Gökalp, kendisini hızla geri çekmişti. Karşısında, cama vuran, çılgınca bağıran bu adam ne yapıyordu böyle? Cama doğru yaklaştı, bu adamı biraz inceledikten sonra tanıması geç olmadı. Bu sokağın bakkalı, bir dünya borç taktığı, esnaf Rıza Ağabeydi. Yüzünü kandan ve solgunluktan zor seçmişti.
Gökalp, artık daha fazla dayanamıyor, yaşadıklarının kabus olması için dua ediyordu. Yavaş yavaş geri geri gitmeye başladı. Birden bire, yaşadığı ani korku ve şaşkınlıklardan dolayı nefesi daralmış, astım krizine girmişti. Bazen ani stres, üzüntü nedeniyle astım krizine giriyor, astım tüpü kullanınca kendine geliyordu. Fakat yanında yoktu, çünkü gerçekten uzun süredir hastalığı, stres ve üzüntü yaşasa bile ortaya çıkmıyordu.
Elini göğsüne koydu, nefesi git gide daha da daralıyordu, bu onu korkutmuş olacaktı ki nefes alış verişi hızlanmıştı... güçlükle soluk almaya çalışan Gökalp, karşıdan bakan zombiyi görünce daha da kötü oluyordu, yüzü kıpkırmızı olmuştu, gözleri kararmıştı. Daha fazla dayanamadı ve aniden bayılıp yere yığıldı, kafasını zemine çarpmıştı...
Gökalp, yaklaşık 20 - 30 dakika sonra, öksürüklerin eşliğinde gözlerini araladı. İçi sökülürcesine, durmadan öksürüyordu. Nefes alamıyordu. Pencerede baktı, kimse yoktu. Güçlükle ayağa kalkmaya gayret etti. Düştü, tekrar kalktı ve duvara dayandı, kilidi üzerinde olan kömürlük anahtarını iki kere sağa çevirdi. Kapıyı açtı, merdivenleri güç bela çıktı. Kapısının önüne geldiğinde kapının kilidine anahtarı sokmakta ve açmakta bayağı zorlandı. İçeriye girip, kapıyı kapattı, odasına gidecekti, fakat gücü tükenmişti, başını yere kötü vurmuştu, canı yanıyordu, astım tüpünü bulamazsa belki de ölecekti, belki de bu onun son uğraşlarıydı. Yere düştü, tekrar kalkmaya gayret etti fakat olmadı. Sürünerek gitmeyi denedi, güç bela sürüne sürüne dar holden geçerek koridorun sonundaki odasına ulaştı, elleriyle kapının koluna tutundu, kapı açılmıştı. Dar ve dağınık bıraktığı odasında ilacı neredeydi acaba? biraz düşündükten sonra cam kenarında duran çalışma masasının çekmecesinde olduğunu hatırladı, sürünmeye devam etti, çamaşırların arasından geçip, yerde bıraktığı eşyalar vücuduna bata bata masasının yanına gelmişti, takati tükenmişti artık, elini son bir gayretle çekmecesine uzattı, açtı ve elleriyle dokuna dokuna ilacını aramaya başladı, bir sürü zerzevatın içinde bakmadan araması zordu, fakat ayağa da kalkamıyordu. Biraz uğraştıktan sonra ilacı bulmuştu, tuttu ve aldı. Hızlıca ağzına defalarca fısfısı sıktı, nefesi biraz açılmıştı, sırtüstü yerde uzanarak, nefes alış verişinin normale dönmesini bekledi, şükrediyordu, ölebilirdi.
Düşündü, böyle mi ölmek daha iyi ? yoksa dışarıdaki tanık olduğu gibi parçalanarak mı ? Dışarısı tamamen aklından çıkmıştı, daha demin dışarıda kızılca kıyamet kopmuştu. Gökalp, gördüklerinin ve yaşadıklarının rüya ve ya kabus olduğuna inanmak istemişti, fakat gerçekti. Nefes alış verişi normale girmeye başlamıştı, gözünü tavana dikti, kafasında acil bir durum değerlendirmesi yapıp, içinde bulunduğu bu durumdan kendisini, annesini ve kız kardeşini nasıl kurtaracağını düşünmeliydi. Korkuyordu, hemde delicesine, fakat bir yararı yoktu korkunun ve ona bir şey kazandırmayacaktı, böyle düşünerek motive olmaya çalıştı. Oturdu ve ardından kalkıp salona geçti. Pencereye yaklaştı, insan ve siren sesleri azalmıştı, eve gelirken ki kadar yoğun kargaşa yoktu, sadece ara ara yayılan silah sesleri işitiliyordu. Aşağıya bakmaya cesaret edememişti, Koltuğun üzerinde unuttuğu pizzanın yanındaki kumandayı aldı ve oturdu, televizyonu açtı, en son film izlediği kanalda hiç yayın yoktu, değiştirdi fakat yayın yapan kanal bulamamıştı, en sonunda umudunu kaybedecekken bir kanalda yayın olduğunu fark etti ve durdu, ardından sesi körükledi.
" Ülkede olağan üstü hal ilan edildi, asayiş pert oldu, hükümet de. Virüs, yalnızca ülkemizde değil, dünya genelinde hızla yayılıyor. Dünya çaresiz kalmış durumda, hastalığın önü alınamadı ve bir aşı da geliştirilemedi. Hastalananlara yaklaşmayın! mümkünse güvenli yerlere gidin ve ya evinizden çıkmayın! hayatta kalmaya bakın, yalnızca kafalarına nişan alın, yoksa istediğiniz kadar vurun fark etmez...Yayınlarımızı şu anda çok zor yaptığımızı da belirtmek isteriz, yayınlarımızı ara ara devam ettirmeye çalışacağız. Allah yardımcınız olsun! "
Yayın kesilmişti. Gökalp, evden çıkmayın kısmına katılmıştı fakat evindeki yiyecekler onu ne kadar.idare edebilirdi ki ? Eninde sonunda bir şeyler yapacaktı, ama o an için en mantıklısının kalmak olduğuna karar vermişti. Dünden kalan pizzası vardı, bir tencere makarna, içecek olarak yarım damacanadan az su, buzdolabında ise birkaç kahvaltılık yiyecekten başka bir şey kalmamıştı. Bununla en fazla 1 hafta dayanabilirdi. Yoksa açlıktan ölmesi kaçınılmazdı elbette ki. Hem daha yapacak işleri vardı. Buradan gitmeli, annesinin ve kız kardeşinin akıbetini öğrenmeliydi. Yerinde duramıyor, canı gitmek istiyordu, fakat dışarıda karşılaşacaklarına hazırlıklı değildi. Her ihtimale karşı kendini savunabilmek için yanına bir silah almalıydı. Televizyonda ve radyoda, kafalarına nişan alınması gerektiği söylenmişti. Evinde, babasının eski silahı vardı, fakat nasıl kullanıldığı hakkında pek bilgi sahibi değildi.
Kalktı, mutfağa geçti ve aç olan karnını, dün gece yaptığı, buzdolabına koymadığı ve bozulup bozulmadığından emin olmadığı makarna ile doyurdu, olabildiğince az tüketmişti.
Yerinde duramıyordu, eli silahlı adamlar insanlara ateş edip, az daha kendisini de nasipletecekti, eğer sığınmasaydı. Acaba yaşayan insan var mıydı? Dünya da kurtulan tek insan mıydı? Mahalle yavaş yavaş sessizliğe gömülürken Gökalp de umutlarını gömmemek için dua ediyordu. Bu durum onu artık çıldırtıyordu.
Aniden hızlı adımlarla tekrar salona yöneldi. Az önce kalktığı, televizyonun sol tarafındaki koltuğun altındaki kalın beyzbol sopasını aldı. Cesareti yerine gelmeye başlamıştı yavaş yavaş. Camdan baktı. Yerde yatan cansız bedenleri gördü, bazıları sadece öldürülmekle kalmamış, vücudu parçalanmış, kanları kaldırımlara akmıştı. Gökalp, perdeyi kapattı. Kendisine küçük bir çanta hazırladı. El feneri, su, bir kaç kraker, ne olur ne olmaz diyerek aldığı para ve sigarası.
Kapıyı açtı, çıktı ve kilitledi. Giriş kata indi ve apartman kapasını açtı. Dışarı çıktı, kapıyı aralık bıraktı. Olmadık bir durumla karşılaşırsa kaçması gerekebilirdi. Özellikle baş edemeyeceği bir durum olursa, anahtarla uğraşmak sonu olabilirdi. Sokakta, yerde cesetler vardı, yaşayan insan yoktu.
Gökalp, elinde sopası, tetikte bir şekilde, belki yaşayan insan bulma umuduyla, ürkek adımlarla sokağın başına doğru ilerliyordu. Her adımında yerde yatan cesetlere bakmamaya çalışıyordu. Kimi vurularak ölmüştü, kimi parçalanmıştı. Karışık bir şekilde yerlerdeki cesetlerin arasından geçiyordu.
Adımlarını hızlandırdı, ortalık çok sessizdi, bu sessizlik onu korkutuyor, her an başına bir şey gelecekmiş hissini uyandırıyordu.Sokağın başına yaklaştığında, bakkalın önünde, kaldırımın üstüne oturan birisini gördü. Ona doğru yaklaşmaya başladı, acaba yaşıyor muydu ? yoksa zombi miydi ? Kendini her ihtimale karşı sağlama almak istiyordu, sopasını sıkı sıkı kavradıktan sonra ağır adımlarla ona doğru yaklaşıyordu. Arkasına gelmişti. Kıpırdamıyordu, ya o da simitçi Sadık Amca gibi aniden saldırırsa ?
Aklı bir anda bu düşünceyle dolmuştu, sopasını kaldırdı ve tam başına indirecekken, kız bir anda hızlıca başını ona doğru çevirerek:- Dur!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"
AdventureRutin işlerinizle meşgulsünüz, hayat dışarıda her zaman ki gibi akıp gidiyor. Mezun oldunuz, bir iş bulmak, bir aile kurmak hedefiniz. Bir gün hayatlar alt üst olup, her şey tersine dönse, ölülerin her gün dirileri de kendine kattığı bir dünyada bul...