Barış oturduğu koltukta geriye doğru yaslanmış, bacaklarını ayırmış bir şekilde imayla gözlerimin içine bakmaya başladı. Aklından neler geçiyordu kestiremiyordum.
"Hayır." Söyleyebildiğim tek kelime buydu.
"Hadi ama Mavi." Berkan mızmız bir çocuk gibi omzuyla beni dürttü.
"Çekinecek bir şey yok. Sohbet edersiniz." Haklı olabilirdi. Onunla yalnız kalmaktan neden bu kadar korkuyordum ki?
Dries ve Mauro, Barış'ın iki kolundan tutarak kaldırıp gazlarken beni de Berkan kaldırmıştı.
"Haydi! Haydi!" Takımdaki herkes bir anda tezahürat havasına bürünmüşken kendimi yeni evlenmiş çiftlerin arkadaşlarının ittirmesiyle eve sokuluyormuş gibi hissetmiştim.
Ayaz ve Duru'yu gözlerim aradığında ikisinin de bana yardım etmeyeceğini gördüm. Ayaz, kaşları çatık bir şekilde olanları takip ederken Duru ve Kerem de bize gaz veren tarafta kalmıştı.
Çok geçmeden kendimizi mekanın küçücük giyinme kabininde bulunca telefonumdaki saate bakıp kapıya yaslandım. Barış kollarını önünde kavuşturmuş bir şekilde bana bakıyordu.
"Yedi dakika katlanamayacak kadar mı nefret ediyorsun benden?" Alayla gülümsedi.
Aynı şekilde kollarımı kavuşturup küstahca yanıtladım.
"Sana sormalı. En son baş başa kaldığımızda kimin kaçtığını hatırlatmalı mıyım?"
Başını geriye atarak o güzel kahkasını bahşetti bana. Sadece gülüşü bile onu öpme isteğimi harlamaya yetiyordu.
Kolundaki saate baktı ve bana doğru yaklaşıp zaten küçük olan kabinde aramızdaki mesafeyi iyice kapattı.
"6 dakika 40 saniyemiz var hâlâ. Çocuk gibi duracak mıyız böyle?" Fısıldayarak kurduğu cümleyle nefesi tenimi yakıp geçmişti.
"Sen ne isterdin?"
Hatalarımdan ders almak gibi bir yanım yoktu kesinlikle bu adamın yanında. Mantığım tası tarağı toplayıp olay yerini terk ettiğinde sadece iç güdüme kalmak beni biraz endişelendiriyordu.
İyice yaklaşarak bedenlerimizin birbirine temas etmesini sağladı. Pantolonunun önündeki kabarıklığı özellikle kasıklarıma bastırırken hiçbir şey olmamış gibi gözlerimin içine bakıyordu.
"Seni."
"Benimle oyun mu oynuyorsun yine?" Titrek nefesimle güçlükle kurduğum cümle karşısında sırıttı.
"Ödeştik demeyi tercih ederim." Bakışları dudaklarımdan bir an olsun ayrılmazken bana doğru uzandı.
İntikam alma arzusuyla başımı yana çevirmek istedim ancak ne yapmak istediğimi çoktan anlamıştı. Refleksle tek eliyle yüzümü kavradı. Ona bu kadar yakınken kısa bir an göz göze geldik bu hareketiyle. Fazlasıyla yükselmiştim.
Uzanıp alt dudağını yakaladığımda bu yolun geri dönüşünün olmayacağı belliydi. Yaptığımın ne kadar yanlış olduğunu bilsem de deneyimlediğim en güzel hata olmasına izin verebilirdim.
Durumu hiç garipsemeden bana ayak uydurdu. Karşılık verdiğinde benim ona yetişmem imkansızdı. O kadar şehvetli öpüşüyorduk ki ikimiz de uzun zamandır bu anı bekliyor gibiydik. İki eliyle belimden kavrayıp beni kendisine mümkünmüşçesine daha da bastırdı. Dudaklarımız bir an olsun ayrılmıyordu. Elleri büyük bir arzuyla vücudumu keşfe çıkmıştı. İlk olarak sırt dekoltemde gezinen elleri yavaşça aşağılara doğru kayıp elbisemin zor kapattığı kalçamı bulmuştu. Hafifçe sıktığında dudaklarına doğru inledim. Dudaklarımızı kısa bir an ayırdı ve gözlerimin içine bambaşka bir ifadeyle baktı. Ela gözlerinden geçen karaltı, iyiye işaret değildi. Hızla dudaklarıma yapıştı ve kalçamdan tutarak beni kucakladığında bacaklarımı beline sararak uyum sağladım. Sırtımı bir duvardan alıp diğerine çarptığında canımın yanmasını umursamadım. Dudaklarımı kanatırcasına emiyordu ve benim ona ayak uydurmaktan başka çarem yoktu. Moraracağına emindim.
Elleri kalçamdan elbisemin açıkta bıraktığı bacaklarımda gezintiye çıktığında ben de parmaklarımı kıvırcık saçlarında dolaştırıyordum.
"Çok güzelsin Mavi. Çok fazla..."
Nefes nefese kurduğu cümlenin ardından cevap vermeme izin vermeden bir kez daha dudaklarıma yapıştı. Hatta bırakın tek kelime etmeyi nefes alarak bile vakit kaybetmek istemiyordu.
Beni kucağından aniden indirdiğinde bile boşluğa düşmeme izin vermemişti. Saçlarımı omzumun arkasına bıraktı ve dudaklarını boynumun açıkta bıraktığı kısma yerleştirdi. Kendisinden beklenmeyecek naziklikte öpücükler kondurdu. Çok geçmeden dili devreye girdiğinde kendimi ona çoktan teslim etmiştim. Başımı yana doğru attım ona alan tanımak adına.
"Barış..." İnlemelerim arasında adını mırıldandığımda başını kaldırıp bana baktı. Bu onu daha da tahrik etmişti. Ama sıra bendeydi. Vaktimiz çok dardı.
Boşluğundan fırsat bilip Barış'la yer değiştirdik. Bu kez onun sırtı duvara geldiğinde pantolonunun üstünden penisine dokundum. Ufak ufak parmaklarımı gezdirip gözlerinin içine baktım.
Ela gözleri karardı.
"Ateşle oynuyorsun Mavi."
"Oynamak istiyorum." Kavrayıp hafifçe sıktığımda daha fazlasını istercesine inledi.
Onu çıldırtacak yavaşlıkta okşamaya devam ettiğimde ensemden kavrayıp dudaklarımızı buluşturdu. Tekrar hafifçe sıktım. Sabrı ciddi anlamda taşmıştı. Elim kemerine gittiğinde kapının tıklatılmasıyla duraksadım.
Barış'ınsa durmaya niyeti yok gibiydi.
"Sikerim kapısını." Uzaklaşmaya yetlendiğimde bileğimden kavrayıp bana engel oldu.
"Barış dur..." O kadar isteksiz söylemiştim ki o da bundan cesaret almıştı. Ama durmazsak her an basılabilirdik ve bu şu an isteyeceğim son şey bile değildi.
Elbisemin eteğini düzeltip elimi rastgele saçlarımdan geçirdim. Kendime çekidüzen verip kapıyı açtım.
Yan yana dizilmiş insanları görmek aklıma gelen bir şey değildi tabii. Hepsinin ağızları bir karış açılmıştı ve doğrudan Barış'la bana bakıyorlardı.
Dove Cameron ve Thomas Doherty'nin öpüşüp kıpkırmızı dudaklarla magazine yakalanmasından farkımızın olmadığını göz ucuyla Barış'a bakarak dudaklarının ve çevresinin kırmızılığından anladım.
"Sohbet koyuydu galiba." Berkan'ın patavatsızca kurduğu cümlenin ardından Barış, kabinden çıkıp Berkan'ın ensesine bir tane patlattı.
Duru şaşkınlıkla gözlerini kocaman açıp bir bana bir de Barış'a bakarken Kerem, Duru'nun arkasına geçip tek elini Duru'nun gözlerine kapattı.
Kalanları bizi daha fazla utandırmamak adına olay yerinden arkalarını dönüp uzaklaşmışlardı. Daha doğrusu beni utandırmamak içindi. Çünkü Barış'a baktığımda halinden gayet memnun görünüyordu. Bana bakarak baş parmağıyla kendi dudağını silip dudaklarının arasına götürdüğünde anlamıştım. Fazlasıyla arsızdı.
Utanarak kulise kaçtığımda Barış'ın arkamdan gelmesi uzun sürmemişti.
"Yarım kalmasak mı?'
Bana doğru yaklaşıp aramızdaki mesafeyi kapatmayı planlarken işaret parmağımı göğsüne bastırarak onu durdurdum.
"Oyun bitti Barış. Yedi dakika doldu." Alayla gülümsediğimde kaşlarını çatıp yüzüme baktı. Ciddi olup olmadığımı çözmeye çalışıyordu.
Onu penisindeki sızıyla bırakmak çok acımasızdı, farkındaydım. Ama hak etmişti. Her ne kadar daha fazlasını istesem de beyefendinin her şeyi istediği vakit elde edemeyeceğini öğrenmesi gerekiyordu.
"Bir daha sakın karşıma çıkma Mavi."
Tam arkasını dönüp gideceği sırada seslenerek onu durdurdum.
"Barış!" Devam ettim.
"Son bir sorum var sana."
"Söyle."
"Kutlamayı burada yapmak için takımı sen mi ikna ettin?" Başımı hafifçe yana yatırıp cevabını bekledim.
"Evet." Tek kelime ve sonrasında çıkıp gitti.
Bölüm sonu.
Umarım bölümden keyif almışsınızdırrr lütfen oy verip yorum yapmayı unutmayınn <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 dakika | barış alper yılmaz
Fanfic4.7.24 "Hiç rol yapamıyorsun Mavi. Aptal mı var senin karşında?" Yüzüme düşen saç tutamımı tek eliyle omzumun arkasına aldı. Bunu yaparken o kadar yavaş davranmıştı ki bana bir asır gibi gelmişti. Ona bu kadar yakınken titrememek imkansızdı. "Anlay...