3.1

634 56 20
                                    

Gözlerim bu anın şokuyla genişledi. Barış'ın silahı sımsıkı kavrayan elleri gevşedi. Ardından refleksle eli bembeyaz tişörtüne bulaşan kırmızılığa gitti. Birkaç adım geriledi. Gözleri onu vuran adam ve yarası arasında gidip geldiğinde elinden daha fazlasının gelmeyeceğini anladı.

Dengesini bulamadığında ona doğru atıldım. Düşüşünü yavaşlatmak adına onu arkasından kollarının altından tutmak yeterli olmamıştı. Üzerime yığıldığında gözlerimin dolmasına engel olamadım.

Barış'ın gözleri acı içinde parlıyordu, ama en kötüsü, onu kaybetme korkusuydu.

"Barış, lütfen... Dayan!" dediğimde, sesim titrek ve çaresizdi. Ahmet'in oradaki varlığını tamamen unuttuğumda yalnızca Barış'ın acı çeken bedeni umrumdaydı. Üstümdeki ceketi hızla çıkarıp Barış'ın yarasına bastırmaya başladığımda gözlerimdeki yaşları daha fazla tutamadım. Sicim gibi akarken diğer elimle de Barış'ın yüzünü kavradım.

"Barış, seni kaybedemem. Lütfen, bırakma beni..."

Yanı başımızda bir adamın daha sesini duyduğumda gözyaşlarımın arasında nefretle Ahmet'e baktım.

"Ahmet abi, polisler geliyor. Bizimkiler siren sesini duymuşlar."

Ahmet, bize bir bakış atıp çenesini sıvazlarken yanındaki diğer adamı başıyla onayladı.

"Senin için tekrar geleceğim Mavi." Elindeki silahın namlusunu Barış'ın yarasına doğrultuğunda refleksle üstüne kapandım.

"Bu, ne kadar ciddi olduğum konusunda yeterli olmuştur. Sana ve sevgiline hediyem olsun."

Son sözünü söyledikten sonra Barış'ın üzerinden doğrulup avazım çıktığı kadar bağırdım arkasından.

"Seni bulacağım Ahmet! Seni kendi ellerimle öldüreceğim!"

Barış'ın bilinci gidip geliyordu, gözleri bulanık ve kapalı. Ellerim titreyerek yarasını sarmaya devam ettim.

"Hayır, hayır, lütfen ölme..." diye fısıldadım, acı dolu gözlerimle ona bakarak.

Barış'ın elimin altındaki bedeni soğurken, kalbim hızla çırpınıyordu.

"Barış, seni seviyorum. Kapatma gözlerini, yalvarırım!" Barış, elini güçlükle yarasının üstündeki elime getirerek hafifçe okşadı.

Barış'ın telefonu aklıma geldiğinde hızla çıkardım. Bir terslik vardı. Şarjının bittiğini gördüğümde bir küfür savurup telefonu bir kenara attım.

Bu an, hayatımın en karanlık anıydı. Barış'ı kaybetme korkusu, içimi kaplayan karanlık bir gölge gibi her şeyi sarhoş etmişti.

"Sana her şeyi anlatacağım. Söz veriyorum."

Öksürerek dudaklarını araladı.

"Bana şarkı söyle Leyla. Benim için. Sesini duymak istiyorum."

"Ne?" Ondan eski adımı duymak garip hissettirmişti. Ciddi olup olmadığını sorgulamak için doğru bir zaman olmadığının farkındaydım ama bu ondan bekleyeceğim son istekti belki de. Yine de onun istediği hiçbir şeyi geri çeviremeyeceğimi biliyor olmalıydı.

"Çayır biçiyom çayıra ne dersin?" Gözyaşları arasında onu güldürmek adıba yaptığım bu esprrinin işe yaramasını da beklemiyordum. Ama başarmıştım. Gülmüştü. Dolgun dudaklarının gülüşüyle birlikte kıvrılışına, bal rengini andıran gözlerinin kısılışına uzun uzun baktım. Bu anı son görüşümün olmayışını diledim.

"Doğru bir an olmayabilir." Tekrar ciddiyete büründüğünde yarasını tutarak öksürdü. Gitgide rengi atıyordu. Bana belli etmemeye çalıştığını anlayabiliyordum ama çektiği acının yanında bu zaten imkansız gibi bir şeydi.

7 dakika | barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin