Gökçe, portaldan kaçtıktan sonra öfkesini kontrol edemeden büyük bir planı devreye sokmuştu. Elde etmek istediği güce ulaşamamıştı, ama elindeki zombilerle başka bir strateji geliştirmeye karar verdi. Kapsülleri hızlıca çalıştırmaya başladı ve zombilerin her birini sırasıyla içine sokarak onlara sihir enjekte etti.
Sinirli bir şekilde, "Çabuk olun! İhtiyacım olanı alamadım ama size yine de sihiri enjekte edeceğim. Belki çok güçlü olmayacaksınız, ama birlikte hareket ederseniz yeterince kuvvetli olacaksınız!" diye bağırdı. Kapsüller çalıştıkça zombilerin gözleri kırmızıya dönmeye başladı. Her biri, bu sihirli işlemin ardından güç kazandı ve sırayla sihir kullanabilecek hale geldiler.
Son zombi de kapsülden çıktığında, Gökçe onları bir araya topladı. Artık karşısında sadece sıradan zombiler değil, tehlikeli bir ordu duruyordu. Derin bir nefes aldı ve gülümsedi.
"Artık siz zombi değilsiniz. Siz benim askerlerimsiniz, anladınız mı?" dedi, sesini yükselterek. "Artık zombi gibi görünmüyorsunuz, ama sizi gören herkes korkup kaçacak! Şimdi sihirlerinizi deneyin bakalım, yapabiliyor musunuz?"
Zombiler, yani artık Gökçe’nin askerleri, sırayla öne çıkıp sihirlerini denemeye başladılar. Her biri ellerinden kırmızı lazer ışınları çıkararak başarıyla sihir yapabildiklerini gösterdiler. Gökçe, bu başarıyı görünce daha da mutlu oldu.
"Askerlerim, gerçekten çok iyisiniz," dedi içlerinden biri, lider havasında Gökçe’ye doğru yürüyerek. "Artık sihir yapabiliyoruz, dediğini başardın. Sözünü tuttun."
Diğerleri de ona katıldı: "Ne istiyorsan yapmaya hazırız."
Bu lider görünümlü zombi, Gökçe’ye sinirli ama aynı zamanda alaycı bir bakışla yaklaşıp gülümsedi: "Artık Shadow’u ölü bil," dedi ve kahkahalarla gülmeye başladı. Gökçe, bu sözlere büyük bir memnuniyetle karşılık verdi. Bu zombiler onun hayal ettiği gibi güçlü bir ordu olmuşlardı.
İçindeki hırsla bağırdı: "İşte bu! Hepiniz o Shadow’un peşine düşüp onu bana getireceksiniz! Ayrıca sadece Shadow değil, Hakan ve arkadaşlarını da yanımda görmek istiyorum. Anlaşıldı mı?!"
Ordusu, tek bir ağızdan ve kararlı bir şekilde: "Anlaşıldı!" diye haykırdı.
Gökçe, bu anın tadını çıkarıyordu. Artık sadece intikam değil, dünyayı değiştirecek bir güce sahipti ve bu güç, onun zaferi için ilk adımı atacaktı...
Uğur ve Hakan, evde oturmaktan iyice sıkılmışlardı. Hakan, anne ve babasının katilini kimin kiraladığını hâlâ çözmeye çalışıyordu, ama kafası karmakarışıktı. Uğur da arkadaşının bu duruma üzülmesine dayanmakta zorlanıyordu.
Uğur birden Hakan’a döndü: "Kanka, gel şu tepeye çıkalım yine. Hep oraya gidiyorduk ya, biraz kafa dinleriz. Hava alırız, iyi gelir."
Hakan, bu teklife karşı koymadı: "Tamam ya, bende de sıkıntı var. Hadi çıkalım."
İkisi de yavaşça ayağa kalktı, kapıya yöneldiler. Odadan dışarı çıkarken Aslı, onları fark edip sordu: "Hayırdır, nereye böyle?"
Uğur gülümseyerek cevap verdi: "Anne, biz biraz dışarı çıkıyoruz. Evde çok sıkıldık, Hakan'la biraz konuşuruz."
Hakan da Aslı’ya dönüp: "Öyle yenge, biraz hava alalım dedik," dedi.
Aslı, onları fazla sorgulamadı: "Tamam tamam, hadi gidin o zaman. Dikkat edin kendinize."
Üzerlerine kalın bir şeyler giyip dışarı çıktılar ve Uğur'un bahsettiği tepeye doğru yürümeye başladılar. Yol boyunca bir yandan sohbet ediyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Harabe Köy: Saklı Gerçeklerin Peşinde
AkcjaBir grup üniversite öğrencisi, bir köyde Gökçe adında bir kadının dünya dışı varlıklarla iletişim kurmak için büyüler yaptığı iddialarını duyunca, bu gizemi araştırmak üzere yola çıkarlar. Köylüler, Gökçe'nin yaptığı büyülerin köye lanet getireceğin...