O esnada apartmanın bodrum katına iki tane özel eğitimli, kar maskeli polis ağır adımlarla inmekteydi. Ellerinde makineli tüfekler vardı.
Gökalp, kapıyı kapatırken ayak seslerini duyunca durdu, iki parmak mesafe kalmıştı.
Polisler, aşağı inmişlerdi, içlerinden biri kapıcı dairesini çaldı. Bekledi, açan olmayınca zorlamaya başladı.Diğer polis:
- Ben de şu kömürlüğe bakayım.
- Tamam bak, sonra da bana yardım et!
- Hastalık belirtisi yoksa sıkmıyoruz! Dikkat et!
- İnsan mı öldüreceğiz abi!? Kahretsin! Ne biçim iştir?!
Gökalp onların polis olduğunu anlamamıştı, anlasa belki çıkacaktı. İçini büyük bir korku kapladı. Gözünü kapıdan çekti ve yan tarafa geçip duvara yaslandı, içinden bildiği tüm duaları okumaya başladı.
O sırada kömürlüğün kapısına doğru yaklaşan polis, telsizinin sesiyle durdu:
" Lan oğlum! Çabuk yardım edin bana! saldırıyorlar lan! her yerdeler sokuklar!"
- Haydi çabuk gidelim! bu apartman boş herhalde.
Telsizi cebine koyan polis ve diğerleri apartmanı anons üzerine terk etmişti. Gökalp, gittiklerinden emin olana kadar adeta mıhlandığı yerinden kıpırdamamıştı. Gittiklerinden emin olduğu zaman kapıyı hızla kapattı ve iki kere kilitledi. Yere oturdu. Neydi bu? Bir kabus muydu? Marketten çıktığından beri kabustaydı sanki. Her şey alt üst olmuştu, yoksa savaş mı çıkmıştı? İstanbul'a mı saldırıyorlardı? O zaman yolda ölü bedeni yiyen insanlar! Onlar da neyin nesiydi ?! Zihnini toparlamaya gayret ediyordu. Birden aklına, yayılan hastalık hakkında haftalardır yapılan haber yayınları gelmişti...
Hızlıca elini cebine attı, cep telefonunu aldı. Şarjı yarıya inmişti, titrek elleriyle hızlıca Edirne deki annesini aradı, aranmıyordu. Şebekeler çökmüştü. Yineledi, fakat gene sonuç alamıyordu. Ertuğrul'u aradı, Selen'i aradı... Denemenin boş olduğunu anlayan Gökalp, telefonunu indirdi, Annesini, kız kardeşini delicesine merak ediyordu. Acaba başlarına ne gelmişti?! Kendine gelmeliydi... Toparlanmaya gayret etti.
Radyosunu açtı, belki ne olduğu hakkında bilgi edinebilirdi. Çoğu frekans da yayın yoktu. Parmakları seri bir şekilde, bir ses bulma umudu ile radyo frekanslarını dolaşmaktaydı. Gökalp, bir adam sesini duydu. Hemen durdu:
" Sevgili dinleyenler, İstanbul'da asayiş çökmüş durumda, polis ve askerler hastalığın ilerlemesini durdurmak için harekete geçirilse de nafile! virüs tüm ülke, hatta dünya genelinde yayılmış durumda! Size tavsiyemiz, evlerinizden şimdilik çıkmayınız! Hastalık kapanlara yaklaşmayın. Şu anda bu yayını bile zor yapıyoruz sevgili dinleyenler. Muhtemelen başka frekanslarda yayın yoktur. Hastalık kapanlarda ilk başta yüksek ateş baş gösteriyor, ardından insani fonksi..."
Radyo frekansı cızırtılanmaya başlamıştı. Gökalp, anten vazifesi gören kulaklığın ha bire yönünü değiştiriyordu. radyodaki adamın sesi kesik kesik geliyordu, adam bağırmaya başlamıştı.
" Kafalarına, sadece kafalarına nişan alın!"
Yayın tamamen kesilmişti. Belki de onun da başı dertteydi.
Buranın adı kömürlüktü, fakat kömür falan yoktu. İçinde insanların eski eşyalarını vs. ler bulunuyordu. Her dairenin ayrı bir bölümü vardı. O yüzden oldukça dardı, yalnızca karşıdaki küçük pencereden biraz ışık giriyordu, içerisi karanlıktı.
Gökalp, dışarı çıkacaktı, fakat tedirgindi. Dışarıda insan sesleri susmuş değildi. Ya adımını dışarı atınca başına bir iş gelirse? Aklı bu düşüncelerle doluyken çıkmamaya karar verdi, en azından şimdilik. Ama mecburen buradan çıkacaktı, kendi dairesine gitmek istiyordu.
Koşarken gördüğü manzaraları beyninde toparlamaya çalıştı. Durum değerlendirmesi yapıp, nasıl hayatta kalabileceğini, ne yapacağını irdelemesi lazımdı. Çünkü o kendisini düşünmezse kim düşünecekti? Her zaman bu düşünce ile motive olmuştu Gökalp, bunda da olma umudu ile düşünmeye başladı.
Ölü eti yiyen insanlar... Haftalardır yapılan yayınlar...
Bunları birleştirdi kafasında. Virüse maruz kalan insanlar, zombiydi bunlar. Fakat o sadece film ve dizi konusu değil miydi? Demek ki gerçekti artık!
İzlediği zombi konulu filmler, diziler... Yardımı dokunmalıydı, en azından Gökalp öyle umuyordu.Ayağa kalktı, dışarıda ne olduğunu deli gibi merak ediyordu. Karşısındaki küçük, parmaklıklı pencereye yaklaştı. Koşan insanların ayaklarını görüyordu. O esnada gözünün önünde iki zombi, bir genç kızı boynundan ısırıyordu, büyük parçalar kopan genç kızın boynundaki damarlardan oluk oluk kanlar fışkırıyordu. Kız acı içinde diz üstüne düşünce, zombiler kızın üstüne kapaklandı, ağzındaki lokmayı yutar yutmaz, karnına yöneldiler. Kız ise can çekişiyordu.
Gökalp, gördüğü manzara karşısında kanı çekilmiş, kızın bağırsaklarını çıkardıklarını görünce dayanamayıp biraz kusmuştu.
O esnada kızın bağırsağını bırakan bir zombi, Gökalp'in baktığını gördü ve hızla sürünerek pencerenin parmaklıklarına gelip, ağzındaki kanlı lokmayı yutarak Gökalp'e büyük ve sinirli homurtularla bağırmaya başladı. Suratını parmaklıklara sokmuş, elleriyle cama vuruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"
DobrodružnéRutin işlerinizle meşgulsünüz, hayat dışarıda her zaman ki gibi akıp gidiyor. Mezun oldunuz, bir iş bulmak, bir aile kurmak hedefiniz. Bir gün hayatlar alt üst olup, her şey tersine dönse, ölülerin her gün dirileri de kendine kattığı bir dünyada bul...