OKUDUĞUNUZ TARİHİ BURAYA YAZARSANIZ ŞAHANE OLUR CANLAR! ♥️
BÖLÜM 15– BİZ VE BU ŞEHİR
HERA
Sonunda! 3 haftadır sürekli etrafımda insanlar olmasından ve sanki ben çok kırılgan bir cam parçasıymış gibi davranılmasından bıkmıştım. Neyse ki iyileşme sürecim bitmişti ve kendimi çok iyi hissediyordum. Aldığım yara sonucu benle kalacak bir izim daha olmuştu ancak yara izlerine takılmayı çoktan bırakmıştım. Hamilelikle ilgili durumu da fazla düşünmek istemiyordum en azından düşünmemem gerektiğine karar vermiştim. Çünkü bu bir noktada canımı yakacaktı, biliyordum.
3 hafta boyunca malikanede kalmıştım. Sağlık ekiplerimizin acil durum müdahalesi açısından ve bizimkilerin beni bırakmayacağını bildiğimden buna itiraz etmemiştim.
Lucas her gün gelmişti ve aramızdaki bağ bu durumla çok farklı bir boyuta taşınmıştı. Ona karşı olan hislerimi artık çok fazla saklama gereği duymuyordum. Kelimelere dökecek cesareti hala toplayamamıştım ama ona bakarken yakalanmaktan da çekinmiyordum. Bu yaşadığımıza bir isim vermemiştik henüz. Gerçi her şey açıktı. Bizim için artık her kapı bize açılıyordu. Bize ve bu şehre.
New York yolculuğumuz bu akşamdı ve ben oradayken bazı şeyleri netleştirmek istiyordum. En azından bunun için cesaretimi toplamayı umuyordum.
"Ne düşünüyorsun?" diye sordu Martin direksiyonu evimin caddesine doğru kırarken.
"Malikanede kaldığım süreci ve olanları."
"Babanla hala konuşmadın mı?"
Yüzüne baktım. Bu konunun beni tedirgin ettiğini biliyordu. Aslında babamla konuşmuştum ancak bunu ona söylemek istemedim. Kimseye söylemek istemiyordum.
Babam dün gece ben eşyalarımı toparlarken odama gelmişti. 3 hafta boyunca onu nadiren görmüştüm ve dün gece onu gördüğümde eski heybetini kaybetmiş gibiydi.
Konuşmamız zihnimde canlanırken iç çektim.
"Seninle konuşabilir miyiz kızım?"
Kızım demişti farklı bir tonda. Her zaman bu tonla söylemezdi.
"Elbette."
Yanıma yaklaşırken çekindiği öyle belliydi ki onu hiç bu kadar savunmasız görmemiştim. Yatağıma oturup elini yatağa vurduğunda kendimi bir çocuk gibi hissederek yanına gittim.
"Sadece dinlemeni istiyorum. Yorum yapmanı ya da karşılık vermeni beklemiyorum."
Bir şey söylemeden sadece başımı salladım.
"Hiçbir zaman seni Andrea gibi görmedim. Göremedim. O evin prensesiydi." Güldü. Bu canımı sıkmalıydı ama sıkmadı. "Sense bunca varlığın, gücün ve kudretin kraliçesiydin." Omuzlarını silktiğinde yüzüne baktım. Benimkiyle aynı tonda olan mavi gözleri, gözlerimle buluştu.
"İkinizi ayırt etmek zamanla çok kolaylaşmıştı. O bebekleri severdi, sen arabaları. O müzik dinleyip eğlenmekten hoşlanırdı sense odama gizlice girip benim iş konuşmalarımı dinlemekten."
İç çektiğinde başımı çevirdim. Hislerimde boğulmanın eşiğinde olduğumu görmesin diye ona bakmadım.
"Sen olmanı istediğim kişiydin. Arkamı dönüp baktığımda Gümüş Taht'ta görmek istediğim kişi."
Koltuğuna böyle hitap ettiğime dikkat etmiş olması ve bunu vurgulaması beni şaşırtmıştı. İstem dışı gülümsedim.
"Bu yüzden pişman değilim. Olduğun kadına dönüşmeni seyretmekten, her şeye göğüs germenden ve hiçbirimize ihtiyaç duymamandan pişman değilim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜMÜŞ TAHT (+18) KİTAP OLDU!
Romance*Karanlık Romantizm (FANTASTİK DEĞİL) *Enemies to Lovers *Ortak düşmana karşı birlik olma *Güçlü kadın karakter *Ters köşeler *Yetişkin İçerik Hera ve Lucas'ın yolları kesiştiğinde ikisinin de düşündüğü tek şey aralarındaki soğuk savaştı. Biri diğer...