BÖLÜM 41

1.8K 138 5
                                    

Taner:

- Aman Allah'ım, Aman Allah'ım, Aman Allah'ım!! Geliyorlar, geliyorlar!.. Yamyamlaaar!!

diye haykırmasının ardından herkeste bir panik havası oluşmuştu, geç bile kalınmıştı belki de. Didem, Ilgın ve Gökalp, kafalarını birbirlerinden uzaklaşınca durumun vahamiyetinin farkına yeni varmışlardı.

Bir sürü zombi, yolun karşısındaki bayırlardan çıkıp, barikatı, birbirlerine çarpa çarpa geçmeye çalışıyordu. Sayılarını o anda sayılamayacak kadar fazlaydı, neredeyse onların on katı kadarlardı. O kadar aç gözüküyorlardı ki, birbirlerini ite ite, onların etlerini kemirmek için sabırsızlanırcasına hızlı hareket ediyorlardı, kimisi düşüyor eziliyor, fakat kafasına darbe almayanlar yine de bir umutla davranırcasına yaşayan insanlara ulaşmak için sürünüyordu... (!)

Onlar kendilerini burada güvende sanmışlardı, günlerdir karşılarına tek tük çıkanları haklamışlar fakat böylesi bir istilayı tahmin etmemişlerdi.

Zombiler, aşağıdaki küçük bir köydendi, üzerlerindeki çiftçi kıyafetlerinden belli oluyordu.

Bu kadar zombiyi daha önce hiç bir arada görmeyen Gökalp, Taner, Didem ve Ilgın, o an beyinlerinin tehlike algısıyla, korku duyguları tavan yapmış bir halde dizlerinin bağı çözülmüş, birkaç saniyelik de olsa oldukları yere mıhlanıp kalmış, ardından hızla kendilerine yaklaşmakta olduklarını ve avlanırlarsa tek parça kurtulamayacaklarını kendilerine acilen hatırlatıp bir şeyler yapıp kurtulmaya çalışmaya gayret etmeye zorlamışlardı kendilerini. O an ki şaşkınlığı ve yüksek dozda gelen korkuyu bir anda üzerilerinden kolay atamamışlardı...

Zombi sürüsü, dinlenme tesisinin sınırları içerisine hınca hınç hücum ederlerken Gökalp ve diğerlerinin fazla zamanı kalmamıştı, gerçekten böylesi bir baskını tahmin edememişler ve adeta gafil avlanmışlardı.

Hepsinin gözünde aynı korku vardı, can korkusu...

Taner, Didem'in ve Gökalp'in kollarından yakalayıp, dinlenme tesisi binasına doğru koşmaya başladı. Gökalp ise Ilgın'ın elinden tutup, onu da kurtarmak istiyordu çünkü tesislerin girişinden çoktan girmiş ve hızla ilerleyen açlara onu yem edemezdi. Elinden tutmasaydı belki de olduğu yerde korkudan kıpardayamayacak, bu hata onun hayatına mal olacaktı.

O sırada yanlarına gelen zombiler onların birbirlerinden ayrılmasına neden olmuş, arkadaşların arasından onları yakalamaya çalıştıklarından herkes Allah'a emanet koşmaya başlamıştı,

O sırada Didem yere düştü, dinlenme tesislerine o kadar yaklaşmışlardı ki, onlara yetişen zombi yüzünden elleri ayrılmak zorunda kalmıştı bir anda. Biraz daha zamanı olsaydı belki de Gökalp, Taner ve Ilgın gibi paçayı kurtararak binaya sığınabilecekti. Ama artık çok geçti.

Ilgın, Didem'in düştüğünü görünce, elindeki çantadan, girdiği bir evin duvar süsü olarak asılmış halde bulduğu, ucu kıvrık tipli olan kılıcı çıkardı, çantayı binaya girmeyi başaran Gökalp ve Taner'in girdiği kapının önüne, ihtiyaçları olacağı düşüncesiyle fırlatmıştı. Hızla çıktığı birkaç basamağı inip, çığlıklar ata ata bağıran ve yardım isteyen Didem'i yerden kaldırmaktı niyeti.

O sırada iki tane zombi Didem'in başına üşüşmüştü, Ilgın hızla aşağı inip, onların kafasını tek hamleyle uçurmuş, kılıç birinin kafasını kopardıktan sonra diğerinin boynundan geçmişti. Kafası kopan zombilerden geriye kalanlar da yere düşerken Ilgın acele etmesi gerektiğini hatırlamıştı, çünkü zombilerin arkası da hızla  buraya hücum etmekteydi, sayıları az öncekinden çok daha fazlaydı.

Ilgın, elini yerdeki Didem'e uzattı:

- Kalk Didem hadi! Fazla zamanımız yok!!

Didem, Ilgın'ın elinden tutup ayağa kalktı.
O esnada zombilerin sayısı daha da artmış, dinlenme tesisleri bahçesini hınca hınç doldurmuşlardı.

Hızla gelen zombiler, Ilgın ve Didem'in yolunu değiştirmesine sebep olmuş, merdivenlerden yukarı çıkıp, Taner ve Gökalp'in yanına gitmelerini engellemişti.

Bir an Ilgın ve Didem, nereye gideceklerini şaşırmıştı, ama beklemeye vakit yoktu elbette ki, yanına kadar gelen zombiler onlara acil bir şeyler yapması gerektiğini hatırlatıyor olması gerekliydi.

Ilgın, yanlarına gelen bir zombinin de kafasını gövdesinden ayırdıktan sonra, Didem'in elini sıkı sıkı tuttu ve benzin istasyonunun marketine hızlıca dalıp kapıyı kapattı ve arkasını kapıya dayayarak, ayaklarından destek alıp itmeye başladı. Kapıyı kilitlemelilerdi. 

- Didem, ne yapmamız ger...

o sırada kapı zorlanmaya başlamış, kapıya dayanan zombiler kapıya vurunca Ilgın bir an yerinden oynamış, hızlıca daha kuvvetli iterek devam etmişti:

- Didem, anahtar nerede?

- Ay bilmiyorum, Allah kahretsin bilmiyoruum!!

- Şimdi şapa oturduk işte!

***

- Taner, Didem ve Ilgın orada mahsur kaldı, onlara yardım etmeliyiz. Ama nasıl?

Gökalp ve Taner, kilitledikleri cam kapının ardından dışarıyı gözlüyorlardı. Onların bulunduğu binanın kapısında birkaç tane zombi dışında kimse yoktu, daha çok marketin kapısını yöneliyorlardı, çünkü çığlıklardan ve kaçıştan gözlerine onları kestirmişlerdi, burayla ilgilenen pek yoktu.

- Gökalp bir planım var!

- Dinliyorum!

- Şimdi, o kızın verdiği çantayı al, bende Jandarma Karakolundan arakladığımız silah çantalarını alayım. Nasıl olsa yükseltimiz var, her tarafta cam pencere, boydan boya... Cam kırıp...

- Anladım anladım. Koş, koş, koş!!

Gökalp yerdeki çantayı aldı ve sonra kapının yan tarafındaki camlardan birini Jandarma Karakolundan buldukları silahların bulunduğu çantadan bir tane uzun namlulu silahın arkası ile camı tek vuruşta indirdi, kapıdaki zombiler bunu duyunca yan tarafa doğru ilerlerdi fakat demir merdiven direklerinden dolayı ilerleyemiyorlardı, zaten kırdıkları camın aşağısı boşluktu, epey bir yükselti vardı, zombilerin içeri doluşması biraz zordu. 

Taner de eline bir tane taramalı tüfek geçirip Gökalp'in yanına geçti.

Gökalp, çok korkuyordu ve endişeliydi. Çünkü zombiler hınca hınç, birbirlerini ite ite, karşıda yan taraftaki benzin istasyonu marketinin kapısına hücum ediyorlardı. Onlara bir şey olmasına izin vermemeliydi, veremezdi... Hele Didem'e?

O esnada Taner'in de, Gökalp'in de korktukları başına gelmiş, marketin kapısının kırılmış, içeriye zombiler girmeye başlamıştı. Gökalp, bir anda şoke olmuş, gözleri korku ve şaşkınlıktan dolu dolu olmuş, yüzü hissiz hissiz ve mimiksiz bir halde iki-üç saniye yerinde bir şey yapamadan kaldı...

Taner, zombilerin üzerine sinirle ve yüzü kıpkırmızı olmuş bir şekilde dışarıya haykırarak yüksek sesle bağırmasının ardından kendini toparlayıp, silahını hemen ayarlayıp o da seri bir şekilde ateş etmeye başlamıştı.

Taner:

- Oraya değiil laan, buraya geleceksiniz! Burayaa!! O.ospulaarr!!

Kafalarına nişan almaya gayret ederek, ateş ediyorlar, isabet ettiremediklerini de delik deşik edip, tek parça bırakmamaya çalışıyorlardı. Ortalık kan gölüne dönmüştü, Zombilerin çoğunu markete girmeden haklamışlardı fakat ne yazık ki birkaç tanesi içeriye girmeyi başarmıştı. Gökalp ve Taner, bağıra bağıra ateş ediyor, onlara bir şey olup olmadığını deli gibi merak ediyorlardı, bir an önce şu lanet yerden birlikte kaçıp kurtulabilecekler miydi? 

Silah seslerinden dolayı bir kısım da binaya yöneliyordu,  sıkıştıkları şu binadan çıkmak için o kadar can atıyorlardı ki, ya onların başına bir şey gelmişse? Taner'in hayatında ilk kez, karanlıkta yanan kandili olmuştu Didem, ya sönerse? Karanlıkta kalacaktı gene... Eski hayatından belki daha da beter olacaktı...


YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin