Bölüm 1 - Başlangıç

68.8K 2.1K 1.6K
                                    



HERA

Çıplak ayaklarımın altındaki soğuk zemin bir iğne gibi derime batıyordu. Bulunduğum odanın boğucu küflü havası etrafımı tıpkı bir sarmaşık gibi sarmalamıştı. Buklelerim yüzüme düştüğü için etrafı tam anlamıyla seçemiyordum. Gerçi bunda sandalyeye bağlı olmamın da bir etkisi olduğunu söyleyebilirdim.

Kafamı geriye atıp saçlarımı arkaya doğru savurdum ve etrafa daha rahat göz atmaya başladım. Odada beni bağladıkları sandalye haricinde başka bir şey yoktu. İçerideki tek pencere, odanın tavanındaydı ama o kadar küçüktü ki herhangi bir şekilde hava girme ihtimali çok düşüktü. Bu yüzden küf kokusu tüm ağırlığıyla odaya hakimdi.

Beni bayıltıp bu kokuşmuş odaya soktuklarında tüm silahlarımı da almışlardı ama bazı şeyleri fark edemeyecek kadar da geri zekâlılardı. Dudağımın kenarından akan kanı yavaşça yalayıp sırıttım. Sol bileğimin bağlı olduğu sandalye kolçağına hafifçe bastırarak bilekliğimdeki çakıyı çıkarttım. İpin sağladığı minik boşluk sayesinde öne doğru kaymasını sağladım ve çakıyı parmaklarımın arasına sıkıştırıp ipe doğru sürtmeye başladım. Şükürler olsun ki çakımın keskin olması çok işime yarıyordu. Ya da bu geri zekâlıların ipi bir halta yaramayacak kadar kalitesizdi. Her iki durumda da kazançlı çıkan taraf ben oluyordum.

İpten kurtulup diğer bileğimi çabucak çözerek bacaklarımın bağlı olduğu ipleri de kısa sürede yolumdan çektim. Kenara fırlatılmış, en sevdiğim siyah botlarıma doğru uzandım. Arkaları sürüklenmenin verdiği etkiyle yırtılmıştı.

Bunlar Louis Vuitton sizi aptallar... (louis Vuitton a dipnot geçmeli miyiz? Marka olduğunu belirtmek amacıyla?)

Sevkiyat sırasında tanınmamak için yüzüme taktığım bandanam ayaklarımın dibindeydi. Sinirlenerek burnumu kırıştırdım önce onu yerden aldıktan sonra botlarımı da ayaklarıma geçirdim. Bunların da hesabını soracaktım anlaşılan.

Vücudumu birkaç kas hareketiyle açıp karşımdaki demir kapıya doğru ilerlerken, ellerimle deri ceketime bulaşan tozları silkeledim. O sırada gözlerim bileklerime takıldı. Lanet ipler birkaç gün de olsa benimle kalacak izler bırakmışlardı. Homurdanarak içimden babama küfrettim. Çıkarım olmasa bu pis işlerine asla bulaşmazdım ama o koltuğu bana bırakacaktı ve ben, bu fırsatı tepmeyecek kadar onu istiyordum. Gümüş Taht'ımı istiyordum.

Kapıya yaklaştığım sırada dışarıdan gelen sesleri duydum ve seri bir hareketle duvara yaslandım. Ayak sesleri yavaşlayıp kapının önünde durdu. Kapı açılmak için tıkırdadığında çakıyı bileğimden aşağı itip parmaklarımla sıkıca kavradım. Demir kapı üzerindeki pastan dolayı açılırken gıcırtı dolu ve dişlerimin kamaşmasına sebep olan bir ses çıkarmıştı. Benden en az on santim kadar uzun olan bir adam içeri adım attı. Odaya kısaca göz attıktan sonra karşıdaki boş sandalyeye yüzünde şaşkınlıkla baktı. Geçirdiği şoku kısa bir süre keyifle izledim. Elimi uzatıp omzuna hafifçe dokunduğumda sıçrayarak arkasına döndü. Yüzüme geniş bir gülümseme yayılırken dilimi dudaklarımda gezdirdim.

"Sen nasıl..." Cümlesi yarım kaldı. Sesi şaşkınlığından dolayı gergindi.

Gülerek, "Ben nasıl mı? Esas sen hala hamle yapamayacak kadar nasıl böyle salak olabiliyorsun, bunu sormak istiyorum," dedim.

Tek kaşımı kaldırıp meydan okuduğum sırada, adam koyu gözlerini bana dikerek silahına uzanmak için elini arkaya attı. Ancak ben çok daha hızlıydım. Ayağımı kaldırıp karnına bir tekme savurdum. Benden gelen gücün şaşkınlığı ve darbenin ağırlığıyla arkaya doğru sendeleyip yere devrildiğinde, vakit kaybetmeden üzerine çıktım ve çakıyı parmaklarımın arasında hızla çevirdim.

GÜMÜŞ TAHT (+18) KİTAP OLDU!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin