Davet

48 8 10
                                    

Kapının önünde, yine o hayranı olduğum arabasıyla bekliyordu bizi Yiğit. Birisiyle konuştuğunu sonradan anladım. Bizim kendine doğru yaklaştığımızı görünce, telefon görüşmesini sonlandırdı. Ve bizden tarafa gülümseyerek. Başımın dönmesine sebep oldu.

-Ooo gözümüz yollarda kaldı. Kök salmaya başlamış , artık ne zaman sulanırım diye bekliyodum ben de.

Hiç bekler miyim hemen savunmaya geçtim.

-Yok yaa. Sen hiç bekleten kız görmemişin. Senin söylediğin saatten on dakika önce indik farkındaysan.

Kolunu kaldırıp saatine bakmasıyla, gülümsemesi bir oluyor. Şaşkın bir yüz ifadesiyle.

-O zaman bana öyle gelmiş. Ne yapalım, senin yüzünü görmeye hasret kalınca, dakikalar bile uzun geliyor.

Bunları utanmam için yaptığını biliyorum. Ama utanmamak elimde değil , hemen kabuğuna çekilen kaplunbağa gibi , yerdeki asfaltın içine girecekmiş gibi inceliyorum onu. Bir yandan da yürüyorum arabaya doğru. Allah' tan Kader var yanımda. Hemen bu havayı dağıtmak için atılıyor meraklı hâliyle:

-Eee ,nereye götürüyorsun bizi Yiğit.

-Rüzgarın götürdüğü yere.
Diyerek espiri yapmaya kararlı gözüküyor.
Sonra devam ediyor sözlerine

-Süpriz ya. Gidince görürsünüz nasıl olsa. Küçük bir sır vereyim size, orası benim en çok huzur bulduğum yer.

İkimiz de bu kadar bilgiyle yetiniyoruz yol boyunca. Daha önce hiç görmediğim yerlerden geçiyoruz. Gerçi ben bu şehire dair bana yaşattıklarından başka ne biliyorum ki. Çok geçmeden ağaçlarla örülmüş bir yola ulaşıyoruz. Biraz daha gidince harika bir sahil karşılıyor bizi. Sahilin hemen yakınında da kulube tarzında , ağaçların içine saklanmış gibi gözüken küçük ,ahşap bir evin var. Arabayı ahşap evin önünde durduruyoruz.

-İşte burası benim 'huzur mâlikanem'. Daraldığımda bi bakmışım burada buluyorum kendimi. Hadi gelin. Yakından görünce siz de bana hak vereceksiniz.
diyerek huzur mâlikanesinin tanıtımını yapıyor bize.

Çabucak iniyoruz arabadan. Kapıyı açmamla Yiğite hak vermeye başlıyorum bile. Ağaç kokusuyla, deniz kokusunun birbiri içinde harmanlandığı tertemiz bir havası var buranın. Yiğit'in arkasından biz de takip ediyoruz onu. Evin önüne kadar gelince, dönüp bize bakıyor. Elleri kot pantolonun cebinde, mutlu bir şekilde konuşmasına başlıyor.

-Bu sadece dağın görünen yüzü. Bir de içeriye bakın. Hepsi benim seçimim baştan söyleyeyim. Eleştirilere açığım.

Arkasını dönüp kapının kilitini açıyor ve bizi eliyle içeriye davet ediyor. Bu arada beni aniden bir heyecan basıyor. İlk kez ona ait olan bir yerde nefes alıp, onun eşyalarına dokunacağım. Arabayı saymassak tabi. Hem bu evdeki her şey sonuçta onun imzasını taşıyor.
Yüreğimin çarpıntısına hakim olmaya çalışarak adımlıyorum içeriye doğru.
Ferah , kocaman bir giriş karşılıyor bizi. Sağdaki ilk kapı mutfak olmalı.
Karşımıza açılan yer ise misafir odası. Solda ise banyo, ve lavaboyla beraber iki kapı daha var. Sanırım biri kendinin odası diğeri hakkında ise bir fikrim yok. Sağdaki koridorda ise 3 oda daha var. Yalnız dikkatimi bir şey çekmiyor değil. Bu ev çok temiz ,üstelik beyazın hakimiyetinde olmasına rağmen. Duvarlar beyaz ve krem renginin birleştiği tuğla görünümünde. Yerler parlıyor resmen. Kader' in dürtmesiyle dalgınlığımın farkına varıp. Karşıdaki misafir odasına yürüyoruz. İki basamak merdivenden indikten sonra artık bu odanın sınırlarına girmiş oluyoruz. Burada çok rahat görünümünde, koyu yeşil ve beyaz deri koltuklar karşılıyor bizi. Beyaz olan ise geniş ve uzun. Tam yatmalık ,diye geçiriyorum aklımdan. Hemen sağda ise bir yemek masası. Onun arkasında gümüş varakla çerçevelenmiş , ince motifler taşıyan çok güzel bir ayna. Koltukların hemen karşısına kurulmuş dev bir televizyon. Duvarlarda ise belirli aralıklarla tablolar asılı.

Girdap ŞehirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin