31. BÖLÜM > OKEY

82 6 0
                                    


1 AY SONRA
Kış kendini artık fazla fazla belli ediyordu. Dışarı da öyle bir soğuk vardı ki dışarı çıkarken 2 kere düşünüyorduk.

Uyanır uyanmaz aşağı indim. Gökşen gideli 1 ay olmasına rağmen yokluğuna alışamıyordum. O yokken ev çok sıkıcıydı. Telefonumu açıp Gökşen'i aradım.

"Alo ?"

Gökşen "1 saniye Görkem." dedi ve kapı kapanma sesi geldi. Sanırım odasına çıkmıştı.

"Hah söyle şimdi." "Dışarıdaysan yanına gelecektim." "Ne dışarı çıkması ? Bahçeye bile çıkartmıyorlar." "Oha artık." "Ben burada yaşamaya tahammül edemiyorum. Bu ev çok sıkıcı. Gün içinde istediğim gibi odama bile çıkamıyorum. İlla izin almam gerekiyormuş da bilmem neymiş.." "Ciddi misin ?" "Tabi sen evde yalnızsın. Partiler falan." "Saçmalama. Bir şey dicem ama çok da şey yapma yani  ?" "He söyle." "Ev sensiz çok sıkıcı. Hemde baya çok." "Demek özledin beni ?" derken dalga geçiyordu. "Belki biraz." "Eğer teyzemin oğlunu seviyorsan gelip onu bu mahpustan kurtarırsın. Şimdi ben çıkacağım desem yarım saat laf ederler." "1 saate oradayım." Telefonu kapatır kapatmaz odama çıktım. Hızla giyinip mutfağa indim ve bir şeyler atıştırıp evden çıktım. 1 aydır sürekli bu eve gidiyordum. Yoksa Gökşen her haftasonu kafasına göre dışarı çıkamıyordu. Tabi beni tanıdıkları için pek karşı çıkmıyorlardı. Aslında peki gönüllü de değillerdi de neyse. Zile basıp kapının açılmasını bekledim. 1 aydır olduğu gibi gene aynı kız kapıyı açmıştı. "Hoşgeldiniz. Ben hemen Gökşen beye haber veriyorum." Gülümseyerek "Teşekkürler." dedim. Gökşen de gelince Doruk'un çalıştığı kafeye ilerledik. Son zamanlarda sürekli çalışıyordu. Aslında üzülüyordum. Yani bu kadar gençken , dışarı gezip hayatını yaşayabilecekken o çalışmak zorundaydı. Ben kafeye girerken Gökşen dışarı da durup sigara içeceğini söyledi. Evet Gökşen uzun süredir sigara içiyormuş. Ve Doruk da. Bunu taa 1 ay önce piknikte öğrenmiştim. Bunu öğrendiğim de öyle çok şaşırmıştım ki. Gökşen'in içtiğini hiç görmemiştim. Hiç sigara da kokmamıştı. Meğer teneffüslerde içiyorlarmış. Zaten içse de tam olarak bağımlı değildi. Yani hergün muhakkak içiyordu ama sürekli sürekli içmiyordu.Doruk ise keyif için içiyordu. Kafeye girip Doruk'u sordum. 2-3 dakika sonra karşımdaydı. "Merhaba." dediğimde "Merhaba." dedi. Prensip olarak iş yerinde katiyen sarılmıyordu. "Biz Gökşen ile dışarı çıktık da hem haber vermek , hem de seni görmek için geldim." "İyi yapmışsın ama ben fazla konuşamam. Siparişler bekliyor." "Tamam. Görüşürüz." "Gece ararım." Kafamı sallayıp geri Gökşen'in yanına döndüm. "Berkeler'i aradım çiftli okey oynayacağız. Takip et beni." Peşinden yürüyerek geçirdiğimiz 15 dakika sonra hoş bir kafede durduk. Duvarlar ahşaptı ve kullanılan mobilyaların da ahşap görünümlüydü. Biraz büyük bir yer olduğu için 4 köşeye doğru soba koymuşlardı. Kısacası ben çok beğenmiştim. Dışarıdan geldiğimiz için üşüdüğümden koşarak sobanın başına geçtim. Gökşen de hemen sobanın yanında ki masaya oturdu. 10 dakika geçmeden Merveler de gelmişti ve hemen okeye başladık. Sarı 3 geldiğinde bitecektim ama kaç turdur gelmiyordu. Gökşen'e kaş göz yaparak anlatmaya çalışsamda anlamıyordu. Hatta bana "Mal mal hareketler yapıyorsun." diyordu. Merve bitince küfrederek taşları devirdim. Berke de lavaboya gidince telefonumu alıp Gökşen'e mesaj attım. Gönderilen : Gökşen "2 kaşımı kaldırırsam 2 taş kalmış. 1'ini kaldırırsam tek. Ona göre oyna !!!" Gökşen telefona ciddi ciddi bakıp bir şeyler yazdı ve telefonu cebine attı. Gönderen : Gökşen "Tamam ya. Bende bu mal napıyo diyodum" Telefondan kafamı kaldırınca Gökşen ile gözgöze geldik. Dil çıkarıp taşları dizmeye başladım. Berke de gelince oyuna tekrar başladık. Baya uzun süre oynadıktan sonra ikimizde eşit kalmıştık. Bu el kim biterse o kazanacaktı. Çok heyecanlı ve rekabetli geçen bir oyunun sonunda Merve-Berke çifti kazanmıştı. Neyse ki hesabına oynamıştık. Biraz sohbet ettikten sonra toplanıp ayağa kalktık. Ben Gökşen ile hesap ödemeye giderken Gökşen kolunu önüme koydu. "Gelmene gerek yok. Ben öderim." deyince itiraz ettim. "Olmaz. Öyle anlaşmadık." "Tamam o zaman. 10 tl ver yeter." "Olmaz." "Uzatma." Öyle bir baktı ki daha fazla bir şey diyemedim. Merveler'in yanına dönerken telefonum çaldı. Babam arıyor... Aslında isim-soyisim olarak kayıtlıydı ama annem görünce değiştirmiştim. Açıp açmamak konusunda ikilem yaşıyordum. Sonra açmadığımı anneme söyleyeceği ve anneminde üzüleceğini düşündüm. "Alo ?" "Görkem , nasılsın kızım ?" "İyiyim. Sen ?" Ne kadar kısa kesersem o kadar iyiydi. "Bende iyiyim. Nerdesin ? Gökşen de yanındaysa gelin bana." "Yok biz arkadaşlarla oturuyoruz. Şimdi ayrılırsak ayıp olur." "Seninle konuşmamız lazım." Gene o emir veren ses tonu. İstemeyerek "Tamam." dedim ve bir şey demesine izin vermeden yüzüne kapattım. Sonra da Mervelerle vedalaşıp Gökşen ile babamın evine gittik. İsteksiz olduğumu fazla fazla belli eden bir yüz ifadesi takınıp zile bastım. İlk defa kapıyı kendisi açtı. İçeri girip oturduk. "Ee nasılsınız gençler ?" diye bir şeyler zırvaladı ama dinlemedim. O sırada Doruk'dan mesaj geldi. Gönderen : Doruk "Yenilmişsiniz :D" Gülümserken cevap yazdım. Gönderilen : Doruk "Gökşen düzgün oynayamıyor ki :D" Kafamı kaldırınca babamla gözgöze geldik. "Seni böyle gülümseten kim ?" derken kuşkuyla bana bakıyordu. Bana karışamazdı ama sevgili olaylarına pek de sıcak bakmıyordu. "Arkadaşım." dediğimde pek de inanmamıştı. "O arkadaşınla tanışmak isterim." Gözlerimi devirip tekrar telefonuma döndüm. 1 yeni mesaj. Gönderen : Herşeyimmm "Nerdesiniz şimdi ? Dışarıda mısınız hala ?" Babam TEKRAR konuşunca mesaja cevap veremedim. "Görkem telefonunu bırakır mısın ?" O rica kelimesi gibi olsa da bir emirdi. "Evet ?" diyerek devam etmesini bekledim. "Görkem bildiğin gibi benim bir ilişkim var ve gayet iyi gidiyor." "Baba ben sizin ilişkinizin detaylarını bilmek istemiyorum. Mümkünse ilişkinizi bile bilmek istemiyorum." "Saygılı ol. Lafımı bölme." Bu ses tonundan da , emir vermesinden de bıkmıştım. Sanki mükemmel bir babaymış gibi bir de beni mükemmel yetiştirmeye çalışıyordu. "Biz evlenmeye karar verdik. Resmi bir tören olacak ama ondan önce hepbirlikte bir yemek yiyeceğiz." "Bana fikrimi sordun mu ? Sizinle yemek yemek istemiyorum." Ortam gerilmişti ve Gökşen de farkındaydı. Onun yanında tartışma taraftarı değildim ama yabancı da değildi. "Evet sana fikrini sormadım. Gününü , saatini haber veririm. Gelmek zorundasın." "Sen kimsin ki bana emir veriyorsun ?" "Ben senin babanım !" Ayağa kalkmıştı ve iyice sinirlenmişti. O ayağa kalkınca Gökşen de kalktı. Onlar kalkınca bende kalktım. "Ne babası ya ? Bir gün arayıp sordun mu nasılsın diye ? Bir gün ilgilendin mi ? Hiç umrunda oldum mu ? Ulan sen bana içinden gelerek kızım bile demedin ! Bir kere olsun gerçek bir baba olamadın ! Şimdi karşıma geçip bana Baba rolü yapma !" Son sözlerimi de bağırarak ve gözyaşları içinde söyledim. Üzgün değildim. Ben bu gerçekleri yıllar öncesinde kabullenmiştim. Şu an ağlamamın tek nedeni çok sinirlenmemdi. Koltukta ki ceketimi ve telefonumu alıp kapıya ilerledim. Arkamdan "Görkem ! Dur !" diye seslendi ama hiç durmadan evden çıktım. Yürürken telefonumu çıkarıp Doruk'u aradım. "Doruk nerdesin ?" Hala biraz ağladığım için sesim bok gibi çıkmıştı. "Görkem noldu sana ?" Boşuna endişelenmişti. "İyiyim ben. Sen nerdesin ?" "Kafeden çıkacağım 10 dakikaya." "Buluşalım mı ? Lütfen." Sesim lütfen derken çok çaresiz çıkmıştı. Şu an hiç bir şey anlatmadan ona ihtiyacım vardı. "Tamam. Kafeye gel." Hızlı adımlarla yürüyüp kafeye vardım. Doruk kapının önünde bekliyordu. Beni görünce yüzünde endişe kendini iyice belli etmişti. Koşarak boynuna kollarımı doladım ve daha çok ağlamaya başladım. "Noldu ?" Sesi çok şefkatli ve yumuşaktı. Kollarımı çekip elinden tuttum ve kaldırıma oturdum. O da hemen yanıma oturdu ve kafamı göğsüne yasladı. O an ki huzurla tüm sinirimi unutmuştum. Ağlamayı kesip anın tadını çıkardım. Biraz öyle oturduktan sonra elimle göz yaşlarımı silerken "Senin işin yok de mi ? Yani Kafeden beklemiyorlar ?" dedim. "Hayır. İşim bitmişti zaten." deyip kafamı göğsünden kaldırdı. "Anlatmak ister misin ?" "Hayır. Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum." "Tamam. Yürüyelim mi ?" "Olur." Ayağa kalkınca elimden tuttu. Daha önce hiç elimi tutmamıştı. Genel de kolunu omzuma atardı ve bu benim hoşuma giderdi. Ya da hiç temas olmadan yanyana yürürdük. Şimdi elimi tuttuğu için garip gelmişti. Gülerek "Elimi tutmana alışık değilim." dedim. "Rahatsız oluyorsan-" "Hayır. Böyle güzel." - - - - - Tekrar sınavlar başladığı için okula sürünerek gidiyordum. Evden çıktığımda kar yağdığını farkettim. Yağıyordu ama çok azdı. Birikmez diye pek takmadan servise bindim ve uyudum. "Görkem kalk !" Merve'nin heyecanlı sesiyle uykuma veda ettim. "Bak !" Camdan dışarı bakıp gözlerimi kırptım. Heryer bembeyazdı. Birikmez dediğim kar baya birikmişti. Servisten iner inmez kar alıp Merve'nin kafasına fırlattım. "Bozdun saçımı yaa !" Merve bana çemkirirken sırtımda hissettiğim sert çarpmayla acıyla inledim ve arkaya döndüm. Arkama dönmemle 3  sapı karşımda gördüm. Berke , Doruk ve Gökşen ellerinde kar toplarıyla sinsi sinsi gülüyorlardı. Ben "Hayır. Sakın !" derken Gökşen bir elinde ki topu bana diğerini Merve'ye attı. Kolumla yüzümü kapatıp yerden kar aldım ve onlara atmaya çalıştım ama 3 kişi olduklarından ve hiç durmaksızın kar attıklarından elimi yüzümden çekemiyordum. Bu yüzden de önümü göremiyordum. Koşarak okula vardım ve binanın içine girdim. Tabi girene kadar heryerim kar olmuştu. 1-2 saniyeliğine dışarı çıkıp üzerimde karı temizledim ve sınıfa çıkıp dersin başlamasını bekledim. 2. dersin bitmesine 3 dakika vardı. İlk teneffüs öğretmen ders anlatmaya devam ettiği için sınıfta kalmaya mecbur kalmıştık. Zil çalar çalmaz herkes kendini dışarı atmıştı. Merve ile birlikte direk aşağı inip kar topu hazırladık. Doruk'un kafasını merdivende görünce "Doruk !" diye seslenip el salladım. Doruk en önde gülerek gelirken Berke'yle Gökşen biraz daha arkadaydı. "Selam !" deyip Doruk'a sarıldım. Ve ilk atış başarılı ! Merve seri bir şekilde 3'ünü de kafasından vurdu. Sonra da bizim sınıftan topladığımız arkadaşlarımız 3'üne de kar atmaya başladı. İşte intikam böyle alınır ! "Kızlar sağ olun. Var olun." deyince kar atmayı kesip dağıldılar. 3'ü de ne olduğunu şaşırmıştı ve kendilerinde değillerdi. Biz Merve ile anırarak gülerken gene sırtımdan darbe aldım. Dönünce göreceğimi düşünmediğim tek kişi Oğuz'du ve şu an tam karşımdaydı. 1 aydır doğru düzgün konuşmamıştık. Hatta neredeyse hiç. İkimizde Doruk yüzünden birbirimize pek yaklaşmıyorduk. Ellerini masumca kaldırıp "Erkek dayanışması." dediğinde Gökşen "Kardeşim benim ! Doruk , Berke saldırın !" deyip kar atmaya başladı. Doruk sanki Oğuz değil de başkası yardım etmiş gibi bir tavırla -ki eğlendiği fazlasıyla belli oluyordu- kar atmaya başladı. Bende durumun keyfini çıkarıp savaşa katıldım ama zil çaldığı için içeri girmek zorunda kalmıştık. Sonra ki teneffüs de öğretmenler uyarıp kesin bir dille kar oynamayı yasaklamıştı. Neymiş camlar hep kar olmuş falan filan ! Ulan yılda 1 kere kar yağıyor. Bırakın bokunu çıkarana kadar oynayalım. Uyarı bitince sınıftan hızlıca çıkıp Doruk'un sınıfına gittim ve birlikte bahçeye çıktık. Sessizce yürürken ders boyunca düşündüğüm soruyu ona yönelttim. "Artık Oğuz ile daha iyi anlaşıyorsun sanırım ?" Gözlerini yere sabitleyip cevap vermeden 1-2 adım attı ve durup bana döndü. "Oğuz iyi biri." deyip tekrar yürümeye başladı. "Ama onunla arkadaş olamayız Görkem." Söyledikleri çelişiyordu. İyi biriyse neden onunla arkadaş olamıyordu. "İyi biri olduğunu söyledin. Sadece ilk gün yaşanan saçma sapan bir olayı bu kadar büyütmemelisiniz." dediğimde sıkıntılı bir nefes aldı. "Yaşananları tamamını bilmiyorsun." "Bilmediğim bir şey varsa anlat." Sadece bir çarpışma olamazdı. Öyle olsa Doruk'un olayı bu denli uzatacağını sanmıyordum. Önüne geçip durmasını sağlayınca "Doruk ?" deyip cevap vermesini bekledim. Yanımdan geçip yürümeye devam etti. "Anlatmak istemiyorum Görkem. Lütfen bu konuyu uzatma." "Böyle söyleyerek kurtulamazsın Doruk. Bana anlatmanı istiyorum." Kaçamak cevaplar vermesi ve gözlerini kaçırması sinirimi bozmuştu. Ona güveniyordum. Eğer güvenmesem şu an birlikte olmazdık zaten ama bu yaptıkları sadece güvenimi zedeliyordu. Yalan söylüyor gibi bir hali vardı ve asla yalana tahammül edemezdim. Ona olan güvenimi kaybetmek istemiyordum. Tekrar Doruk'a seslenip "Sana olan güvenimi sarsıyorsun." dedim. Durup acıyla gözlerime baktı. "Bu kadar kolay sarsıldığına göre hiç sağlam olmamış olmalı ?" derken mavi gözleri kırılmış gibi bana bakıyordu. Şu an o kadar çaresiz ve masum duruyordu ki... "Öyle demek istemedigimi biliyorsun." "Bu konuşmayı yaptığımıza göre öyle demek istemişsin." Yüzünde ki çaresizlik kaybolup yerini güçlü bir ifadeye bıraktı. Gözleri hiç bir duygu olmaksızın bana odaklanmıştı. "Doruk sana güveniyorum. Güvenmesem yanında olmazdım. Tek istediğim o gün ne olduğunu öğrenmek. O gün Oğuz'un anlattıklarından daha fazlası olduğunun farkındayım. Bana yalan söylemeni , bu konuyu böylece kapatmanı istemiyorum." Yüzüne bakıp tepki vermesini bekledim. "Şu dünyada en çok nefret ettiğim şey yalan ve sende bana yalan söylersen kime güvenirim ?" Aramızda ki mesafeyi kapatıp elini yanağıma koydu ama gözüme bakmıyordu. "Sana yalan söylemiyorum. Sadece o gün yaşanların o gün de kalmasını istiyorum." "Sadece bir çarpışma." "O gün küfür etti. Annemin ve babamın durumunu biliyorsun. Onun bilmeden söyledikleri her zaman benim taşımam gereken yükler. Nereye gidersem peşimden gelen ve hiç bir zaman silinmeyecek şeyler." Bu konudan rahatsız olduğu belliydi ve uzatmak istemedim. Sonuçta istediğim cevabı almıştım. Yani Doruk'un Oğuz'a bu kadar uzak durmasının nedeni. Kısaca sarılıp "Bir daha bu konuyu açmayacağım." dedim ve geri çekildim.

YERYÜZÜ GÖKYÜZÜ'NE AŞIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin