2.Bölüm

398 22 17
                                    

"Heyecan yaptım ya."

"Ya kızım biraz sakin ol. Kasma kendini. Şu saçını da düzeltelim. Tamam. Oldu."

"Nasılım?"

"Mükemmel."

"E gidiyim o zaman ben."

"Fırla." Derin bir nefes verip kütüphaneye girdim. Buğra her zamanki yerinde oturuyordu. Elindeki uçlu kalemin arkasını çenesine yaslamıştı. Kaşları çatıktı. Soruya çok odaklanmış görünüyordu. Benim amacım ise soru sorma bahanesiyle onunla konuşmaktı. Klasik bir yöntemdi ama Asya işe yarayacağını söylemişti. Ben de her zamanki yerime geçip kitabımı açtım. Birkaç dakikanın ardından kitabımı alarak Buğra'nın yanına oturmuştum. Bana döndüğünde heyecanımı gizlemeye çalışarak konuştum.

"Şey... Şu soruyu yapamadım da. Bakabilir misin?"

"Tabi." Buğra kitabımı önüne çekip soruyla uğraşırken ben de onu izliyordum. Kesinlikle çok yakışıklıydı. Yaklaşık iki dakika sonra bana döndü. "Cevap yedi mi?"

"Evet."

"Basit soru aslında. Ayrıntıyı görmek lazım sadece. Gel anlatayım." Bu soruyu önceden çözmüştüm zaten. Nasıl çözüldüğünü biliyordum. Anlamış gibi yaptım.

"Anladım. Teşekkür ederim."

"Rica ederim. Başka sorun varsa sorabilirsin."

"Sağol." Ona gülümseyip önüme döndüm. Sorularımı çözmeye devam ederken ilk konuşan o oldu.

"Her gün buradasın. Seni sık görüyorum."

"Evet. Şimdiden çalışmalara ağırlık vereyim dedim."

"İyi yaptın. On ikiye geçince rahat edersin. Bu arada sen dünki kızdın değil mi? Arda'nın sura-"

"Evet evet. Arda Güler'in suratına top atıp üç ayrı yerden sakatladığı kızım. Çok dile getirmesek olur mu? Utanç verici de." Dediğime güldü ve elini uzattı.

"Buğra." Heyecanlandığımı hissederek elini sıktım.

"Sa-"

"Pakize!" Piç. Yine sıçtı anın içine. Sinirle ona döndüm.

"Saye!"

"Şşş! Kütüphane burası. Sessiz konuş."

"İlk sen bağırdın aptal. Ayrıca üçümüzden başka kimse yok burada."

"Bu bağırabileceğin anlamına gelmiyor. Neyse. Buğra gelsene bahçeye. Sıkılmadın mı ders çalışmaktan? Sürekli ders ders ders."

"Ben böyle iyiyim kardeşim. Siz gidin."

"Diğerleri de sınıfta pişti oynuyor. Kimse gelmiyor benle bahçeye. Ne kadar sıkıcısınız."

"Ders çalış Arda ders."

"Futbolcunun dersle işi olmaz." Ona göz devirdiğimde hala Buğra ile el ele olduğumuzu fark ettim. O da fark etmiş olacak ki gülümseyerek ellerimizi ayırdı. Ayırmasa da olurmuş yani.

"Ama yazılım mühendisinin olur."

"Off... Pakize bari sen gel benle. Sen de sıkılmışsın belli. Hem sana kahve de ısmarlarım." Yanıma gelip beni kaldırmaya çalıştığında onu ittirmeye çalışsam da başarılı olamadım.

"Ya defol git. Ders çalışacağım ben."

"Daha on birinci sınıfsın. Ne dersi? Gel hadi!" Buğra bize gülerken Arda kolumdan tutarak beni bahçeye çıkarmıştı bile. Kolumu bıraktığında kaçmaya çalışmıştım ama beni yakalayıp kolunun altına almıştı.

"Ya sıkıntılı mısın sen? Bıraksana beni."

"Sana iyilik yapıyorum bir kere."

"Ders çalışmamı engelleyerek mi?"

"Hayır. Oksijen almanı sağlayarak."

"Sağol. Kalsın."

"Bu arada elin nasıl?"

"Her gün soracak mısın?"

"Elimden başka bir şey gelmiyor ki."

"Boşver. İyiyim ben. Şimdi de sınıfa gitmek istiyorum. İzninle." Kolunun altından çıkıp binaya girdim. Sınıfa gittiğimde bizimkileri otururken görünce yanlarına gittim. "Anca çene çalıyorsunuz. Az ders çalışın."

"Dedi bayan inek."

"Dedi eşit ağırlıkçı ezik."

"Kurban ol sen bana. Görürsünüz oğlum hepinizin patronu olacağım." Yiğit'e nah çektiğimde beni kolunun altına alıp saçlarımı kırıştırmıştı.

"Of Yiğit ya!" Ondan kurtulup saçlarımı düzeltirken yanımıza nöbetçi öğrenci geldi.

"Pakize kim?"

"Bu sınıfta öyle biri yok ki."

"Of... Benim. Söyle."

"Sen ne ara Pakize oldun lan?" Yiğit'i gözlerimi devirip nöbetçiye döndüm. Elindeki kutuyu bana uzattı.

"Sana vermem söylendi." deyip gitti. Yerime oturup kutuyu açarken diğerleri de merakla etrafıma toplanmıştı. Kutunun içindeki merhem kutusunu kenara koyduktan sonra not kağıdını alıp okudum.

İnanmayacaksın ama kendim yaptım. Köyde yaşlı bir teyzeden öğrenmiştim. Günde iki kere sür. Elimden başka bir şey gelmiyor.

"Ya kızım okusana ne yazıyor?"

"Kim göndermiş?"

"Manita mı yaptın lan yoksa?" Bizimkilerin sorularını duymazdan gelerek merhemi ve notu yerine koydum. Kutuyu da çantama atarken diğerleri hala söyleniyordu.

"Bakın bu mal sırıtıyor. Kesin Buğra'dandı."

"Siz işinize baksanıza kardeşim."

DİSİPLİN | Arda GülerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin