı karışmak, ha?!"
Uğur bir adım daha ileri attı, ama güvenlik görevlileri araya girerek onu durdurdu. "Sana karışmak mı? Seni paramparça etmek lazım! Kendi kızını dövmek ne demek?
Bu sırada İsmail de öfkeyle karışık bir şekilde söze girdi. "Hepinizin ağzı çok bozulmuş. Sen de Uğur, sanki çok düzgün bir adammışsın gibi konuşuyorsun!" dedi, Uğur'a bakarak. "Kendini ne sanıyorsun, kahraman mı? Sen de onun kadar suçlusun!"
Uğur, İsmail'e hışımla döndü. "Sen de sus lan! Sen de ondan farklı değilsin, ikiniz de aynı bokun lacivertisiniz!" dedi, öfkesi her geçen saniye daha da büyüyordu.
Hasan, Uğur'un sözlerini duyunca daha fazla dayanamadı ve bir kez daha ona saldırmak için ileri atıldı. "LAN! SEN KİMSİN BENİ YARGILIYORSUN!?" diye bağırarak Uğur'a yumruk savurmaya çalıştı, ama güvenlik görevlileri Hasan'ı zorlukla tutarak geri çekti. Uğur da aynı şekilde ona karşılık vermek için saldırmaya çalışıyordu.
Güvenlik görevlileri araya girip durumu yatıştırmaya çalışırken, her iki taraf da birbirine küfürler savurmaya devam ediyordu. "Senin gibi bir birisine adam demek bile hata!" diye bağırıyordu Uğur, güvenlik görevlisinin kolları arasında sıkışmış halde.
Hasan, nefes nefese kalmıştı, ama geri adım atmıyordu. "Senin gibi serserilere babalık dersi vermek bana düşmez ama benden uzak dur, yoksa bu iş daha bitmedi!" dedi, dişlerini sıkarak.
Güvenlik görevlileri bu gerginliği kontrol altına almak için daha fazla yardım çağırmak zorunda kaldılar. Uğur, İsmail ve Hasan ayrı odalara götürülürken bile bağırmaya ve birbirlerine laf atmaya devam ediyorlardı. Güvenlik onları zapt etmek için ellerinden geleni yapıyordu, ama kavga her an yeniden patlak vermek üzereydi.
Bir süre sonra polis memurları geldi ve üçüne de ayrı ayrı ifade odaları tahsis edildi. Polisler, onları sakinleştirmeye çalışırken ifadelerini alacaklarını söyledi, ama gerginlik hâlâ havada asılıydı. Uğur ifadesini verirken bile sinirliydi, her cümlesinde Hasan'a ve İsmail'e hakaretler savuruyordu.
"Adam dediğin kızına el kaldırmaz," diyordu Uğur, masanın kenarına sıkıca tutunarak. "Ben o herifi bir daha karşıma çıkarırlarsa öldürmeden duramam, bunu bilsinler!"
Hasan ise başka bir odada ifadesini verirken hâlâ kendini savunmaya çalışıyordu. "Ben babayım, ne gerekiyorsa yaparım," diyordu, ama sesi titriyordu. "Kimse benim aileme karışamaz."
İsmail ise arada kalmış gibi görünse de siniri geçmemişti. "Bana bulaşmayın," diyordu polis memuruna. "Ben arkadaşımı savunurum, ama Uğur kendini ne sanıyor bilmiyorum."
Tüm bu karmaşa arasında güvenlik görevlileri ve polisler bir an önce olayı sonlandırmak için çaba sarf ediyordu. Ancak Uğur, Hasan ve İsmail birbirlerine yönelik öfkelerini her fırsatta dışa vurmaktan çekinmiyorlardı, bu durumun kısa sürede yatışmayacağı belliydi.
Polis memurları Uğur, Hasan ve İsmail'i ayrı ayrı ifade odalarına almıştı, fakat aralarındaki gerilim hâlâ devam ediyordu. İsmail, Hasan'ın arkadaşı olarak onun yanında durmaya çalışıyordu, ancak Uğur'un sürekli hakaretler savurması sinirlerini iyice germişti. Oda sessizdi ama aralarındaki sözlü sataşmalar koridorlarda yankılanmaya devam ediyordu.
İsmail ifadesini verirken, bir yandan da Hasan'ı savunma ihtiyacı hissediyordu. "Hasan belki hata yapmış olabilir, ama bu Uğur denen serserinin yaptıkları da kabul edilemez," diye sert bir tonla konuştu polis memuruna. "Kendi kızına el kaldırdığı için onu yerden yere vuracağını sanıyor, ama işler öyle kolay değil."
Polis memuru, İsmail'in öfkesini anlayışla karşılamaya çalışarak, "Anlıyorum, ancak herkesin sakinleşmesi gerek. Birbirinize bu şekilde saldırarak hiçbir sorunu çözemezsiniz," dedi.
İsmail buna kulak asmadan devam etti. "Hasan'la yıllardır arkadaşız, adamın kötü niyetli olmadığını biliyorum. Evet, yaptığı şey yanlıştı ama Uğur gibi bir adam da ondan daha iyi değil."
Öte yandan Uğur, başka bir odada ifadesini verirken hâlâ Hasan ve İsmail'e öfke doluydu. "O adamlar sadece bela!" diyerek masaya vurdu. "Kendi kızı için bu kadar acımasız olan biri nasıl adam sayılır? İsmail de aynı, Hasan'ın ne yapsa arkasını kolluyor. İkisi de birbirine destek çıkıyor, ama birine el kaldırmanın bedelini ödemek zorundalar!"
Polis, Uğur'un öfkeli çıkışlarına karşılık olarak onu sakinleştirmeye çalıştı. "Bu durumu şiddetle çözmeye çalışmanız işleri daha da kötüleştiriyor. Eğer şikâyetçiyseniz, yasal yollardan ilerlemelisiniz."
Uğur, derin bir nefes alarak kendini kontrol etmeye çalıştı ama gözlerinde hâlâ öfke vardı. "Benim derdim adalet! Kızına tokat atan bir adam cezasını çekmeli, o İsmail de onunla birlikte! Onlar yüzünden bu hale geldi her şey."
Hasan ise ifadesini verirken başını eğmişti, ama yine de kendini savunma çabası içindeydi. "Evet, yaptığım doğru değildi," dedi zorlanarak. "Ama o an gözüm döndü. Bu Uğur her şeyi provoke etti, olayı büyüttü. Ben sadece ailemi korumaya çalışıyordum. İsmail de yanımdaydı, o da benim gibi düşünüyor. Biz bu durumu kendi aramızda çözerdik, ama Uğur işin içine girdi."
Polisler ifadeleri aldıktan sonra durumu değerlendirmeye başladılar. Ancak koridorlarda hâlâ bir gerginlik hissediliyordu. Üçü de birbirlerinden uzak tutulsa da, Uğur, Hasan ve İsmail, her an birbirlerine saldırmaya hazır gibiydiler. Aralarındaki bu husumetin kolay kolay bitmeyeceği açıktı.
Bir süre sonra polis memuru, ifadeler alındıktan sonra üçüne de uyarıda bulunarak, "Artık birbirinize saldırmaktan vazgeçin. Şu an şikayetlerle ilgileneceğiz, ama eğer bu şekilde devam ederseniz, olay daha da büyüyecek," dedi. Fakat ne Uğur ne Hasan ne de İsmail tam anlamıyla sakinleşmişti. Her biri odadan çıkarken birbirlerine bakışlar fırlatıyor, sözlü saldırılara devam ediyorlardı.
"Bu iş burada bitmez!" diye bağırdı Uğur, İsmail'i ve Hasan'ı görür görmez. "Sizi elimden kimse kurtaramaz!"
İsmail de ona sert bir bakış attı. "Senin gibi serserilerle işim olmaz, ama beni ve Hasan'ı daha fazla karıştırma bu işlere. Yoksa sonuçlarına katlanırsın!"
Hasan ise sadece başını çevirip sessizce Uğur'a baktı, ama bakışlarındaki öfke ve hınç gözle görülür şekilde yoğundu. Sakinleşmeye çalışıyordu, ancak içindeki öfke her geçen saniye büyüyordu. O an bir kez daha üzerine yürümek istedi ama polisler hemen araya girdi.
"Bu seferlik kurtuldunuz," dedi Uğur, dişlerini sıkarak. "Ama bu işin peşini bırakmayacağım. Sizi er ya da geç yakalayacağım!"
Hasan ve İsmail ise sessizce polis memurlarının yönlendirmesiyle dışarı çıkarılırken, Uğur'un tehditleri hâlâ kulaklarında yankılanıyordu. Gerilim çözülmemişti ve her üçü de bunun son olmadığını biliyordu.
37. BÖLÜM SONU
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Harabe Köy: Saklı Gerçeklerin Peşinde
AcciónBir grup üniversite öğrencisi, bir köyde Gökçe adında bir kadının dünya dışı varlıklarla iletişim kurmak için büyüler yaptığı iddialarını duyunca, bu gizemi araştırmak üzere yola çıkarlar. Köylüler, Gökçe'nin yaptığı büyülerin köye lanet getireceğin...