Sorgu başlamıştı
- Anne ve babanızı ilk hangi saatte o vaziyette gördünüz?
- Saat 9:46 olmalı. diye yanıtladım.
-Peki sizin bildiğiniz herhangi bi düşmanları veya tartıştıkları birileri var mı?
- Hayır.Onlar kendi hallerinde insanlardı.
-Siz olayın olduğu sıralarda neredeydiniz?
-Odam... odamda uyuyordum. dedim
-Peki şimdilik bu kadar yeterli. Sizin de tekrar başınız sağolsun.
diyip odadan ayrılmak için kapıya yönelmişlerdi ki, memurlardan bi tanesi :
-Haa bu arada bilginiz olsun diye söylüyorum. Sizin bir de abiniz varmış...askerde, biz ona haber vermedik. Dilerseniz siz söyleyebilirsiniz. Ama bizce en iyisi teskere almaya yakın haberinin olması. Görevli askerler bunu ona anlatacaklardır.Sizi de abiniz gelene kadar yetiştirme yurdunda misafir ederler. dedi ve ayrıldılar odadan.Yetiştirme yurdu mu? Nasıl olur? Kalamam ki ben orda, öte yandan abim dediğim adamı hiç arayamam. Her şeyi biliyorken , onun suratına bakamam, bunu yapamam.
Hastaneden çıkma zamanı gelmişti.Bakanlıktan gelen görevliler beni yetiştirme yurduna götürmek için gelmişlerdi. Tam çıkış yapıyorduk ki yine o esrarengiz koku...
O gece beni buraya taşıyan adamın kokusu. Bi insan aynı anda nasıl bu kadar saf, temiz, ve çekici kokabilir?
Göz göze geldiğimiz o an ona bi önceki baktığım gözle bakmıyordum. Eminim ki daha önce hiç kimseye de ,öyle bakmamıştım.
O açık kahve hafif dalgalı saçları, yeşilin ennn koyu rengini almış gözleri, utanmasa özgürlüğünü ilan edecek kadar uzun kirpikleri, sanki onun gözleri için yaratıldığını haykırıyor gibiydi.O esmerimsi teni de bi kez bakanı bi daha döndürecek cinsteydi.
-Nereye? diye bi soru yöneltti bana, bu fazla cool olan genç adam.
- Yurda .diyebildim.
Yetiştirme yurduna.
-Nasıl olur? Senin kalacak bi evin var.Hem... hem artık biz de varız sana yardımcı oluruz.diyiverdi bi çırpıda.
-Olmaz. dedim. Daha 18 yaşıma bi senem var. O zamana kadar yalnız kalamam, gitmeliyim Yiğit bey.Tekrar... teşekkür ederim.Artık yurdun önündeydik yeni birinin geleceği haberi yayılmış olmalı ki neredeyse herkez pencerelere dizilmişti.
Açıkçası burası korkutucu gelmişti bana, soğuktu işte ne biliyim...
Yurdun kapısından adımımı atarken bi söz verdim kendime.
"Korkmak yok artık Niray! Şimdilik tek başınasın bu hayatta. Bir şeylerin arkasına saklanmaktan vazgez artık.Vee insanlar, aralarına bi yabancı gibi gireceğin ve bir sene burada onlarcasıyla yaşayacağın , insanlar.Şimdi onları tanımak için işte sana büyük bi fırsat.Söz vermiştim artık insanları tanımaya söz vermiştim. Koca bi boşluktan sonra bi tohum filizlendi içimde, adını bilemediğim o değişik his...
Yurtta bir ayımı doldurmaya yaklaşmıştım.
Buradaki onlarca insanla en büyük ortak noktamızdı "terkedilmek" o ya da bu sebepten.
Tek kelimeyle açtık hepimiz. Sevgiye, huzura, şefkate, açtık işte. Yalnızdık.
Kimimiz hiç tanımamış aile kavramını, kimimiz yoksulluk yüzünden oralarda , Kimimiz ise mecburiyetten...
Hepsi özünde çok temiz yürekli insanlar ama yaşadıkları hepsine başka davranışlar öğretmiş . Çoğu surlarla çevirmiş etrafını içine de bi ateş yakmış, kimseyi yaklaşdırmıyor yanına. Bir yandan da yanan ateş kendi içinde koca bi yangına dönüşmüş, içten içe yanıp son hazırlamakta, tek çare gördüğü ölümden hesap sorar halde son hazırlamakta.
Ama herşeye rağmen kenetlenmişler birbirlerine, koca şehirde de yaşadıkları bu ne olduğu bellisiz dünyada da onları en iyi anlayan yine birbirleriydi.
Bazısı da kurtuluş bekliyordu, çaresiz.
Kaybolmaya yüz tutmuş hayatlarını, hayallerini ve umutlarını suyun üzerinde yüzdürmeye çalışıyordu tıpkı kaptan ve gemi arasındaki ilişki gibi.
Çünkü onlar biliyolardı eğer onlar batacak olursa, üzerinde durabileceği bi dayanak olmayacak. Kendisi de kaybolup gidecek o koca okyanusta. Yok olmak kolaydı onlar için ama vâr olmak , nefes almak ve bu her şeyi içindekilerle beraber sürükleyen hayata yaşadıklarını ispatlamak. İşte bu büyük meseleydi çok büyük bi mesele...Onların acılarıyla harmanlandım ben. Tanıdım, tanıttım tam bir senem geçti içeride.Artık 18 yaşındaydım.
Bi sabah uyandığımda duş almaya gitmeden ziyaretçin var dediler. Seni bekliyor bahçede.
Koştum, tüm gücümle koştum, baştan üçüncü bankta biri oturuyordu.Genç bi adam, abimdi o yani değildi ama yine de abimdi işte.
Arkasını döndü ve beni gördü. Sonbahardı mevsimlerden, yerler kurumuş yapraklarla örtülüydü. Yapraklarla beraber yanıma kadar gelmişti. Aniden sarıldı bana sonra yine fısıldadı kulağıma:
-Merhaba Niray! Öğrendim her şeyi.Korkmana gerek yok, ben varım artık. Abin geldi işte.
Farkına varmadan ben de sarıldım ona yanımda kalan tek kişiydi çünkü.
Benimle en başından beri yaşayan tek kişi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Girdap Şehir
Ficção AdolescenteKaybolmak... Neredeyse hepimizin yaşadığı en sık şeydir aslında. Olayların ,Hayallerin,Korkuların, İnsanların ve hayatın içinde kaybolmak. Kaybolmak neyse de her şeyini kaybetmiş olmak, yaşadığın her an için ölümden hesap sormak gibi. Çok zor yaşana...