Nefesi yüzümü teğet geçtiğinde bana doğru yaklaştığını hissettim. Dudaklarımızın arasında milim bile bırakmamıştı. Sertçe yutkunduğunu duydum. Ama istediğimi bana vermemişti. Bana kayıtsız kalmıştı. Başını yana çevirdiğinde az önce onu öpmek üzereyken kendimi bulutların üstünde hissederken şimdi cennetten kovulmuşçasına yere çakılmıştım.
Ayaklarım tam anlamıyla yere bastığında hayal kırıklığıyla ondan uzaklaştım. Bu yaptığım çok aptalcaydı. Kendimden utanıyordum. Onca şeyin üstüne buna nasıl cüret edebilirdim?
Barış öksürerek kendisini toparlayıp önüne döndüğünde ocaktaki muhlamayı biraz karıştırarak altını kapattı. Bana bakmadan konuşmaya başladığında ondan gelecek en ufak olumsuz bir cümlede ağlamaya hazırlanmışken o bunu yapmamıştı. Az önce yaşadığımız anı hiç olmamış gibi sayarak dümdüz konuşmuştu. Sesinde duygu kırıntısı bile yoktu.
"Büyük banyoda ecza dolabı var. Kendine yarabandı alabilirsin. Burayı ben hallederim."
Buz gibi tavrının, elini göğsümün içine sokup kalbimi parçalarcasına sıkıyormuş gibi hissettirdiğini bilmiyordu. Bana ne yaptığı hakkında en ufak fikri yoktu. Gözlerimden akmaya hazırlanan yaşları güçlükle zapt ederek cümlelerine karşılık bile vermeden mutfaktan ayrıldım.
Mutfaktan çıktığım gibi gözümdeki yaşlar bu anı bekliyormuşçasına usulca akmaya başladığında görüşümün bulanıklaşmasına rağmen bahsettiği banyoyu elimle koymuş gibi bulmuştum. Kapıyı arkamdan sertçe kapattığımda ecza dolabının kapağını aralayıp içinden yara bandı kutusunu çıkardım.
Bandı jelatininden çıkarmaya çalışırken bile ellerim titrediği için bu basit eylem bile bana yük olmuştu. Ağlamamak için gözlerimi tavana diktim. Kendimi tuttum. Elimin tersiyle akan gözyaşlarımı sildikten sonra yarabandını açarak yavaşça parmağımın etrafına doladım.
Onun gibi hiçbir şey olmamışçasına davranmaktan başka çarem yoktu. Kapıyı açıp mutfağa geri döndüğümde orada olmadığını gördüm. Balkona kurduğu masanın başında çayları dolduruyordu.
Benim için ayarladığı köşeye geçtiğimde hiçbir şey söylemeden bardağıma doğru uzandım.
"Ne seversin tam bilmediğim için her şeyi ayarlamaya çalıştım."
"Teşekkür ederim."
Dengesiz tavrına şaşırmamak elde değildi. Bana umut vermek için elinden geleni yapıyordu ve buna kapıldığımdaysa içimde yeşeren güzel hisleri kurutan kendisiydi.
***
Son derece sessiz bir kahvaltıdan sonra masayı birlikte toplamıştık. Onunla yüzleşmeye cesaretim olmadığı için olası sorulardan kaçmak isteyip yorgun olduğumu ve uyumak istediğimi söylemiştim.
Şimdiyse saate baktığımda neredeyse akşam olmuştu. Hava kararmak üzereydi. Ondan daha fazla kaçamayacağımı bilerek uzandığım yerden doğruldum. Aynada kendime kısa bir bakış atıp odadan ayrıldığımda Barış'ı salondaki masada kahvesini içerken görmüştüm. Telefonunda her ne ile ilgileniyorsa oldukça ciddi görünüyordu. Kaşları çatık bir şekilde çayını yudumluyordu. Yine bana sırtı dönük olmasına rağmen geldiğimi anlamıştı.
"Uyuma numaran sona ermiş."
Derin bir nefes aldım sabır dileyerek. Telefonumu masaya bıraktıktan sonra kendime su almak için mutfağa yönelmiştim. Suyumu içerken bir an önce buradan gitmek için tanrıya dua ediyordum.
Tekrar masaya döndüm. Karşısına geçip oturduğumda iletişime geçmek gibi bir planım yoktu. Telefonumun zil sesi odada yankılandığında Barış göz ucuyla telefonumdaki isme ve fotoğrafa baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 dakika | barış alper yılmaz
Fanfiction4.7.24 "Hiç rol yapamıyorsun Mavi. Aptal mı var senin karşında?" Yüzüme düşen saç tutamımı tek eliyle omzumun arkasına aldı. Bunu yaparken o kadar yavaş davranmıştı ki bana bir asır gibi gelmişti. Ona bu kadar yakınken titrememek imkansızdı. "Anlay...