- Didem! Daha kuvvetli çek!
- Tamam, ıııh. çekiiyorumm!
Gökalp'in ayağını yakalayan zombi ve diğerleri, ondan ziyafet çekmek için birbirlerini ittirmekteydi, Gökalp ise ayağını kurtarmaya çalışıyor, pencerede ecel terleri döküyor, salavatlar getiriyordu.
Didem, kuvvetlice Gökalp'e sarılıp, omuzlarından tutup onu kendisine doğru çekip, kurtarmaya çalışıyordu.
Birkaç saniye içinde, Gökalp, ayağını sağ salim kurtarmış, Didem'in üzerine düşmüştü. İkisi de yerdeydi.
Gökalp, o an, gördüğü insanlar gibi ısırılıp parçalanacağını düşünmüştü. Fakat çok şükür kurtulmuştu, şükrediyordu. Bir an durdu, arkadaşının üzerinde şükredemezdi, ayağa kalktı ve Didem'e elini uzatıp kalkması için yardım etti.Didem:
- İyi misin Gökalp, bir şey oldu mu he?
- İyiyim, çok şükür. Tek parçayım! Asıl sen iyi misin ? Sana ağırlığımı tarttırmak istemezdim, üzgünüm.
Dedi samimiyetle.
Didem, gülümseyerek:
- Saçmalama, yeter ki birimize bir şey olmasın da, istersen ez geç beni.
Bu sözler, Gökalp'in hoşuna gitmiş olacak ki tebessüm etmişti.
Gökalp, kilolu değildi, fakat arkadaşının canını yaktığını düşündüğünden özür dilemişti.
O sırada kendilerine yaklaşanların büyük homurtlularını duymasalar, üzerlerine geldiklerini fark etmeyecek olduklarını anladıklarında orada durmanın da hata olduğunu idrak etmişlerdi.
Gökalp, camı kırdıktan sonra dışarıya attıkları yangın söndürme tüpünü yerden kapıp:
- Burada duramayız! Gitmemiz lazım ! Hadi! koş!
Gökalp, Didem'in elini tutarak, arka sokağa doğru koşmaya başlamıştı ve köşeden dönerken bir zombiyle burun buruna geleceğini hiç düşünmemişti. Gökalp, elindekiyle, karnı deşilmiş, bağırsakları parçalanmış, yüzü ve vücudu parça pinçik olmuş, adeta dökülecekmiş hissini uyandıran ve kan revan içinde olan zombinin ağzına hızla vurup onu yola yuvarlayarak apartman kapısına doğru Didemle koşmaya devam etti. Kapının önüne geldiklerinde, Gökalp, elindeki yangın söndürme tüpünün başıyla, kapının demir motifleri arasında, otomatik kapının içerideki tuşuna en yakın olan sağ alt köşeye vurdu ve kolu sığabilecek kadar yer açılana kadar kırdı.
O sırada, yola yuvarlanan zombi, ayağa kalkmıştı ve ayrıca köşe başından bir kaç zombi de üzerilerine doğru, oldukça aç bir şekilde ilerlemekteydi.
Didem, telaşlanarak:
- Gökalp! Geliyorlar! Çabuuk! Öleceğiz burada!
Gökalp, kolunu içeri sokup, otomatik kapının açma düğmesini aramaya başlamıştı.
Biraz dokunduktan sonra tuşu hissetmiş, basmış, kendisini ve Didem'i içeri sokup, kapıyı bir hışımla hızla kapatmıştı.
Kapıya baktılar, yeni ve dayanıklı görünüyordu. Buranın yöneticisi vurdum duymaz değildi demek ki.Gökalp ve Didem kapıdan biraz uzaklaştı. Gökalp, apartman koridor duvarını arkasını dayadı ve biraz öyle kaldıktan sonra:
- Ucuz kurtulduk!
Didem, önce kapıya, sonra Gökalp'e, ardından yere baktı, yüzüne yarı ciddi yarı ağlamaklı bir ifade koyup, dudaklarını birbirine kenetleyip, yüzünü kaldırdı. Dolu dolu olan yeşil gözleriyle tekrar Gökalp'e baktı. Konuşmak istiyor fakat yapmıyordu. Boğuk boğuk, kesik kesik ve adeta tıslayan ses tellerini konuşmaya zorluyordu.
Didem, konuşmaya başlamıştı ama sesinin nasıl çıktığını kendisi bile bilmiyordu ve kendi sesini tanımamıştı:- Hep...
Yutkunarak devam etti,
- Hep böyle kaçarak mı yaşayacağız ?! ya da buna yaşamak denirse!
dedikten sonra yere bakmış, kendinden geçerek, bağıra bağıra ağlamaya başlamıştı.
Gökalp, donakalmıştı. Arkadaşı haklı mıydı ? Haklıydı ! Dünya artık onlarındı! Her gün ölülerin de dirileri kendine kattığı bir dünya vardı artık! Fakat yaşamak ? Gökalp, annesi ve kız kardeşinden haber almadan yaşamaktan vazgeçmeyecekti. En azından başlarına ne gelmişti ? Onu deli gibi merak ediyordu.
Gökalp, Didem'i tutup, sakinleşmesi için bir tane tokat patlattı. Didem, kendinden geçmişti. Bir anda ağlamayı kesti.
- Biz bir aileyiz! Benim de ailem sensin!
Didem, sözlerin ve yediği tokadın etkisiyle sakinleşmişti. Gülümsedi ve bir kez daha Gökalp'e aşık oldu.
Didem ve Gökalp, merdivenlerden yukarıya doğru çıkmaya başlamışlardı.
Gökalp:
- Bu apartmanda oturanları sen daha iyi tanırsın değil mi ?
- Evet, oturanları tanıyorum, yani tanıyordum.
Apartman yapılırken, altta dükkan yapıldığından giriş katta sadece bir daire vardı. Her katta iki daire bulunuyordu.
İkinci kata çıktıklarında, Gökalp, son merdivene oturdu:
- Apartman boş mu acaba ? Yeni bir sürpriz için hazır olduğumu zannetmiyorum da.
- Kimisi arabasına atlayıp kaçtı, kimi yayan kaçtı. Kimi memleketine, veya kaçabildiği yere kadar. Kimi ise öldürüldü... Dikkatli olalım, hiç belli olmaz karşımıza ne çıkacağı.
Gökalp, sağ tarafta köşede oturuyordu ve yanındaki daireyi işaret ederek:
- Burada kim yaşıyordu?
- Yönetici Hakkı Amcanın dairesi o.
Gökalp, susadığını hissederek:
- Biraz su bulsak fena olmayacak.
- Aynen ağzım dilim kurudu benim de, tuzlu çekirdek de çitledik ya.
- Bir şekilde su bulmalıyız. Benim eve sığınsak, şu durumda sokağın sonuna kadar tek parça gitmemiz zor görünüyor.
- Bu apartmanda mutlaka su ve yiyecek buluruz. Şu an için buradan çıkma riskini göze alamayız.
Gökalp, yerinden kalktı ve bakkaldan beri yanlarında olan yangın söndürme tüpünü eline aldı, dairenin yanına geçti.
Didem:
- Ne yapıyorsun?
- Kapıyı kırıyorum.
dedikten sonra kapıya hızlıca vurdu ve kapı açıldı, kapının zaten aralık olduğunu fark eden Gökalp, gücüyle övünüp havaya girememişti.
- Zaten açıkmış, gel içeri bakalım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"
AdventureRutin işlerinizle meşgulsünüz, hayat dışarıda her zaman ki gibi akıp gidiyor. Mezun oldunuz, bir iş bulmak, bir aile kurmak hedefiniz. Bir gün hayatlar alt üst olup, her şey tersine dönse, ölülerin her gün dirileri de kendine kattığı bir dünyada bul...