Sehun, oturduğu yerde donmuş bir şekilde camı izliyordu. Uçağın kalktığını duyduğundan beri sanki hareketleri sınırlandırılmış gibi hissediyordu.
Etraftaki insanların yardımıyla buraya oturduğundan beri kıpırdamamıştı.
"Bir sorununuz mu var?"
Sehun, duyduğu çocuksu ses tonuyla bunun küçük bir ufaklık olduğunu fark etti.
"Hey! Tanrım...çok affedersiniz. Sağır mısınız yoksa dilsiz mi?"
"Dilsiz olsam sorunu cevaplayamam...Sağır olsam seni duyamadığım için yine sorunu cevaplayamam biliyorsun değil mi?" Sehun hala aynı yere bakarken konuştu.
"Hala sorununuzun ne olduğunu söylemediniz." Sehun başını yana çevirip yanındaki çok bilmiş ufaklığa baktı.
"Senin gibi ufak birini kaybettim."
"Çocuğunuzu kaybettiğiseniz anons yapmalısınız."
Sehun, ufaklığın cevabına buruk bir şekilde gülümsedi.
"Uçağı kalkalı on dakika oldu. Sence anons yapsam geri gelir mi? Beni affeder mi? Tekrardan eskisi gibi o küçük bedeni kollarım arasında olur mu?" Sehun konuştukça boğazındaki yumruk hissi artıyordu. En nefret ettiği his...
"Babasısınız tabiki de affedecek." Kız umursamazca konuşup omzunu silkti.
"Beni yanlış anladın ufaklık. O on dokuz yaşında ve benim sevgilim."
"Sevgilimdi demeliydin. Baksana gitmiş."
Sehun, çocuğa hayretle baktı. O bile gerçekleri yüzüne vuruyordu. Sehun önüne dönüp başını eğdi. Onsuz fazla boş hissediyordu. Önceden o yokken nasıl yaşadığını düşünüyordu. Sanki şuan tamamen ona bağlanmış gibiydi.
"Cidden siz büyükler çok aptalsınız. Hemen bir bilet alıp arkasından gitsene. Yoksa bir bilet alamayacak kadar paragöz müsün?" Çocuk homurdanarak konuştuğunda Sehun hızla başını kaldırdı. Bu ufaklık neden ondan daha zekiydi?!
"Hey! Doğru söylüyorsun."
"Tabiki de doğru söylüyorum!" Küçük kız saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp otuz iki dişini sunarak gülümsedi.
"B-Benim gitmem gerek." Sehun heyecanla ayağa kalktı.
"Evet burada oyalanman bile bir hataydı."
Sehun eğilip küçük kızın yanağını öptü.
"Teşekkürler prenses."
"Tanrım... Bu nasıl bir devir? Genç bir kızın yanağından izinsizce öpüyor. Terbiyesiz!" Kız yanağını silip annesinin yanına koştuğunda Sehun tebessüm etti.
Şimdi kendi prensesini bulmaya gitmeliydi...
Sehun, bulduğu taksiye binip sabırsızca bacağını salladı. Evdeki pasaport ve gerekli eşyalar için ilk önce eve uğramalıydı.
*
Sehun, parayı uzatıp eve doğru koşturdu. Heyecandan zile bile basmayıp kapıyı yumruklamaya başladı. Fazla Luhan'sız kalmıştı. Bir an önce küçük geyiğine kavuşmalıydı.
Hizmetçi kapıyı açtığı sıra ikişer adımlarla merdivenden çıktı. Çekmeceyi açıp hızlıca pasaportunu bulmak için karıştırdı. Kare şeklinde beyaz bir kart bulunca tek kaşını kaldırdı ve eline alıp arkasına baktı. Sehun yutkundu ve sızlayan kalbi yüzünden sırtını duvara dayadı. Dayanmak için dişlerini sıkıyordu.
Ofisinde çalışırken Luhan arkadan tek kolunu Sehun'un boynuna dolamış kameraya bakarak gülümsüyordu. Sehun hala ciddi bir şekilde dosyalarla ilgileniyordu.
Böyle olacağını bilse o lanet işleri boş verip bütün gün gözünü bile kırpmadan Luhan'ı izlerdi. Resmin beyaz kısmına yazılmış nota baktı ve sırtını duvara sürterek yavaşça aşağı doğru süzüldü.
'Bana kızgın mısın? Bir veda bile etmedim öyle değil mi? Üzgünüm ama ben daha fazla bu şekilde devam edemezdim Sehun...Ben seni düşünürken başka birinin yatağında olmanı kaldıramadım. Artık bu başladığımız oyunu bitirmeliydik. Bay Oh, umarım sizi onaylar ve sorunsuz bir şekilde kaldığınız yerden devam edersiniz. Ah! Sanırım burada kesmeliyim çünkü yazıyla resmi mahvetmek istemem. Kendine iyi bak Sehun-ah.'
Sehun gözlerini bile kırpmadığı halde göz pınarlarından akan yaşlarla birlikte istemsizce hıçkırdı. Oh Sehun ona bu kadar bağlandığını bile bilmiyordu. Neden şuan nefes alamıyormuş gibi hissediyordu? Neden kaybetmeden önce değerini anlayamamıştı?
Sehun kafasını arkaya atıp duvara yasladı ve gözlerini yumup kendini sakinleştirmeye çalıştı.
Yan odadan ses mi geliyordu? Sehun kaşlarını çatarak doğruldu. Kim Luhan'ın odasına girmeye cüret edebilmişti?!
Luhan'ın odasına ilerleyip elini kapı koluna attığında titrediğini hissetti. Bir kaç saat önce buraya Luhan'ın olduğunu düşünerek girmişti...
"Hangi cesaret ile bu odaya girebi-" Sehun odaya girip arkası dönük olan siluete baktı.
Güzel iyice sıyırmıştı...Karşısındakini Luhan'a benzetmesi. Karşısındaki önünü ona döndüğünde Sehun burukça gülümsedi.
"Halüsinasyon görmeye başlamam şizofrenliğin ilk adımı her halde."
"Ne saçmalıyorsun?"
"Sus sakın bana kendini gerçek olduğunu kanıtlamaya çalışma." Sehun yavaşça halüsinasyon Luhan'a (!) doğru yürüdü.
"Çünkü senin varlığına inandığımda sana sıkıca sarılmak isteyeceğim. Sen ise yok olup gideceksin...Tıpkı benim de yok olacağım gibi." Sehun elini kaldırdı ve Luhan'ın yanağına yaklaştırdı ama dokunmadı.
"Luhan, geri gel bebeğim. Pişmanım görmüyor musun? Beni sensiz bırakma. Bağır, çağır, vur, kır! Ama gitme Luhan."
Sehun'un görüş alanı dolan gözleri yüzünden tekrardan bulanıklaştı. Luhan gülümsediği sıra Sehun burukça gülümsedi.
"Bu görüntüyü ne kadar özledim biliyor musun? Lanet olsun sana sarılmak istiyorum! Gitmenden korkuyorum..."
"Öyleyse sorun yok sarılabilirsin. Çünkü insanlar yok olmaz Sehun-ah." Luhan kollarını açarak gülümsedi.
•
Hayır tabiki de bilerek burada kesmedim (!)
Ayy angst değil ama böyle duygusal şeyler yazmakta çok zorlanıyorum.
Umarım saçmalamamışımdır jdjskakw
-BuingBuing.