Kırpılan kirpiklerimle beraber uyandım güne. Güneş ışıklarını salmış odama. İçimde dünden kalma mutluluk ve huzur var. Uykuya dalmadan önce kollarımın arasında olan peluş kuşu yerde görmemle, yavaşça eğilip alıyorum onu tekrar kollarıma. Sımsıkı sarılıp, günaydın öpücüğü konduruyorum kanatlarına. Yataktan doğrulup yanımdaki pencereyi, perdeyi açarak ortaya çıkarıyorum. Güneşli bir pazar sabahı var bugün. Bu güzel sabaha da şöyle güzelinden bir kahvaltı yakışır. Diye düşünerek hemen banyoda yüzümü yıkayıp, dolabımın karşısına geçiyorum. Rahatlığıyla ve görünüşüyle en sevdiğim kıyafetlerimi geçiriyorum üzerime. Saçlarımı da yukarıdan dağınık bir topuz yapıp aynada süzüyorum kendimi. Yiğitin beni öpmesi geliyor aklıma ve parmaklarımı alnımda buluyorum. Ardından tuhaf bir gülümseme beliyor yüzümde, sırıtmayla karışık. Onu ne kadar çok sevdiğimi bir kez daha hissediyorum en derinlerde. Kapıdan çıkıp , merdivenlere yöneliyorum ardından. Burnuma harika kokuların gelmesiyle anlıyorum geç kaldığımı. Kader çoktan hazırlamış kahvaltıyı. Arkasından yavaşça yaklaşıp öpüyorum yanağından. İlk önce şaşırsa da kocaman bir gülümsemeyle beraber
-Günaydın prenses. diyerek cevap veriyor bana.
-Günaydın bitanem. Ben de kahvaltı hazırlamak için inmiştim güya. Ama burada bana yapılacak bir iş kalmamış. Benim becerikli arkadaşım hâlletmiş her şeyi.
-Biraz öyle oldu ama sen biliyosun beni. Ben böyle şeyleri severim.
-Bilirim tabi. Peki sen biliyomusun? Benim senin gibi bir arkadaşımın olmasıyla kendimi ne kadar şanslı hissediğimi.
-Tabi şanslısın. Benim gibisi mumla arasan bulunmaz.
-O zaman sizin gibi biriyle bir an önce kahvaltı yapma şansını da bana lütfedermisiniz?
-İşte bunun için birazcık beklememiz gerek.
-Neden?
-Çünkü ekmeklerimiz gelmedi.
-O zaman ben hemen alıp geleyim.
-Yok, gerek yok. Şimdi getirirler.
-Kim getirir? Nasıl getirir? Farkındaysan burası apartman değil. Aylardan beri biz gidip alıyoruz ekmeği bakkaldan.
Kader kaşlarını yukarıya doğru kaldırarak başlıyor sözlerine :
- Hadi ya gerçekten mi ? Söylediğin iyi oldu. Kızım birileri gelecek anlasana . Bu kadar hazırlığı neden yaptım sence?
Kimin geleceğini çok geçmeden tahmin edebiliyorum. Kızgın bir ses tonuyla gidiyorum cümleme.
-Kader daha dün beraber değilmiydik neden çağırdın şimdi.
-Şimdi çağırmadım ki. Dünden anlaşmıştık biz.
-Demek öyle. Diyerek geçip oturuyorum koltuğa.
Aslında hiç sinirlenmedim bu olaya. Tam tersine onunla ne kadar çok zaman geçirirsem benim için o kadar iyi. Onu özlemeye alışmak zor olmayacak gibi.Bir anda bir çift kol hissediyorum omzumda. Sımsıkı sarıyor beni Kader. Bir kaç tane de tatlı söz söyleyip hiç kırmadığı gönlümü alıyor kendince.
-Hem kötü mü oldu canım. Ne güzel bir kahvaltı yapacağız sadece. Sonra herkez evine. diyerek üste çıkıyor. Tam ağzımı açacakken zil çalıyor. İkimizin gözleri de heyecandan kocaman oluyor. Hemen ortalığa çeki düzen verip koşarak kapıya gidiyoruz. Kader önde ben arkada açıyoruz kapıyı. Yiğit ve Kerim gülümseyerek yan yana duruyorlar kapıda. Kerimin elinde de ekmek poşeti, mis gibi kokuyor. Günaydın ve hoşgeldinlerin ardından geçiyoruz içeriye. Hepimizin üzerinde tuhaf bir çekingenlik var. Sanki hepimiz ilkokul çağında , tanıştırılıp , kaynaştırılmayı bekleyen çocuklar gibiyiz. Bu havanın dağılmasındaki ilk adımı Yiğit atıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Girdap Şehir
Teen FictionKaybolmak... Neredeyse hepimizin yaşadığı en sık şeydir aslında. Olayların ,Hayallerin,Korkuların, İnsanların ve hayatın içinde kaybolmak. Kaybolmak neyse de her şeyini kaybetmiş olmak, yaşadığın her an için ölümden hesap sormak gibi. Çok zor yaşana...