Bölüm 43

171 14 2
                                    


İyi okumalar dilerim efenim💗

Sabahın ilk ışıkları, odanın perdelerinin arasından usulca süzülerek içeriyi aydınlattığında, yatağımda hareketsiz uzanıyordum. Geceden beri uyumamıştım. Göktuğ'un söyledikleri zihnimde dönüp duruyor, kararlarımı sorgulamama neden oluyordu. Bugün taburcu olacağım söylenmişti ama bu, içimdeki ağırlığı hafifletmiyordu. Hastaneden çıkacaktım, evime dönecektim, ama gerçekten özgür hissedecek miydim?

Biraz daha yatakta uzandıktan sonra kapı hafifçe tıklandı, içeri giren hemşire "Üstünüzdekileri değiştirmek isterseniz, kıyafetleriniz dolapta hazır," dedi.

Yalnızca başımı sallayarak cevap verdim. Söyleyecek bir şeyim yoktu. Hemşire işini bitirdikten sonra odadan çıktı ve beni yalnız bıraktı. Üzerimdeki hasta kıyafetlerine baktım. Günlerdir buradaydım, ama bu kıyafetler sanki üzerime yeni bir kimlik gibi yapışmıştı. Sanki hastane dışında var olmam mümkün değilmiş gibi geliyordu.

Dolaba doğru yürüdüm, ama her adımımda bacaklarım titriyordu. Günlerce yatakta kalmanın vücuduma ne kadar zarar verdiğini şimdi fark ediyordum. Elleriyle destek alarak dolabın kapağını açtım ve içindeki kıyafetlere baktım. Annemin getirdiği sade bir bol kot pantolon, beyaz bir gömlek ve koyu renkli bir hırka oradaydı. Dış dünyadan bir şeyler. Hastane duvarlarının dışında bir hayatın hala var olduğunu hatırlatır gibiydiler.

Başımı eğip üzerimdeki hastane kıyafetlerine baktım. Yumuşak ama rahatsız bir kumaştan yapılmış, bol kesimli pijamalar... Günlerdir üzerimdeydiler ve her nasılsa bu incecik kumaş beni ağırlığının altında ezmiş gibiydi. Hastane kokusu sinmişti üzerlerine; alkol, antiseptik ve biraz da çaresizlik.

Hastane odasındaki sessizlik beni ele geçiriyordu. Günlerdir üzerimde olan bu beyaz, gevşek kıyafetler tenime yabancılaşmış gibiydi. Elim istemsizce yakaya gitti. Parmaklarım ilk düğmeye dokunduğunda kısa bir duraksama yaşadım. "Bu kadar zor olmamalı," diye fısıldadım kendi kendime. Ama sanki düğmeler, yalnızca kumaşı değil, hastane günlerinin ağırlığını da tutuyordu.

Yavaşça ilk düğmeyi açtım. Ardından ikinciyi... Her düğmede göğsüm biraz daha açılırken, ruhuma dolan bir özgürlük hissi vardı, ama aynı zamanda bir tedirginlik. Sanki bu kıyafetleri çıkarmak, hastanedeki tüm güvenliği, korunaklılığı da geride bırakmak demekti.

Üst kısmı omuzlarımdan sıyırıp çıkardığımda serin hava tenime çarptı. Kumaşı ellerimde katladım ve yatağın üzerine dikkatlice bıraktım. Bu basit hareket bile zihnimde bir kapanış gibi hissettirdi. Ellerim yavaşça pantolon kısmına uzandı. Lastik kısmını kavrayıp aşağı doğru çekerken dizlerimin hafifçe titrediğini fark ettim. Ayakta durucak halim yoktu.

Ayağımı pantolondan kurtarırken bir an dengesizce sallandım, elimi yatağa dayayarak toparlandım. "Tamam, Yaman," dedim kendi kendime. "Bitti, geçti. Devam et."

Gözlerim yansımama takıldı. Solgun tenim, omuzlarımda hafifçe beliren kemikler, gözlerimin altındaki koyu halkalar... Sanki hastanede geçen günler değil de yıllar üzerimden geçmiş gibiydi. Kendimi bir yabancı gibi hissettim, ama aynı zamanda bu anın gerçekliği bana bir canlılık verdi.

Yan tarafta duran kıyafetlere uzandım. Kumaşın dokusu tanıdık, rahatlatıcıydı.

Son olarak ayakkabılar.

Yatakta bir süre  oturduktan sonra, kapı bir kez daha açıldı. Bu kez Göktuğ girdi içeri. Üzerinde sivil bir kıyafet vardı, ama yine de duruşundaki sertlik, onun asker olduğunu her haliyle belli ediyordu. Yorgun görünüyordu ama gözlerindeki kararlılık değişmemişti.

"Hazır mısın?" diye sordu, odanın içine birkaç adım attıktan sonra.

"Bilmiyorum," dedim dürüstçe. Sesim çok kısık çıkmıştı ama Göktuğ beni duydu.

ŞİZOFREN//BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin