Bölüm 39

255 20 6
                                    

Bölüm şarkısı: Me and the devil

-Yavuz'un ağzından-

Evin kapısını araladığımda içeride bir sessizlik hakimdi, ama bu sessizlikten içeri sızan bir ağırlık vardı. Ayakkabılarımı çıkarıp içeride adımlarken, içimdeki huzursuzluk giderek büyüdü. Ev sessizdi, fazlasıyla sessiz. Sanki duvarlar dahi nefes almaktan çekiniyordu.

İlk olarak oturma odasına göz attım. Her şey yerli yerindeydi, ama o odada bir hayat izi yoktu. Salonun ışığını yakmadan koridora döndüm. Yaman'ı bu gün hiç kontrol edemedim. Kaçamayacağını biliyordum ama yinede korkuyorum. Ama içimdeki o ağırlık... Bir şeylerin yolunda gitmediğine dair o içgüdü, nefesimi daraltıyordu.

Mutfaktan da bir ses gelmiyordu. Masanın üzerinde, sabah bıraktığım bardak hâlâ oradaydı. Sanki saatlerdir kimse odaya girmemiş gibiydi. Oğlan neredeydi?

Adımlarımı yavaşlattım, kalbim göğsümde düzensiz bir ritimle atıyordu. Koridorda ilerlerken seslenmek istedim ama kelimeler boğazımda düğümlendi. Yine de denedim. Kısık bir sesle, titrek bir tonla "Yaman," dedim.

Hiçbir yanıt yoktu. O an dizlerimin bağı çözülecek sandım. İçimdeki korkuyu bastırmaya çalışarak yatak odasına yöneldim. Basamakları ağır ağır çıkarken nefesimi tutmuş gibiydim. Her adımda, o sessizliğin içinde yankılanan ayak seslerim beni daha da huzursuz ediyordu.

Yatak odasına vardığımda, kapı aralıktı. İçeriden bir ışık sızıyordu. Kapıyı usulca ittim ve o anda onu gördüm. Yaman, yatağın kenarına oturmuş, dizlerini karnına çekmişti. Elinde tuttuğu o fotoğrafı ve küçük flaşı sıkıca kavramıştı. Yanaklarında aşağı yaşlarla süzülüyordu, ama o yaşlardan daha acı veren bir şey vardı. Gözlerindeki o kırılmışlık, sessizliğin içinde yankılanıyordu.

Adımlarımı hızlandırarak dizlerimin üzerinden yere oturdum. İsmini söyledim. Ağzımdan çıkan kelime neredeyse bir dua gibiydi, yalvarırcasına. O an başını kaldırdı, gözlerindeki o derin acı bana saplandı. Ve hiçbir şey söylemeden, bir anda boynuma atıldı.

Kollarımın arasında, var gücüyle ağlamaya başladı. Sarsılıyordu, bedenindeki titremeler benim içimi daha da sıkıştırıyordu. O an bir şeylerin tamamen kırıldığını hissettim. Kanım çekilmiş gibiydi. İçimdeki her duygu, o sessizlikte kaybolmuştu.

"Niye söylemedin..." dedi, sesi boğuk ve hıçkırıklarla bölünmüş bir şekilde. Saçlarını usulca okşamaya başladım, ama o tekrar etti, daha yüksek, daha acı dolu bir sesle. "Niye söylemedin!"

Bir şey söylemek istedim ama kelimeler boğazımda düğümlendi. Sadece orada, onu kollarımın arasında tutabildim. Onun acısı, sanki benim ruhuma işliyordu.

Sonunda, biraz sakinleşir gibi olduğunda, dudaklarımı aralayıp sordum. "Her şeyi öğrendin mi?"

Başını kollarımın arasından kaldırmadan, hıçkırıklarla bir baş hareketi yaptı. Evet, her şeyi öğrenmişti. Bu kelimeyi duymadım, ama onun o halinden anladım. Gözlerim doldu. Yaman'ın yükünü kucaklamak istedim, ama onu sıraladığı yük benim yükümdü. Onun bu kırılmışlığını tamir etmek istedim, ama ne yapacağımı bilmiyordum.

Bir süre öylece kaldık. Sessizlikte, acının yankıları arasında, sadece nefes alışverişlerimiz duyuluyordu.

"Özür dilerim..." diye fısıldadım, sesi duyabilecek kadar yakındı. Ama bu, onun yaralarını iyileştirmeye yeter miydi? Bilmiyordum.

Yaman, boynumda ağlamaya devam ederken kollarını daha sıkı doladı. Öyle bir haldeydi ki, sanki bırakmamdan korkuyordu. O an, yıllardır içimde sakladığım her korku, her pişmanlık, her kelime birer birer boğazıma düğümlendi. Beni affedebileceğini düşünmüyordum, ama yine de söylemek zorundaydım.

ŞİZOFREN//BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin