BÖLÜM 37

1.9K 149 13
                                    

Gökalp, elindeki 'Zengin Olmanın Yolları' adlı kitabı rafa yerleştirdikten sonra, parmaklarını kitaplığın üstünde gezdirerek, dikey halde duran kitapların isimlerine kafasını hafif eğerek bakmaya çalışıyordu.
'İnsanlığın Sonu' isimli bir kitabı gördü, eline aldı. Eski bir kitaba benziyordu. Basım tarihinin. Kitap biraz kalıncaydı, dört yüz sayfa ya var ya yoktu.
Gökalp, son derken acaba hangi sondan bahsetmiş olduklarını, yüzünde alaylı bir sırıtmayla incelemeye başladı. Son işte bu değil miydi? Daha iki ay önce yemek yiyor, su içiyor, orta halli olmalarına rağmen gene de yediği önünde, yemediği arkasındaydı. Temiz kıyafetleri, sıcak bir yatağı, ailesi, insanları vardı. Tek derdi mezun olduktan sonra iş bulmak ve annesine bir gelin getirmekti. Günün sıkıcılığı ve rutin monotonluğundan ne de çok şikayet etmişti zamanında (?)
Peki ya şimdi olsa? Asla! Daha düne kadar okuldan eve, evden okula giden sakin bir yaşamı vardı, izinsiz kimsenin çöpünü bile almayan Gökalp, şimdi ise tanımadığı birisinin evine giriyor, mutfağında konserve kutuları bulduğu için seviniyor, odalarına girip, kitaplarını karıştırıyordu. Hayat ne kadar da tuhaftı... (?) Bir gün öyle bir şey yapacağını, özellikle silah kullanacağı hiç aklının ucundan geçirmezdi herhalde. Tuhaftı...

Gökalp, kitabın arkasını çevirdi. Genelde öyle yapardı. Okumak yerine.arkasında yazan kısa.özetine bakıp hakkında bilgi sahibi olmaya çalışırdı. Arkasındaki yazının başına bakar bakmaz, basım tarihinin 1999 olduğunu anlamıştı.

" 21. Yüzyılı karşılayacağımız şu günlerde, gelişen teknolojiler, deneyler, buluşlar... Her geçen gün insanoğlu daha çok.şeyin cevabını merak ediyor ve araştırıyor. Bu çok güzel bir şey. Fakat bu kadar getirinin bir bedeli olmayacak mı? Küresel ısınma, eriyen buzullar, kirlenen denizler, ağaçlar, doğamız... Bunları yok ediyoruz, velhasıl bilmiyoruz ki bunların bedeli ödeyecek olanlar bizim çocuklarımız. İnsanoğlu, sonunu kendi elleriyle getirecek..!"

Kitabın yazarı bey doğru söylemişti, geçmişte bilim-kurgu filmlerinin konusuydu sadece, insanlığın sonunun bundan geleceği kimsenin aklına gelmezdi tabii ki. Fakat doğru olan: "İnsanoğlu, sonunu kendi elleriyle getirecek..!" kısmıydı. Öyle de olmuştu. Bu hastalığın çıkmasına sebep olan bilim adamlarına ne kadar beddua etseler azdı. Kim bilir? Belki bunu savaşlarda kullanmaktı niyetleri, belki de ilacını da üretip, ülkelere satmaktı... Ama ilacını bile üretemeden yakmışlardı kendilerini. Hem kendilerinin, hem de milyarlarca insanın hayatını mahvetmişlerdi!

Gökalp, geçmişi aklından atamıyor, bu düşünceler içerisinde hala neden yaşadığı sorusunu kendisine soruyordu? Onu hayata bağlayan neyi vardı?

Böyle düşünmüştü. Yeşil gözleri, derin derin, hissiz hissiz, bakanın, gözlerinin derinliklerinde kaybolacağı hissini uyandırarak, dalıp gitmişti gene...

