Bölüm 4

1.1K 29 3
                                    

Kamuran'ın dudakları sıcak ve davetkardı, nefes alışverişlerimiz hızlandı. Öpücük yavaşça derinleşti, elleri sanki mümkünmüş gibi belimi daha sıkı sardı, beni kendine çekti. Kamuran yavaş ve korkak hareketlerle alt dudağımı dudaklarının arasına aldı. Zaman durmuş gibiydi, sadece Kamuran'ın dudaklarının dudaklarımı keşfedişini, ahenkle dans edişini hissediyordum. Öpüşmenin getirdiği hisler vücudumu titretiyordu. Nefeslerimiz bir olmuştu. Kamuran ve benim nefesim...

Bizim nefesimiz...

Birdi...

Bir süre sonra öpüşmemiz yavaşça sona erdi. Gözlerimi açtığımda karşımda nefes nefese, koyu kahveleriyle bana bakan Kamuran'ı görmek... Kamuran'ın yüzünde, gözlerinde gördüğüm şey, ne olduğunu bilmediğim, oldukça yabancı olduğum bir şey, öpücük kadar etkiliydi. Beni derin duygulara sürüklüyordu. Mutluluk veriyordu sanırım. Belki huzur. Bilmiyorum, tek bildiğim yabancı olduğuydu.

"Kamuran..."

"Dilanım... Minik farem..."

Ellerini belimden çekip yanaklarıma koydu. Bacaklarımda güç yoktu ki. Zorla ayakta durabiliyordum. Destek almak için ellerimi kollarına koydum. Gözlerinden çektim gözlerimi. Kafam allak bullak olmuştu. Anlam veremiyordum yaşadığım şeye. Kamuran'la mı öpüştüm ben? Kibarcık Kamuran'la. İnanılır gibi değil. Sevmezdim ki ben onu. Bunca zamandır sevmemiştim, hiç değil mi?

"Bırak beni, Kamuran."

"Seni yeni bulmuşken, bunca zaman beklemişken nasıl bırakırım? Bırakamam."

Ellerimi Kamuran'ın kollarından çektim, ellerini indirdim yüzümden. Utanıyordum yüzüne bakmaya. Arkamı dönüp koşar adımlarla indim tepeden. Kamuran sesleniyordu sanırım... Duymuyordum ki... Kamuran'ın "bırakamam" demesi dönüyordu sadece kafamda. Bırakamaz... Beni bırakamazmış. Nefes nefese koşmaya başladım. Piknik alanına kadar koştum. Kamuran'ın nefesiyle dolan ciğerlerimden intikam mı alıyordum? Piknik alanının girişinde durdum, sırtımı ağaca yasladım. Nefesimin düzene girmesini bekledim. Yeniden Dilan olmayı bekledim... Bir süre sonra nefesim düzelince, şaşkınlığımı saklayabilecek hale gelince saçlarımı toparlayıp sıkı bir at kuyruğu yaptım ve yavaş, sakin adımlarla piknik alanına yürümeye başladım. Abim ve Elçin dönmemişlerdi henüz.

Neriman teyzem:

"Diloş, abinler nerede?" diye sordu.

"Geliyorlar, Neriman teyze. Ben koşarak geldim. Gelirler onlar da birazdan."

"Yavrum, hem yürüyüş yapayım, doğayı göreyim diye kaldırdın çocukları, hem de koşarak mı geldin. İlahi, deli kız."

"Mangalda yediklerimi eritmem lazımdı, teyzoşum." (Bir bilsen oğlunun beni yemeye çalıştığını, zor kurtuldum vallahi.)

(Susar mısın, iç ses, sırası değil şimdi.)

"Ne dedin?" diye sordu Neriman teyzem.

"Hiç teyze, öyle kendi kendime konuşuyordum."

Amcamın oturup uzaklara daldığı örtüye yayıldım, gözlerimi kapattım. Kamuran'ın beni öpüşü geldi gözümün önüne. Hemen geri açtım. Düşünmeyeceğim deyip tekrar kapattım. Okuldaki stresle baş etme dersini düşünmeye çalıştım. Hop, yine Kamuran geldi. Sesli bir "off" çekip kalkıp oturdum. Piknik yapan diğer insanları izledim. Birkaç dakika sonra abimle Elçin el ele döndüler.

Amcam:

"Kamuran nerede, Fuat?" diye sordu.

Abim tam bana bakıp cevap verecekti ki Kamuran seslendi arkalarından:

Kibarcık +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin