Saat 00.00 olduğunda telefonuma ardı ardına bildirimler geldi. Evet. Doğum günümdü. Gelen mesajları yanıtlayıp saate baktım. 00.07 olmuştu fakat Arda'dan hala ne bir mesaj ne de bir arama vardı. Derin bir nefes verip telefonu şarja taktım ve yorganın içine girdim.
Sabah kalktığımda Arda yine beni aramamıştı. 'Belki de çok meşguldür' diye düşündüm. Her zamanki gibi hazırlandım ve okula gittim. Gün yine sıkıcı bir şekilde ilerlerken öğle arasında bizimkiler pasta ile sınıfa gelince gülümsedim. Onlarla olan kısa kutlamamızdan sonra okul çıkışında hep beraber lunaparka gidip vakit geçirmiştik. Evlere dağıldığımızda ise maçın başlamasına dakikalar vardı. Hemen üstüme formamı giyip salona gittim. Babam yine tüm heyecanıyla atıştırmalıkları sehpaya dizip yerini ayarlamıştı. Ve sonunda maç başlamıştı. İlerleyen dakikalarda Kenan Yıldız ve Kerem Aktürkoğlu'nun golüyle ilk yarıyı 2-1 önde bitirmiştik. İkinci yarının sonlarına doğru ise Hakan Çalhanoğlu'nun asistiyle Arda gol atmıştı. Babam ile heyecanla ayağı kalkıp bağırdığımızda Arda her zamanki gol sevincini yapmak yerine kameranın önüne geçti ve tişörtünü kaldırdı. Altındaki tişörtte yazan yazıyla gözlerim doldu.
İyi ki doğdun Saye'm. Seni seviyorum.
Arda golünü bana hediye etmişti. Kesinlikle aldığım en güzel hediyeydi. Babam koluyla beni dürttü.
"Aferin kız. Doğru erkeği bulmuşsun." Annem babamı susması için dürterken gülerek ekrana baktım. Bu sefer Barış Alper, Hakan, İrfan Can, Ferdi ve Mert de 'İyi ki doğdun Saye' diyerek kameraya el sallamış ve kalp yapmışlardı.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Yatağımda doğrularak görüntülü aramayı yanıtladığımda ekrana Ferdi ve İrfan Can'ın girmesiyle gülümsedim. Ferdi gülerek elini salladı.
"Happy birthday Saye."
"Thank you Ferdi abi." dedim gülerek.
"İyi ki doğdun fıstık."
"Teşekkür ederim İrfan abi. Çok mutlu ettiniz beni."
"Ne demek? Bir dakika. Barış telefonu istiyor." Bu sefer ekrana Barış Alper'in gıdığı girdiğinde gülümsedim. Kamerayı kaldırdığında elini salladı.
"Naber küçük yenge?"
"İyiyim büyük abi senden?"
"İyi ben de. Duyduğumuza göre Doğum gününmüş. Son golü Arda'ya attırmak için götümüzü yırttık ama sonunda oldu." Güldüm. "Neyse. İyi ki doğdun kardeşim. Nice mutlu senelere."
"Teşekkür ederim." Barış Alper bana el salladığında telefonu bu sefer Kaan Ayhan almıştı.
"Doğum günün kutlu olsun minik yenge."
"Teşekkür ederim Kaan abi." Abdülkerim Bardakçı da ekrana girip el salladı.
"İyi ki doğdun kardeşim. Bak burada gollerini sana hediye etmek isteyen birileri var." Kamera bu sefer Kenan Yıldız ve Kerem Aktürkoğlu'na çevrilmişti. Kerem gülerek elini salladı.
"Saye'cim doğum günün kutlu olsun. İnşallah sevdiklerinle beraber güzel yıllar geçirirsin. Attığım golü de sana hediye etmek isterim. Umarım beğenirsin."
"Çok teşekkür ederim Kerem abi. Gerçekten çok mutlu ettiniz beni." Kerem de gülümsedi.
"Kendine iyi bak." Bu sefer de Kenan elini salladı.
"Merhaba Saye. Doğum günün kutlu olsun. Ben de isterim golü sana hediye vermek. Nice mutlu seneler inşallah." Bozuk Türkçe'siyle söylediklerine karşılık gülümsedim.
"Teşekkür ederim." Kenan da elini salladığında kamera bu sefer Mert Günok, Semih Kılıçsoy, Mert Müldür, Orkun Kökçü, Yunus Akgün, Samet Akaydın, Merih Demiral, Hakan Çalhanoğlu ve İsmail Yüksek'e çevrilmişti. Hepsi el sallayıp 'İyi ki doğdun Saye' diye bağırınca dolan gözlerimle gülümseyerek teşekkür ettim. Telefon biraz uzaklaştıktan sonra kamera beklediğim kişiye çevrilmişti.
"Beğendin mi süprizimi?"
"Ne diyorsun? Bayıldım. Aldığım en güzel hediyeydi. Teşekkür ederim."
"Beğenmene sevindim güzelim. Unuttum sandın değil mi?" Gözlerimi kaçırdım.
"Yani... En azından bir mesaj atmanı beklemiştim."
"Ya kurban olduğum ben sana bu kadar aşıkken sence doğu gününü unutabilir miyim?" Utanarak kızardığımda güldü. "Saye."
"Efendim?"
"Saat on iki olmak üzere. Doğum gününü ilk kutlayan değil, son kutlayan olmak istedim." Derin bir nefes alıp verdi.
"Canım sevgilim,
Sana bir şiir yazmalıyım bu gece. En güzel sözcükleri bulmalıyım. Hiçbir şiirde geçmemiş kelimeler, heceler olmalı. Sen gibi. Biraz gök mavisi, biraz mercan yeşili katmalıyım. Gözlerini koymalıyım mesela. Avuç içlerini, saçlarından bir teli. Sen gibi olmalı bu şiir. Çünkü benim en çok sevdiğim şiir sensin sevgilim. Öyle içten öyle derin ki bendeki bu yerin, senin bir gülüşüne ben bütün ömrümü veririm. Senin aşkın bende umman derya deniz. Senin için bir an bile düşünmeden o denizde boğulabilirim. Senin bir gülüşün beni kıştan bahara taşır. Seninle çiçeklenir kurumuş dallarım. Sen bana bir adım gelsen ben sana kanat takıp uçarım. Sana olan sevgimin ucu bucağı yok. Bulut olsan yağmur olurum. Dal olsan yaprak olurum. Yol olsan çakıl olurum. Acı olsan sızı olurum. Toprak nasıl suya hasretse ben de öyle hasretim sana. Benim dilimdeki duam, dünyadaki cennetim. Sen bana bu dünyanın en güzel armağınısın. Sen hep içimde saklısın. Ben seni sensiz gecelerde sevdim. Çünkü bütün yıldızları sana benzettim. Bir tek sen huzur verdin benim ruhuma. Sol yanımın en güzel ağrısı, yüreğimin sahibi, canımın içi. Saye'm. Güzel kızım. İyi ki doğdun sevgilim. Seni çok ama çok seviyorum sol yanım."
Gözlerimden akan yaşlar gittikçe artarken dilim de tutulmuş gibiydi. Cevap vermek için ağzımı her açtığımda bir şey diyemiyor, hıçkırıyordum.
"Ağlama birtanem."
"Seni..." diyebildim zar zor hıçkırıklarımın arasından. "Seni çok seviyorum." Gülümsedi.
"Ben seni daha çok seviyorum. Hadi sil göz yaşlarını, ne olursun?" Gökyüzüne bakarak derin bir nefes alıp verdim. Göz yaşlarımı koluma silip gülümseyerek baktım ekrana.
"Aldığım en güzel hediyeydi. Teşekkür ederim sevgilim."
"Aldığım en güzel hediyesin. Teşekkür ederim sevgilim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİSİPLİN | Arda Güler
Fanfiction"Ya Pakize çok özür dilerim. Valla yanlışlıkla oldu." "Saye! Adım Saye. Ayrıca bu kaçıncı özür ya? Bilmiyorsan oynama kardeşim."