1 ay sonra...
İlay, Atay Hoca'nın karşısında dikilmiş "Kendini bu kadar salamazsın!" diye bağırmıştı. Çünkü Atay Hoca sadece yatıyor, tek aktivitesi bir koltuktan diğer koltuğa oluyordu. Saye gittiğinden beri hem kendini salmıştı hem de Seçkin Özen'i.
"Onu öylece bırakamayız. Saye kayıp ya da öldü, Aleyna babasının sayesinde birkaç hafta sonra firar etti, yurt dışına kaçtı. Seçkin Özen ise hiçbir şey olmamış gibi ayakta. Böyle mi olacaktı? Her şey boşa mıydı?" Diye sordu İlay gözlerindeki yaşları silerek. O da oldukça kötü gözüküyordu. Makyajsız yüzü gittikçe daha solgun bir hale gelmişti. Sonunda Atay Hoca yattığı kanepeden doğrularak "Ne yapmamı istersin? Onu öldürelim mi?"
"Evet öldürelim." Dedi İlay. Artık canına tak etmişti. O şerefsiz gününü gün etmeyi bırakmalıydı. "Peki sonra? Bizde mi televizyonda suçlu olarak görülelim? O şerefsizde masum, saygılı iş adamı diye mi anılsın? İstediğin bu mu?" diye sordu Atay Hoca. Saçı başı karışmış, uzattığı sakalları yaşlı bir dedeninkini andırıyordu adeta. İlay gözleri hâlâ dolu olduğu için onu bulanık görüyordu. Sonra yere çömelerek başını dizlerine yasladı.
"Böyle olmamalıydı." Bir yandan dışarıyı izlerken Asude ve Nisa'ya bakıyordu. Oldukça mutluydular. Nisa sadece bir çocuktu ama Asude'nin bu kadar kayıtsız olması İlay'ı kızdırıyordu.
Atay Hoca yerinden birden kalkarak "Bir şeyler düşüneceğim." Diyerek uzun süre sonra evden çıkmak için hazırlanmaya gitti. Ne düşünebilir ki? Ne yapabilirdi? Onları öldürmeyecekti peki başka onlardan nasıl intikam alabilir, onları nasıl süründürebilirdi? Niran'dan da aylardır ses soluk yoktu. Sevda abla ve kızı da güvenli bir şekilde yurt dışına taşınmışlardı. Etraflarındaki herkes gitmişti. Atay Hoca ile Asude birlikteydi Nisa da artık annesinin yanında değil burada kalıyordu. İlay bazen onların yanında kalan bir sığıntı olduğunu düşünüyordu.
Yaklaşık yarım saat sonra Atay Hoca merdivenlerden inerek salona girdi. Tıraş losyonunun kokusu daha o kapıda belirmeden odayı kaplamıştı. İlay dikkatle salondan girdiğinde onu inceledi. Uzun zaman sonra insana benziyordu. Uzun sakallarını ve saçlarını kesmişti. Üzerindeki haftalardır duran kıyafetlerde yoktu. Tam tersi oldukça yakışıklı ve uyumlu giyinmişti.
"Nereye gidiyorsun?" diye sordu İlay. "Bazı işlerim var." Dedi giydiği siyah gömleğin yakasını düzelterek. "Sende hazırlan akşama partiye gidiyoruz." İlay gözlerini kocaman açarak "Ne partisi? Seçkin Özen'in verdiği parti değildir umarım." Seçkin Özen bu akşam bir parti düzenliyordu ve İlay onu mahvetmek için elinden geleni yapmaya hazırdı ama böyle plansız gitmek içine sinmemişti.
"Tam olarak öyle. Hazırlan." Diyerek kapıdan çıkıp gitti. İlay bir süre bakakaldı. Atay Hoca bahçeden çıkmadan önce Asude ve Nisa'yı da öperek tamamen gözden kayboldu.
İlay ise o partide ne yapacaklarını, nasıl gideceklerini merak ediyordu. Atay Hoca ne olmuştu da birden kalkıp kendine gelmişti. Gerçekten bazen dengesiz bir adam oluyordu. O sırada Asude kapıdan içeri girerek "Akşama parti varmış." Dedi. İlay onunla konuşmamayı tercih ediyordu.
"Ben gelmiyorum merak etme. Sadece küçük bir işim var o yüzden Nisa'ya bir süre göz kulak olur musun diyecektim." Dedi. İlay'ın kendisine oldukça kızgın olduğunu bilerek. Ona rağmen asla davranışlarını değiştirmemişti. Kadının kimse umurunda değildi. "Olurum." Dedi İlay onunla göz teması bile kurmadan.
Asude teşekkür bile etmeden kapıdan çıkıp gitti. İlay ise akşamki partiye hazırlanmalıydı çünkü Atay Hoca kesin partiyi mahvetmek için bir şeyler planlıyordu. Buna emindi.
******
Akşam saat 18.00 olmuştu. İlay hazırlanmış, Atay Hoca'nın ona gönderdiği elbiseyi giymişti. İlk başta kutuyu açtığında elbise siyah düz bir elbise gibi dursa da üzerine giydiğinde ayrıntılar oldukça hoş gözüküyordu. Ancak bu elbiseyle adam öldürebilir miydi? Buna emin değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE(Yakında basılacak)
Acciónİntikam neydi? Soğuk yenen bir yemek mi? Unutmak mı? Peki ya affetmek? Saye'ye göre sadece bir oyundu. Ama sonu ölümden bile daha tehlikeli bir oyun, belki de bir kumar. İkiz kardeşine yapılan zorbalıkların intikamını almak için and içen Saye, kard...