Bağıra bilse eğer sesini duyurabilir miydi?
Hani bazı anlar vardır; uykuyla uyanıklık arasında bağırmak, kalkıp hareket etmek istersiniz, ama bir türlü yapamazsınız. Halk arasında; karabasan olarak adlandırılan durumu anımsatan bu kısa sürelik anın şu anda daha ne kadar süreceğini bilememek Gökalp"e ısdırap yaşatıyordu.
Ama şu anda bildiği bir şey varsa o da bir an önce kalkması gerektiğiydi. Buraya kadar ölmemişse burada ölmesi daha önceki talihlerine hakaret olacaktı. Tanrıdan kuvvet dileyip doğrulmak için hamle yaptı.
Yerdeki irili ufaklı taşlar elinin içine kadar girmişti, fakat bu ufak acıyı hissetmek bir kenara, bacaklarının yeni yeni karıncalaşmaya başlaması yeniden doğmuş taze bir his ile dolmasını sağlamıştı.
Gökalp, şu anda bu işi yapmanın; yani hareketlenmenin etraftaki zombiler açısından gelişimini anımsayınca bütün gücünü frenleyip tekrar sırt üstü, eski pozisyonuna geri dönmüştü.
Ama az önce karnının sağlam olduğunu görmüştü değil mi? Evet, evet! Zombilerin belki de insan vücudunda sevdiği ve onlara leziz gelen bağırsakları hala içeride duruyor gibiydi. Bunu hatırlayınca kokoreç yediği günler aklına gelmiş, şu anki durumla yan yana getirdiğinde tuhafça tiksinmişti (!)
Gözleri bir yere odaklanmak istiyordu, farklı olun bir şeye, değişen bir şeye. Kuşkusuz bu Serpildi. Onu fark etmiş, elleriyle demir parmaklıklar arasından Gökalp"in dikkatini çekebilmek için başını oynatıp duruyordu.
Gökalp güç bela kalktı, vücudu sızım sızım sızlıyordu. Korku ve panikten nutku tutulan yorgun çocuk Cankut hala yerdeydi. Etrafına bakındı, zombiler kendi hallerinde ve sakin görünüyorlardı. Tam o esnada yanından bir zombi geçti, öyle ki refleksle bir devinim gösterse dikkat çekeceğini anladı. Çünkü zombi onu biraz koklamış, ardından mıh gibi yerine çakılan Gökalp'in yanından sarsak sarsak geçip gitmişti.
Tekrar karanlığın içindeki Serpil'e baktı, iki eliyle buraya gelme işareti veriyor, muhtemelen de acı Gökalp'in göremediği acı ve dehşet dolu ifadesiyle onlara bakıyordu. Gökalp, bir şekilde zombilerin ilgisini çekmediğini anladığında kendinde yürüyecek bir cesaret buldu. Buradan kaçıp gitme isteği bütün benliğini kuşatmıştı. Cankut'u bile ikinci kez kurtarmaya niyetli değildi. Onu yerde bırakıp okulun bahçesine doğru tıpkı zombi takımının yürüyüşünü andıran devinimlerle eli mahkum ilerlemeye başladı. Açık kapıdan dışarı çıktı ve kendini tenhalarda bulunca şiddetle koşarak peşine kattığı zombileri umursamadan kendini evine attı. Aklında ne kız kardeşi Selen, ne Cankut, ne Serpil, ne Taner, ne de bir başkası vardı. Sadece kendi canını emniyete almayı isteyecek kadar aklı çalışıyordu. Apartman kapısını gürültüyle kapatıp kendini yel yepelek dairesine attı, daire kapısını da aynı sertlikte kapattı ve bütün kilitlerini kitleyip kapının arkasına yaslanıp bir müddet güvende olmanın verdiği rahatlama hissini içine çekmeye başladı. Kulaklarında hala hafif hafif zombi uğultuları vardı fakat umurunda değildi, onları duymuyordu, şu anda öyle mutluydu, öyle memnundu ki, kendini kurtarmıştı, canını kurtarmıştı, bundan daha önemli ne olabilirdi?
Bir müddet sakinleşinceye kadar öylece yerinde kaldı, ardından bedenini koltuklarından birine olduğu gibi bıraktı. Nefes alışverişi normale dönmeye başlarken yaşadıkları felaketler de bir bir aklına gelmeye başlamıştı. Ardından kız kardeşi Seleni anımsadı, yerinden güç bela fırladı, odalara tek tek girip çıkacak, ona dair bir emare bulacaktı. Bu büyük ihtimalle mümkün değildi, kız kardeşinin bu eve gelip gelmediği, burada kalıp kalmadığı bile meçhuldü. Salgından sonraki günlerde onun nereye gittiğini gören duyan da olmamıştı. Aynur Hanım da bunu bugüne kadar saklamıştı. Odalara ümit ile ümitsizlik arasında korkunç bir duyguyla girip etrafı didiklerken içinde Aynur hanıma karşı büyük bir öfke duydu, ardından o öfke büyüdü, büyüdü, büyüdü. İçinden Serpil de dahil hepsine karşı büyük bir nefret, büyük bir acımasızlık hissetti. Ağzından tıslar gibi fısıldamaya başladı
"Gebersinler!.. Alayı gebersin!"
Bir süre sonra öfkesi pasif göz yaşlarına bulanayazdı, fakat ağlayamadı. Sanki çaresizlik gözyaşları içine doğru akıyor, orada bir şeyleri yakıyor, küle çeviriyordu.
Bayılacak gibiydi, mutfağına gitti ve açlıktan bulduğu boş konserve kutularının kurumuş bulaşıklarını yalamaya başladı. Evde yiyeceği bir şey yoktu, yarım şişe bir su gördü ve ona hücum etti, öyle ki şişeyi kesti, içinde kalan tek bir su damlasının bile ziyan olmasından ölesiye korkuyordu. Mutfak tezgahının altında kurumuş bir parça ekmek kenarı gördü, onu yedi ardından yere dökülen kırıntıları diliyle yaladı. Gözü ölü ev bitkilerindeydi, onların da kupkuru yapraklarının avuçlayarak midesine götürdü. Saksının altında kalan birkaç damla topraklı suyu da daha sonra içmek üzere görünür bir yere bıraktı.
Aklına yukardaki daireler geldiğinde yerinden bir ok gibi fırladı, şimdi onu kimse tutamazdı, hayatta kalmak isteyen bir insanın olağan cebriyle önüne hangi kapı çıkarsa çıksın kıracaktı. Gerekli alet edevatı alıp yukarı çıktı, dairesinin hemen üst katındaki kapının arasına soktuğu uzun levye sayesinde zorlanmadan açtı ve içeri daldı. Oda uzun zamandır havalandırılmadığı için oldukça kötü bir durumdaydı. Çürümüş et kokusu geliyordu. Yarı iskelet bir halde bedeni koltuğa eriyerek onunla bütünleşmiş olan ölü komşusunun şu anlık bir tehlike arz etmediğini görünce mutfağa gidip bulduğu her şeye saldırdı, ardından zombiyi gözünü kırpmadan levyeyle hakladıktan sonra kaldığı yerden bayat çürük küflü demeden ve ne yediğini bile fark etmeksizin aşırmaya devam etti.
Bir müddet sonra o evde, cesedin karşısındaki koltukta uyudu, kaç gündür buradaydı bilemez olmuştu, ne günü gündü, ne gecesi gece, ne de rüyaları rüyaydı. Rüyasında alt kata iniyor ve her seferinde mutfakta ona yemek pişiren annesini gördüğünden artık uyumak da istemiyordu. Zira bunları uykudayken gerçek sanıyor, uyandığında da kabusa geri dönmüş gibi oluyordu. Sanki esas hayat rüyalarındaydı da uyuduğunda ancak bu kabustan uyanabiliyordu. Annesine sarılıyor sonra annesi birden küllerine ayrılıp dağılıyor ve mutlu ve canlı ev alabildiğine sıkışıyordu. Bu düşünce onu ölümü sevdirmeye başlamıştı, intihar etmeye meyilli hale getirmişti. Ta ki kapının önündeki ses kayıt cihazını fark ettiği ana kadar. Açıp dinlemeye başladığında bütün bu düşüncelerden sıyrılır gibi oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"
AdventureRutin işlerinizle meşgulsünüz, hayat dışarıda her zaman ki gibi akıp gidiyor. Mezun oldunuz, bir iş bulmak, bir aile kurmak hedefiniz. Bir gün hayatlar alt üst olup, her şey tersine dönse, ölülerin her gün dirileri de kendine kattığı bir dünyada bul...