Elindeki kitabı arkasına doğru, yerinden kıpırdamayarak duvara fırlattı. Elleriyle kitaplığın tozlu raflarından destek alarak ayakta durmaya çalıştı. Kafasını yere indirip, ayaklarına baktı ve içi titreye titreye derin bir nefes çekti. Gözlerini kapattı. Açık pencereden esen hafif rüzgar saçlarını dalgalandırırken, bir anda odadan içeri gelen sinirli ve gürültülü homurtular onun bir anda o moddan çıkartmış, ve tetikte bir duruma getirmişti. Bir anda neye uğradığını şaşıran Gökalp, burada o kadar oyalanmıştı ki, hata etmişti. Diğer odaları kontrol etmemişti henüz. Koridorlar karanlıktı, kapıların kapalı olduğunu düşünerek oyalanmıştı burada, emin olmak gerektiğini ve temkinli olmanın önemini anlıyordu yavaş yavaş.

Karşısında duran kadın zombi, gözlerinin dokunsan parçalanacağı hissini uyandırıyor, her tarafı adeta dökülüyordu.

Gökalp, kitaplığın televizyon gözüne koyduğu silahını almak, onu indirmek ve kurtulup buradan topuklayıp gitmek istiyordu. Ölecekse de böyle parçalanarak olmamalıydı.

Zombi, apır sapır bir şekilde, sallana sallana fakat hızlı, oldukça aç ve saldırgan bir şekilde Gökalp'e ilerlemeye başlamıştı.

Gökalp, arkasını dönmeden birkaç adım geri gitti ve eliyle, tabancasını koyduğu televizyon gözüne dokundu. Onu alamazsa bu sonu olabilirdi. Çok korkuyordu, kalbi ağzından çıkacak gibiydi.

Gökalp, o an yaptığı hatanın canına mal olacağını anlamıştı, çünkü silahı teleziyon gözünün kenarına koymuş, eliyle bakmadan yoklar yoklamaz yere düşürmüştü.

Gökalp, yere eğilip alacakken vazgeçti, çünkü zombi çoktan ona ulaşmıştı.
Gökalp, zombinin omuzlarından tuttu ve kendinden olabildiğince uzaklaştırmaya çalıştı. Zombiyi zapdetmek gerçekten kolay değildi. Kolları ha bire hareket halindeydi.

 Gökalp, refleks halinde onu kendinden uzaklaştırmaya çalışıyordu fakat her an çizilip ısırılabilirdi. Hem takati kesilmiş, hem de psikolojikman dermansızdı o an. Elleri ayakları boşalmıştı. Yüksek sesle dua ediyordu.

Alnından akan şapır şapır terlerden ve yüzünden de dermanının kesilmişliği, yorgunluğu anlaşılıyordu.

Karşısındaki zombiye:

- Beni çok mu istiyorsun he?! Çok mu arzuluyorsun?! O.ospu!

Küfür etmezdi çok, ama içinde bulunduğu durumdan çok bunalmıştı, bıkkınlık ve güçlükle zombiyle mücadele ediyordu. Ne konuştuğunu kendisi bile bilmiyordu.

Hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmekteydi, ne kadar sıkıcı bir hayattı...

Kollarının gücü kesilmişti artık. Onu itip, yerdeki silahı almayı düşünürken zombinin kafası vücudundan bir.anda hızlıca ayrılmış, kitaplığa çarpıp yere düşmüş, boynundan oluk oluk kanlar akmaya başlamıştı. Zombi, debelenmeyi bırakmış, oracıkta ölmüş ve vücudunun geri kalanı da yere düşmüştü.

Gökalp, karşısında, onun hayatını kurtaranın kim olduğunu aralarındaki zombi yere düşünce görebilmişti.

Bu 21-22 yaşlarında, esmer, zayıf ve orta yakın boylu, zayıfça bir genç kızdı. Üzerinde siyah tişört, altında onun tonlarında dar paça pantolon vardı. Siyah dalgalı saçları, bakımsızlıktan birbirine geçik gibi görünüyordu.

Bu kız elindeki kılıçla zombinin kafasını gövdesinden tek hamleyle ayırmış, onun, tam öleceğini hissettiği ve gücünün tükendiği anda gelip hayatını kurtarmıştı:

- Teşekkür ederim.

Dedi kibar bir şekilde, ardından devam etti:

- Hayatımı kurtardın.

- Önemli değil. Günlerdir ilk kez yaşayan bir insan görmüşüm, yardım etmeden geçemezdim.

Kız, gerçekten Gökalp'i tanımadığı halde, onu gördüğüne memnun olmuştu.

Kız devam etti:

- Adın ne?

- Gökalp, senin?

- Ilgın, memnun oldum.

YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin