BÖLÜM 49

1.7K 114 4
                                    

Gün yavaş yavaş Türkiye topraklarını terk ediyor, güneş usulca ufukta turuncuya dönerek gözden kayboluyordu.

Gün kararırken hava biraz serinlemiş, gece böceklerinin sesi artmaya başlayarak yaşayan insanların kulaklarını tatlı tatlı tırmalamaktaydı.

Gökalp, yattığı koltuktan hafif kıpırdamasıyla bir anda sızısını her yanında hissettiği yaralı bacağının acısıyla karşılaşmıştı. Sızıdan yüzü ekşimiş ve bir anlık nefesi kesilmiş, kıpırdattığı bacağını serbest bırakarak şimdilik kalkamayacağını anlamış ve eski haline geri dönmüştü.

Gökalp, bugün başlarına gelen şeylerden dolayı hala şaşkındı. Yardım isteyen insanlara yardım etmiş, görmezden gelememişti. Tüm suçu bu muydu (?)

Bugün içerisinde yaşadıklarını kafasında toparlamakta zorluk çekiyordu. Didem ve Taner, birbirlerine ilanı aşk etmişlerdi. Bir tehlike atlatmıştı, Ilgın ile tanışmıştı. Saldırıya uğramış, bir kayıp vermişlerdi, kaldıkları yeri terk etmek için yola koyulmuşlardı, yolda iki tane gence yardım etmek için plan yapmışlardı hatta Gökalp tek başına iki zombiyi haklamaya girişmişti, bir anlık rehin olmuştu, kavga etmiş, bıçaklanmıştı...

Tüm bu olaylar... Bu sahneler... Gökalp, bunları zihninde toparlayıp sıraya koyamıyordu. Gerçekten o kadar olay bir günde mi olmuştu (?) Bugünü hiç yaşamamış olmayı dilerdi Gökalp. Beyninde kesik kesik sahneler silsilesi, çığlıklar, sesler, Didem... Her şey birbirine girmişti.... Her şey karmakarışıktı...

Kafasını toparlamaya uğraşırken ayağının olduğu taraftaki kapağın açılmasıyla, boynunu biraz kaldırıp araç kapağını açan Taner'e baktı.

Taner:

- Gökalp, biraz daha iyi hissediyor musun ?

Gökalp'in bacağının ve tesislerdeki hengamede yaralanan, giderken sardığı kolunun acısını umursamıyor, vücudu yorgunluktan ve acıdan bitap düşmüş olsa bile bu durumda bunu düşünmenin gereksiz ve saçma olduğunu düşünüyordu.

Soluğunu verirken, canının yandığını göstermek istemezcesine konuştu:

- İyiyim.

Taner, onun ne kadar iyi olmadığını bilse de aldığı yanıtın hazır cevap olduğunu bilmiş, üstelememişti.

Gökalp:

- Taner, oturmama yardım eder misin kardeşim?

Taner, Gökalp'in kollarından tutarak doğrulup oturmasına yardım etti, Gökalp'in kalkarken canı yanmıştı, biraz daha çekilerek ayakları lastiklere değecek şekilde oturmak istiyordu, ayaklarını açık kapıdan sarkıtmak için hareket ettiğini gören Taner'in yardımını kibarca beden diliyle reddetti, biraz uğraşıdan sonra kendi başına oturmuş, aracın kapağından destek almıştı.

Biraz geri çekilen Taner, yerdeki takım taklavat çantasını yerden aldı ve bagajdaki yerine geri yerleştirdi. Bagajı kapatırken:

- Lastikleri değiştirdim.

Gökalp, yere baktığında Taner'in çıkardığı lastiği görmüştü. Lastik mi patlamıştı? Ne zaman? Tekrardan beyninde sahneler belirmeye başlamıştı. Bıçaklandığı zaman bacağının acısından kıvrandığı sırada Taner onu kenara çekmişti, ardından silah sesleri gelmişti. Demek ki takip etmelerini istemediklerini için lastikleri patlatmışlardı... Ne kadar insanlıktan yoksun insanlardı. (!) İyiliğe verdikleri karşılık bu muydu (?) Aslında biraz düşündükten sonra düşünceler çok da uzaklara gitmiyordu, yeni dünyanın yeni adetleri miydi bunlar (?) Bilmiyordu Gökalp. Ne ince eleyip sık dokuyarak onlara hak verecek hali vardı? Ne de analiz yapmaya...

YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin