Cehennem Tanrıçası Lilith ve Ölüm Tanrısı Namtar… Lakaplarını taşıyorlardı. Biri benim için dünyadaki cehennemi yaratmış diğeri ise zebanim olup ölümümü getirmeye çalışmıştı.Düzensiz soluklarımın arasında onun sesini duydum. “Avaliene Chenton?”
Sakin ol. Sakin ol.
“Evet, o benim. Ava diyebilirsiniz.” Yabancı aksanımla ve yüzümdeki zorlama olduğunu belli etmemeye çalıştığım gülüşümle karşısında durmakta oldukça zorlanıyordum.
Bir süre yüzüme bakarak olduğu yerde durdu. Tanıması imkansızdı. Tepeden tırnağa farklı biri gibi görünüyordum. Sırf bu görev için yeşil bir protez yaptırmıştım. En sonunda bakışlarını benden çekti.“İçeri geçelim.”
Katillerim önde ilerlerken Araf’la ben arkadan gidiyorduk. Araf çaktırmadan fısıltıyla görevde olduğumuzu ve kendimi kontrol etmemi söylemişti. Bunun ne kadar üstün bir çaba gerektirdiğini bilmiyordu.
Asansöre ulaştığımızda Namtar zebanisi tuşa bastı ve Araf’la beraber ikinci katta indiler. Sevgili annemle(!) beraber dördüncü kata gittik. Büyük bir laboratuvar vardı.
“Senin alanın burası. Yataklarınız üçüncü katta. Buradan çıkmayacağınız için yalnızca üçüncü ve dördüncü katı kullanacaksınız ve bu nedenle size asansör kartı verilmeyecek.”
“Acil bir durum olursa sorumlunuz size yardımcı olacaktır.”
“Sorum-“ Odada neşeli bir kadın sesi duyuldu.
“Tabii ki yardımcı olacağım siz hiç endişelenmeyin.” Arkamı döndüğümde oldukça güzel olan kadını gördüm. Yirmilerinin başlarında duruyordu. Mavi gözleri Araf’ınkiyle aynı tondaydı.
Şilan, Lilith, annem -her ne haltsa- karşımdaki kıza kıkırdadı. “Tatlım bu Ava. Genetik mühendisi kendisi…” diyerek beni tanıttı.Elimi uzattım. “Memnun oldum.”
Elini uzattı. “Ben de.”
“Nasıl hitap etmeliyim?”
“Ben istemediğim sürece konuşamazsın. Yani bana hitap etmeye ihtiyacın yok.” dedi oldukça iğneleyici bir sesle. Harikaydı! Yeterince derdimiz yokmuş gibi bir de bununla uğraşacaktık.
“Peki. Benden istediğiniz şey nedir?”
Annemin yüzünde samimi olmayan bir tebessüm belirdi. “Eşim gelince beraber konuşuruz. Siz alt katta dinlenebilirsiniz.”
***
Evin, Mehru’nun odasında oturmaktan sıkılıp kahvaltı için aşağı inmeye karar verdi. Yılbaşı olduğu için herkes evdeydi. Yıllar onun için sadece ömürden eksilen hayattı. Özel günlerin hiçbirine önem vermezdi ama bu yılbaşına Mehru’yu görerek girmesi hayatında yaşadığı en özel şeydi. Bir de ailesi vardı. Evin, Mehru kadar sevgisiz ve kimsesiz kalmamıştı, bu yüzden onun içindeki öfke umudun önüne geçiyordu. Mehru affetmek için bahane ararken Evin hata yapmalarını bekliyordu. Ters bir cevap bile olay çıkarması için yeterliydi.
Önce banyoya girip işlerini halletti. Daha sonra makyaj yapmaya koyulmuşken odanın kapısı çaldı. Cevap vermeden makyajını yapmaya devam etti Evin.“Evin? Uyandın mı?”
Evin gözlerini devirdi. “Uyuyan insanlara soru sorduğunda cevap geliyor mu?”
“Kahvaltıya başlamak için seni bekliyoruz.” Cihangir’in heyecandan sesi titriyordu. Mehru varken Evin gün boyu dışarıda durmak istemişti. Hayatında ilk defa öz kardeşiyle birlikte kahvaltı yapacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEK ŞANS
RandomMehru Berfin küçüklüğü harabede geçen bir kız... Onu yangından kurtaran Türk askerleri sayesinde hayatı değişti. Gerçek ailesiyle tanışan Mehru çocukluğunun katillerini de bulabilecek mi?