Duyuru: Bunu yapmaktan çok sıkıldım ama lütfen önceki üç bölümü kontrol ederek bölüme başlayın lütfen. Hikayemin bildirimi gitmemeye başladı çünkü. Keyifli okumalar dilerimm xnmxdmmd <3
"Evlen benimle Duru."
Duru’nun gözleri kocaman açılmış, dudakları hafifçe titriyordu. Kerem’in önünde diz çökmesiyle birlikte herkesin neşeyle çınlayan sesi yerini şaşkınlıktan doğan bir sessizliğe bırakmıştı.
Duru, Kerem'in elindeki yüzüğe baktı, sonra gözlerini onunkilere dikti. "Sen... Ciddi misin?" Sesi kısıktı, içinde hem sevinç hem de inanmazlık barındırıyordu.
Kerem, başıyla hafifçe onayladı. "Evet, Duru. Seninle bir ömür geçirmek istiyorum."
Duru'nun gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Derin bir nefes aldı ve ellerini yüzüne götürdü. Sonra hızla Kerem’e doğru eğildi, yüzüne aşkla bakarak başını salladı. "Evet." dedi fısıltıyla. Sonra sesi daha da yükseldi. "Evet! Kerem, seninle evlenirim!"
Bir anlık duraksamadan sonra ortalık çığlıklar ve alkışlarla doldu. Kerem, yüzüğü Duru'nun parmağına yavaşça yerleştirirken gözleri sevgiyle ışıldıyordu. Duru, mutluluktan ağlarken Kerem onu ayağa kaldırıp sımsıkı sarıldı.
Berkan, ortamın duygusallığını hafifletmek istercesine ellerini çırptı ve gülerek söze girdi.
"Yemin ediyorum sinemada aşk filmi izlemeye gelmiş gibiyim ama tek yalnız benim." Yalandan bir hüzünle konuştuğunda Metehan 'ben de buradayım kardeşim' dercesine kolunu Berkan'ın omzuna attı.
Herkes kahkahayı basarken Duru, gözleri yaşlı ama gülümseyerek başını iki yana salladı. Kerem ise Berkan’a aldırmadan Duru’nun elini tuttu.
"Bizi biraz mazur görün. Konuşacak çok şeyimiz var." Onu teknenin daha sakin bir köşesine çekti.
Metehan hemen şişeyi kaptı. "Devam ediyor muyuz yoksa buradan sonra düğün planlamaya mı geçiyoruz?" diye sordu.
Kat ve Dries çatpat öğrendikleri Türkçeleriyle onu onaylayıp gülerken diğerleri de katılmıştı.
Oyun birkaç tur daha devam etti. Doğruluk soruları itiraflarla dolup taşarken cesaret görevleri de giderek daha zor bir hâl alıyordu. Alkolün verdiği cesaretle herkes kendini daha fazla kaptırmıştı.
Şişe yeniden döndü. İçimdeki hafif çakırkeyiflik hissi artık tamamen yerleşmişti. Cam yüzey, ışıkların altında parlayarak dönmeye devam etti ve sonunda durdu. Ucunun beni gösterdiğini fark ettiğimde içimden bir küfür savurdum.
Metehan, yüzünde koca bir sırıtışla gözlerini kısarak bana baktı. "Doğruluk mu, cesaret mi?"
"Cesaret." diye atıldım. Sonradan pişman olacağımı bile bile.
"Mavi, teknenin kenarına çık ve kollarını iki yana açıp Titanic sahnesini canlandır!"
Herkes kahkahalarla destekledi.
"Güverteden mi? Deli misiniz?" diye söylenerek ayağa kalktım ama içimde hafif bir rekabet duygusu vardı. "Bunu yapmayacağımı mı sandın?"
Barış bir şey söyleyecek gibi oldu ama sonra sustu. Gözlerinde endişeli bir bakış vardı ama bunu belli etmemek için yüzünü buruşturdu. Kaşları çatılmıştı. Bir şey söylemek ister gibi ama duraksıyordu. Onun endişelendiğini görmek garip bir histi ama geri adım atamazdım.
Kenara doğru ilerleyip ayakkabılarımı çıkardım. Teknenin trabzanına dikkatlice çıktım. Kalbim biraz hızlanmıştı ama kendimi dengede tutmaya çalıştım. Kollarımı iki yana açtım ve "Jack, uçuyorum!" diye bağırdım. Alkışlar ve kahkahalar yükseldi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 dakika | barış alper yılmaz
Fanfiction4.7.24 "Hiç rol yapamıyorsun Mavi. Aptal mı var senin karşında?" Yüzüme düşen saç tutamımı tek eliyle omzumun arkasına aldı. Bunu yaparken o kadar yavaş davranmıştı ki bana bir asır gibi gelmişti. Ona bu kadar yakınken titrememek imkansızdı. "Anlay...