Sabah güneş ışıkları değilde, başımda çalan alarm beni uyandırdığında işe gitmem gerektiğini anlamıştım. Yanımda Sancak yoktu, sorgulamadan doğruldum ve birkaç dakika kendime gelmeye çalıştım. Gözlerim dalarken içinde olduğum durumu düşündüm. Şuan Sancak'tan uzaklaşmam gerekiyordu, ne kadar ona güvenip onu sevsem de eninde sonunda önceki hayatıma geri dönecektim. Bunu biliyordum çünkü ben oraya mahkumdum, hapsedilmiştim. Ve bildiğim bir şey vardı ki, babasının korumadığı ve sevmediği bir kızı kimse sevmezdi. Herkes aynıydı; önce sevdiğini gösterirdi, onu severdi. Sonra ise ona gerçek yüzünü gösterirdi, yani kötü yüzünü. Onu bırakmak istemiyordum, ama annem eğer Sancak'a bir şey söylerse yine aynı şeyi yaşayacağımı düşündüğüm için strese giriyordum. Sancak'ı tam tanıyamamışken onunla sevgili olmam zaten aptallıktı, ama bir kere kendimi kaptırmıştım ve ondan uzaklaşamıyordum. Bu kadar düşünmenin yettiğini düşünerek ayağa kalktım. Soğuk bir duş alarak zihnimi boşaltmaya çalışsam da olmuyordu. Tek aklımda beliren cümleler şunlardı:
"Sancaktan uzak dur, sonunda o da seni evden atacak. Sen pis bir kızsın, o çocuğu hak etmiyorsun."
Ve bir anda bir şey fark ettim. Bu sözler annemin sesi ile beynimde canlanıyordu, bunlar benim düşüncelerim değildi. Onun söyleyeceği ve söylediği şeylerdi.
Soğuk suyun altından çıktım ve bir elbise giydim. Kendime daha özenmek istedim, anneme yenildiğini göstermek. Ama yenilen aslında bendim, onu karşı koyamayıp dediğini yapan bendim. Çünkü elinde bir koz vardı ve ben bunu kullanmasını istemiyordum, Sancak'ın bunları duyup hayal kırıklığına uğramasını istemiyordum.
Aşağıya indiğimde Sancak'ın bir şeyler hazırladığını gördüm. Alışkın olarak daha kurulmamış olan masayı kurmaya başladım. Sancak nedense tek kelime etmiyordu, arkasını da dönmemişti. Masaya oturdum ve yemeği bekledim.
Ofise gelene kadar hiçbir şey olmadı, sadece düz ve basit bir konuşma yapmıştık. Neden böyle olduğunu anlamamıştım. Sorgulamadım, çünkü işime geliyordu.
Masamda oturmuş, tüm odağımla işimi yapıyordum. Omuzumda hissettiğim el ile irkilerek arkama döndüm. Eda, elinde iki kahveyle gülümseyerek bana bakıyordu. Gülümsememe engel olamadan bana uzattığı kahveyi aldım. Eda yanıma geçerken ben de kahvemi yudumluyordum.
"Sanem, nabersin?"
"İyiyim, sen?"
"İyi görünmüyorsun ama. Ben de keyfini yerine getirmek için kahve aldım."
"Teşekkür ederim, biraz düşünceliyim bugün."
"Fark ediliyor, kendine gel çabuk! Yapacak bir sürü işimiz var." Gülümseyip kahvesini içmeye devam etti. Sonra da masasına geri döndü.
Bilgisayara bakmaya devam ettim, işlerimin çoğunu hallettim ve bir işim için fotokopi odasına girdim. İçeride uzun boylu, kumral bir adam vardı. 24 yaşlarında görünüyordu. Bana döndü ve samimiyetini göstermek için hafifçe güldü. Ben de hafifçe gülerken yanına yaklaştım.
"Yeni çalışanlardan biri misin?"
Yanındaki fotokopi makinesine yaklaşırken konuştum."Evet öyleyim. Siz burada uzun süredir çalışıyor gibisiniz."
"Zekisin."
Önüne döndü ve işine devam etti. Ben de önüme döndüm ama fotokopi makinesinde bir sorun vardı. Birkaç adım hissettiğimde arkama döndüm.
"Yardıma mı ihtiyacın var?"
"Yardım ederseniz çok güzel olurdu, çünkü fotokopi makineleri hakkında çok bilgiye sahip değilim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAF AŞK
RomansaDaha reşit olmayan bir kızın kurtarıcısı olacak yazar bir adam ve hapis hayatı yaşamış bir kızın hikayesi