Bölüm 34

257 15 18
                                    

Yeni kapak nasıl dostlarrrrr?

Sevgili dostlar, bu bölümü aslında diğer bölüme yazmıştım, fakat çok uzun olduğu için bölümleri ayırıp buraya aktardım.

Finali daha erkenden yapmayı düşünüyorum, çünkü şu an hikaye gerçekten sıkı bir hale geldi. Sizi sıkmak istemiyorum, ama düşünceleriniz benim için çok değerli. Sizce finali erkenden yapmalı mıyım?

Ya da bu ikisiyle nasıl sahneler görmek istersiniz? Okuyanların fikirlerini gerçekten çok merak ediyorum, hikayeyi buna göre şekillendirmek istiyorum.

Son bir şey daha soracağım; hikayenin dili hakkında ne düşünüyorsunuz? Akıcı yazmaya çalışıyorum ama uzun ve sıkıcı olmasından kaçınmak istiyorum.

İyi okumalar🎀

Banyoya girmeden önce içimdeki o tanıdık sıkıntı, bilinmezliğin rahatsız edici gölgesi gibi adımlarımı takip ediyordu. Aynaya baktığımda gördüğüm yorgun yüzüm, son birkaç günün ağırlığını yansıtıyordu. Elimi soğuk suyun altına tuttum, suyun serinliği tenime değdiğinde hafifçe irkildim. Yüzümü yıkayıp birkaç saniye boyunca soğuk suyun ferahlığını hissetmeye çalıştım. Bir nebze de olsa kendime gelmiştim.

Derin bir nefes alarak banyodan çıktım ve mutfağa doğru ilerledim. Kapının eşiğine vardığımda, tam içeri adımımı atacaktım ki gördüğüm manzara beni olduğum yere mıhladı.

Yavuz...

Tezgâha dayanmış, elleri tezgâhın kenarını sımsıkı kavramıştı. Başını geriye yaslamış, göz kapakları sonuna kadar kısılmıştı. Soluk soluğa nefes alıyordu. Kravatını gevşetmiş, boynundan tamamen çıkarmıştı. Yüzü öylesine bitkindi ki, tanıdığım o güçlü adamdan eser yoktu.

Tam geri çekilecekken Yavuz'un mırıltısı kulaklarıma çarptı:

"Sus... Allah'ın cezası sus!"

Sesi öfke ve çaresizlikle titrekti. Kalbim göğsümde hızla çarpmaya başladı. Gözlerimle etrafı taradım; odada başka kimse yoktu. Peki, kime bağırıyordu?

"Bu seni ilgilendirmez!" diye tısladı Yavuz, sanki görünmez birine cevap veriyormuş gibi. Dişlerinin arasından çıkan her kelime, içindeki öfkenin alevini hissettiriyordu.

Nefesim kesilmişti. O an sadece izleyebiliyordum. Bir şey yapmalı mıydım, yoksa geri mi çekilmeliydim? Derken Yavuz, sesi daha da yükseltti:

"Benim suçum değil! Konuşmayı bırak!"

Bu sefer bağırmıştı. Yumrukları tezgâha vurdu ve başını iki elinin arasına aldı. Omuzları titriyordu.

"Birazdan siktirip gideceksin, niye konuşuyorsun hâlâ?!"

Bu anı bir kabus gibi izliyordum. Yavuz'un zihni, kendi içindeki bir düşmanla savaşıyordu. Korku midemi bulandırdı, nefesim düzensizleşti. Derin bir yutkunmanın ardından, titreyen sesimle sordum:

"Yavuz... kiminle konuşuyorsun?"

Yavuz bir anda irkildi. Sanki benim orada olduğumu unutmuş gibiydi. Kafasını yavaşça kaldırdı, bana baktı. Gözlerinde çaresizlik ve utanç birbirine karışmıştı. Ellerini başına götürdü, parmakları saçlarının arasına daldı.

ŞİZOFREN//BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin