Trihan'ın söyledikleri karşısında resman transa geçmistim.
Savaş ?
Hayır!
Olmaz öyle bir şey!
Sırf bu yüzden savaş falan olmaz! Bu insanlar bu kadar mı meraklı savaşmaya ? Hayır! Olmaz!"Trihan..."
"İskoç Kralı rahat durmaz Isolde." derken ki umutsuzluk ifadesı kanıma işlemişti sanki.Yüzümde oluşan ifade aynı onunki gibi olmalıydı.
Umutsuz..."Ama! Bu...Bu olamaz değil mi? Sırf bu yüzden savaş çıkmaz!"
Trihan kısık çıkan sesiyle " Çıkar.Zaten İskoçlar bunu planlamış olabilirler.Belkide kız kardeşim hiç kaybolmadı , sadece öyle gösterip bizden istedikleri şeyi almayı umuyorlardır." dediğinde ağzım açık onu dinlemiştim.
"Gerçekten yaparlar mı böyle bir şey ? Ah... Zavallı Katherina! Kim bilir ona şimdi neler yapıyorlardır o barbarlar!"
"Bunları sarayda konuşuruz.Hem seninle görüşecek bir meselemiz daha var değil mi?"
Trihan'a yine o masum ısolde bakışı atıp "Ama...Ben hemen gidip dönmeyi planlıyordum.Yani evet haklısın." derken o sadece bana yarım bir gülümsemesiyle cevap verdi.
"Hadi arabaya bin.Ben atımla gideceğim." derken eliyle yürümemi işaret etmişti.
Biraz cilveli bir ses tonuyla "Arabada yer var sevgili Kralım." dediğimde Trihan'da umduğum o sevimtrak yüz ifadesi yoktu.
"Hadi , hava kararıcak neredeyse." diyip atına doğru giderken tekrardan bana dönüp "Bu arada elbisenizin rengini çok sevdim." dedi ve gıcık bi şekilde göz kırptı.Hıı tamam en azından hayat evreleri soğumamış.
Savaş insanı hayattan son derece dışlayan bir evren sanırım.Mesela ülkemizde veya şehrimizde savaş olduğu zaman hep bi gergin hava hep bi mutsuzluk kokardı insanlar.Yine öyle bir dönememi girecektik yani ? Sırf intikam yüzünden mi ? Sırf bana eziyet etmek için.Tıpkı anneme yaptıkları gibi bir hayata atılmak için mi ? Bu pis iskoçlardan nefret ettiğim kadar kimseden etmiyorum!
Kesin.
Saraya hiç duraklamadan geldiğimizde bu uzun yolun beni sarstığı aşikardı.Arabadan inerken bile başımın döndüğünü anlamıştım.Bu baş dönmesi hala devam ediyor ama şuan kendimi yatağa atıcak değilim! Gelişen olaylar hakknda bilgi sahibi olmalıydım.
Sarayın küçük salonun kapısından içeriye giriş yaparken Trihan ellerimi tutup "Yemek de yemedin değil mi? Hemen bir şeyler yemelisin." dedi.Biraz gülümsedim ve "Evet sanırım yemek yemezsem birazdan bayılacağım." dedim.
Trihan hemen önünde bekleyen muhafıza yemek hazırlatması için emir verirken ben çoktan salondaki bir koltuğa ilişmiştim.
Daha sonra kalkıp şu çamurlu elbisemden kurtuldum.Salona geri döndüğümde bi Trihan vardı.
Salonda Trihan'la yalnızdık.Ama ben gelen yemeği yedikten bir kaç zaman sonra içeriye büyük bir konsey adım atmaya başlamıştı.İlk gelen tabiki Trihan'nın annesiydi.Eski Kraliçe ! Ah...Ne utanmaz bi gelinim ben ya!Herneyse! Salonda yaklaşık 7 kişi vardı sanırım.2 adamı tanıyordum.Ama diğerlerini daha önce görmemiştim.
"Burada toplanma nedenimiz gayet açık." diye başlayan Trihan ayağa kalkıp benle beraber bu 7 kişinin tam önüne geçti.
"Sizlere ilettiğim gibi , İskoç Krallığına gelin olarak verdiğimiz kız kardeşim Katherina Malcolm'un kayboluş haberi geldi.Üstelik iskoçlar buna kaçma diyor.Ne kadar doğru bilmiyoruz ama belkide bu planlar çok çok önceden yapılmıştı? Katherina'nın kaybolma haberi belkide yalan...Belkide sırf bizimle çatışıp topraklarına değer katmak ve bizim krallığımızı zedelemek amacıyla böyle bir şeye başvurdular.Ki ben böyle olduğunu düşünüyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masumiyet Çağı
RomanceOnlar birbirinden habersiz bir güne başlamışlardı.Güneşin o parlak ve göz kamaştıran ışığıyla birbirlerinin içine dokunmuşlardı . Belki iyi bir dokunuş ,belki de kötü bir dokunuştu. Bunu kim bilebilirdi ki? Kim bilebilirdi ,daha onlar bile bunu bil...