Şarkıyı açacağınız yeri belirttim, iyi okumalar...
Herkes arka bahçeyi dolanıp binaya girip kapıları kapatmış, ilk saatler korkuyla, ardından yavaş yavaş sakinleşerek içeride beklemişlerdi. Hiç biri içeride çıt bile çıkarmayıp, birbirleriyle bile konuşmadan bir kısmı ortadaki sıralara oturmuş, bir kısmı merdivenlere ve duvarlara büzülüp sessizce beklemeye almıştı kendini. Yaklaşık üç saat geçtikten sonra Zafer sessiz sedasız yavaşça kapıyı açıp dışarıya çıkmış, duvarların ardından kimse olup olmadığını kontrol etmiş, sonuç olarak birkaç tane okulun duvarlarına yapışıp hırıltılar çıkaran zombilerden başka yoğun bir zombi kalabalığı görmemişti. Zaman geçtikçe zombilerin ilgileri başka yöne çekildiğinden okulun önündeki kalabalık dağılmıştı. Zafer, içeriye geçip tehlikenin geçmiş olduğu haberini çaresizce bekleyen insanlara verince herkesin içini rahatlatmıştı.
- Tehlike geçti, rahat olabilirsiniz.
Herkes derin bir "oh" çekmişti. Ardından ekledi.
- Yine de bugün buradan çıkmayalım, her ne kadar gitmiş olsalar da sesi duyanlar buraya yaklaşmıştır ve yakınlardadır. O yüzden en azından bugün kimse binadan çıkmasın, tekrar ilgi odağı olma ihtimaline karşı!
Kızı ile merdivene oturmuş olan Akif Hoca, onu desteklercesine:
- En doğrusu da bu... Dediği gibi, herkes burada kalsın. Ertesi gün bakarız duruma, Allah kerim...
Hatırı sayılan bir şahsiyetten duydukları için sorgulayacaklarsa da artık tamamen Akif Hoca dediği için gözü kapalı uyacaklardı. Perihan Hanım, Akif Hoca ve Seçil'in ortasından geçip yukarıya çıktı, ardından Serpil, Aynur Hanım ve Yiğit.
Aşağıda Gökalp, Taner, Seçil, Akif Hoca, Yılmaz Bey ve Gülşah kalmıştı. Seçil'in küçük oğlu Cankut başından beri binadan çıkmamıştı.
Akif Hoca, merdivenden kalktı ve Yılmaz Bey ile Gülşah'ın oturduğu ortada birleştirdikleri masaları işaret ederek:
- Hepiniz gelin, şöyle oturun karşıma.
Seçil, kucağına oturttuğu oğlunun kulağına fısıldadı:
- Oğlum hadi sen git bakalım Aynur teyzenlerin yanında da biraz Serpil ablanla oynarsın. Hadi canım.
Cankut, cevap vermeyip annesinin dediğini yaparak yukarıya çıktı.
Akif Hoca, o oğlunu yukarıya gönderirken çoktan masaya oturmuş, diğerlerini de etrafında toplamıştı. Seçil, kalkarak babasının yanına geldi, babası kayarak oturması için yer açtı ve oturdu.
Akif Hoca, konuşmaya başladı:
- Çocuklar, hepimize geçmiş olsun ama bilmemiz gereken bir şey var. Hepimiz burada birbirini seviyor birbirine kıymet veriyor. Bu konuda hem fikir miyiz?
Akif Hocanın karşısındaki Yılmaz Bey:
- Gayet tabii bey baba. Gayet tabii.
- Heh, o zaman gençler; hiçbirimiz sadece kendi canını düşünmeyecek! Eğer öyle olursa kopar gideriz bir yerden sonra. Bizim kültürümüzde dostunu sırtından vurmak yoktur. Sadece kendini düşünüp adam harcamak da yoktur... O yüzden, çözülmeyecek, birlikte, birbirimize tutunarak yaşayacağız... Ta ki emri hak vuku bulana kadar. Bu konuda herkesten söz vermesini bekliyorum. Herkes elini vicdanına koyarak yemin etsin!
Akif Hoca, sert görünüşlü bir insan olmasına rağmen içi çok iyi bir insan, çok baba bir insandı. Ses tonu o kadar etkileyiciydi ki, sanki o konuştuğu zaman tecrübenin ve gerçeklerin kendisi konuşuyor, karşısındakinin ona karşı derin bir saygı duymasına neden oluyordu. Yanında oturanlar da aynıydı, onlar da Akif Hocanın sözlerinden etkilenmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞAYAN SON ÖLÜLER "Zombi"
AventureRutin işlerinizle meşgulsünüz, hayat dışarıda her zaman ki gibi akıp gidiyor. Mezun oldunuz, bir iş bulmak, bir aile kurmak hedefiniz. Bir gün hayatlar alt üst olup, her şey tersine dönse, ölülerin her gün dirileri de kendine kattığı bir dünyada bul...