Selam canlarım! Yeni bölümü getirdim. Umarım çok seversiniz.
Okuduğunuz tarihi lütfen buraya not edin! ♥️
Oylarınızı ve yorumlarınızı esirgemeyip destek olursanız çok sevinirim. ✨
***
BÖLÜM 14
BİZ BİRBİRİMİZİN AYNASIYIZ
HERA
Karşımızdaki polis arabaları ve kaos, bugün görmeyi beklediğim son şeydi. Lanet olası her türlü sorun bizi bulmak için sanki and içmişti. San Francisco sınırları içerisinde olmadığımız için bu durumu soğukkanlılıkla karşılamak düşündüğümden çok daha zor olacaktı. Böyle bir şeyin hesapta olmadığına planı bilmememe rağmen emindim. Sakinliğimi korumaya çalıştığım sırada iki polis bize doğru gelmeye başladı. Ayrıca Sergei de etrafta görünmüyordu. Nat ve Martin'in yakalanmadan gitmiş olmalarını umarak derin bir nefes aldım.
Lucas'ın endişeli ve canı sıkılmış ifadesini incelemek için başımı kaldırdım. Birkaç saniyelik bir değişimle yüzüne özgüvenli bir ifade yerleştirdiğinde ben de sırtımı dikleştirdim. Bizim en iyi olduğumuz şeylerden biri buydu. Rol yapar, duygularımızı maskelerdik.
"İyi günler," dedi orta boylu göbekli olan polis. Koyu kahve bakışları benimle Lucas'ın arasında gidip geliyordu. İkimizi de bir noktada tarttığını ve ifadelerimizde bir açık aradığını biliyordum.
"İyi günler." Lucas'ın sesi kontrollüydü. Yorgun olduğunu sadece benim anlayacağım kadar da sertti.
İnce ve uzun boylu olan polis, başını kaldırıp etrafı incelerken göbekli olan gözlerini benim yüzüme dikti.
"Hera Allen, değil mi?"
Bakışlarım kısıldı, tepki vermemek için ciddi bir tonda, "Ta kendisi," dedim. Adam başını yana eğip hafifçe gülümsedi.
"Hakkınızda çok şey duydum. Bugün sizi burada görmek hem şaşırtıcı hem de değil. Ancak madem buradasınız, az önce yaşananlar ve patlama ile ilgili söylecekleriniz olduğunu düşünüyorum," derken bakışlarını Lucas'a çevirdi. "Sizin de elbette, Bay Morrison."
Ah, siktir. Drew'un bir an önce gelmesi gerekiyor.
Muhtemelen Sergei bizi kendi oyunumuzda alt etmek için karşı hamlede bulunmuştu. Bunun bizi uğraştıracağını biliyordu, kendine zaman kazanmak adına ayağımıza çelme takma fikri cazip gelmişti. Dişlerimi sıkıp sakin kalmak için derin bir nefes aldım. Her bir hücrem bu polisler de dahil, karşımdaki herkesi çakımla deşmem için beni zorluyordu. Buradaki karmaşayla uğraşmak demek, o pisliğin kaçması anlamına geliyordu. Özellikle de salak Andrea Sergei'ye şirketimle alakalı tam yetki verdikten sonra bunun yaşanması beni çileden çıkarmaya yetmişti. Ancak bir noktada Lucas'ın bu ihtimali göz önüne aldığını da düşünüyordum. Kolay kolay gitmesine izin vermezdi.
Gözlerim tekrar etrafı tararken tanıdık yüzler bulmaya çalıştım ama kimseyle karşılaşamadım. Sadece kendi adamlarımdan bazılarını görebiliyordum. Lucas'ın belimdeki eli sıkılaştığında düşüncelerimi bir kenara itip tekrar karşımdaki polise odaklandım.
"Bunun hakkında pek fazla konuşmayacağımı bilmelisiniz. Özellikle de avukatım yokken. Üstelik bu konu, Allen Gıda gibi ülkenin en köklü şirketlerinden birinin vârisini, yani beni etkliyor," derken donuk bakışlarımı polisin gözlerine diktim. O da aynı şekilde karşılık verirken soğuk bir tavırla gülümsedi. Kırışan yanakları seğirirken vücudundan yayılan gerginliği hissedebiliyordum. "Elbette, avukatınızı departmanda arayabilirsiniz." Tekrar Lucas'a baktı. "Siz de aynı şekilde, Bay Morrison."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜMÜŞ TAHT (+18) KİTAP OLDU!
Romance*Karanlık Romantizm (FANTASTİK DEĞİL) *Enemies to Lovers *Ortak düşmana karşı birlik olma *Güçlü kadın karakter *Ters köşeler *Yetişkin İçerik Hera ve Lucas'ın yolları kesiştiğinde ikisinin de düşündüğü tek şey aralarındaki soğuk savaştı. Biri diğer...