Savaş'tan...
2 saattir kafamı duvarlara çarpıyordum. Hemen Furkan'ı aramıştım, geldiğinde ona her şeyi anlattım. Sonra Zeynep'e haber verdi, Furkan. Zeynep gelir gelmez yakama yapıştı. "Her şey senin yüzünden." dedi. Haklıydı. Benden başka herkes haklıydı. Ben öküz herifin tekiyim. Ecem bana öküz demekte çok haklıymış. Polisi 31. arayışımdı. Neden 31 bilmiyorum. Ama hala bulamamışlardı. Zeynep ağlamaktan perişan olmuştu. Furkan onu teselli ediyordu. Allah benim belamı versin. Hepsi benim yüzümden. Telefon çaldı. Telefona bir çita misali koşup hemen açtım. Duymak istediğim tek bir şey vardı o da Ecem'in iyi olduğu. "Alo"dedim. "Şey Savaş Bey, Ecem Hanım'ın arabasını bulduk." dedi. "İyi mi?" dedim. "Bilmiyoruz." dedi. "Ne demek bilmiyorsunuz? Matematik problemi sormadım. O iyi mi?" dedim, bağırarak. "Savaş Bey, lütfen sakin olun. Ecem Hanım şaranpole yuvarlanmış. Ama Ecem Hanım'ı hala bulamadık." dedi. "Tamam, iyi çalışmalar." dedim. Mal Savaş, ne iyi çalışmaları. Of iyice salaklaştım. Şu an o, Ecem'i bulamayanların ağzını burnunu kırmam lazımdı. Ama gücüm yoktu. Ecem'i ben bulsam yüzüne bakabilicekmiyim? "Allah kahretsin." diye bağırıp bütün eşyaları dağıtmaya başladım. Zeynep iki adım gerilemişti. Çok dikkatliyimdir. Hem Zeynep korkmasın diye hem de bu dağıttıklarımı Furkan değil ben toplayacağım için sakinleşmeye çalıştım. "Furkan, ben daha fazla bekleyemeyeceğim, çıkıyorum. Bir şey olursa ararsın." dedim ve ceketimle arabamın anahtarını alıp çıktım. Arabaya biner binmez telefon çaldı, ama umursamadım, çünkü; her zaman ki gibi bok bok şeyler söyleyeceklerdi. Yok neymiş bulamamışlar, arıyorlarmış. Siz daha kaybolan silginizi bulamazsınız Ecem'i mi bulacaksınız? Çalmaya devam edince merak edip açtım. "Ne var? Eğer yine aynı şeyleri zırvalıyacaksanız kapatın hiç konuşmayın daha iyi." dedim. "Savaş Bey, bir genç kız bulduk, Ecem Hanım olabilir, buraya gelebil-" sözünü tamamlayamadan telefonu kapatıp gaza bastım. Allah'ım lütfen iyi olsun. İsterse yüzüme bile bakmasın, konuşmasın benimle ama iyi olsun. Furkan'a da haber verdim hemen. Geldim nihayet polisin dediği yere. Baya kalabalıktı. Sadece Ecem'in gözlerini o mavi gözlerini görmek istiyorum. Polislerin yanına gittim. "Ee hani Ecem nerede? İyi mi? Uyuyor mu? Çok yarası var mı? Cevap versenize lan!" dedim bağırarak. Gösterdikleri yere gittim. Burcu kaza yaptığında da böyle hissetmiştim. Korku, acı, pişmanlık, üzüntü, kalpteki bitmeyen sızı... Burcu ölmüştü. Ama Ecem ölmeyecekti. Yerde bir kız gördüm. Lütfen Ecem olsun. Çevresine doluşmuş arayıp bulamayan gereksiz insanları itip Ecem mi diye baktım. Evet O'ydu. Gözleri kapalıydı. Gözleri niye kapalı? "Mal mısın? Valla Einstein dururken senin iç sesin olmak utanç verici. Kız kaza yaptı hem de senin yüzünden. Halay falan mı çekmesini isterdin?"diyen iç sesime; "Sen de vur be iç ses. Sen de vur." dedikten sonra Ecem'in yanına oturup, saçlarını okşadım gözümden akan yaşı silip yanıma gelen polise; "Öldü mü? Ölmedi demi?" dedim titrek ve güçsüz çıkan sesimle. Kafamı kalbine koydum. Nefes alıyordu. "Hayır, yaşıyor. Ambulansı aradık gelir birazdan." dedi polis. "Ne demek gelir birazdan? Gelsin hemen. Arayın bir daha." dedim bağırarak. Ama yaşıyor olduğu için rahatlamıştım. Burcu'nun öldüğünde yaşadıklarımı bir daha yaşamak istemiyorum. Furkan'la Zeynep geldi. Yanlarına gittim. "Ecem nerede?" dedi Zeynep ağlayarak. Ecem'i gösterdim. "Ambulansı bekliyoruz." dedim. Zeynep çığlık attı. Ecem çok kötüydü. Yüzünde yaralar vardı. Kollarında, bacaklarında... Hemen gözlerimi kaçırıp başka bir yere bakmaya çalıştım. Onu öyle görmeye dayanamıyordum. Hepsi benim suçum. Ecem benim yüzümden bu halde. Furkan Zeynep'e sarılıp sakinleştirmeye çalışırken ambulans geldi. Bir an geç geldiği için ambulans şoförünü dövmek istesem de kendimi tuttum. Ecem'i sedyeye aldılar. Biz de hemen arabaya bindik. Hastaneye gelmiştik. Ecem'i ameliyathane'ye almışlardı. Sonra arkadan bir ses geldi. "Ecem" diye. Arkama baktığımda Arda olduğunu gördüm. Hemen yanıma gelip yakama yapıştı. "Lan Ecem'e, kardeşime ne yaptın? Konuş ne yaptın ona? Senin yüzünden mi kaza yaptı Ecem?" dedi ve sol gözüme yumruk attı. Karşılık vermedim. Hak ediyorum. Kahkaha atmaya başladım. "Çok mu komik? Kardeşimin kaza yapması çok mu hoşuna gitti?" dedi. Daha çok gülmeye başladım. Delirdim. "Ecem şu an ameliyatta ne yapıyorsunuz siz?" dedi, Zeynep bağırarak. Aklıma Burcu'nun cenazesinde Arda'yla kavga ederken Ecem'in bağırışı geldi. Kalbime sanki bir şey oturdu. Nazlı gibi ağır bir şey. Arda yakamı bıraktı. "Seninle sonra konuşacağız." dedi.3 Saat Sonra...
3 saattir bekliyoruz, ama hala ameliyattan çıkmadı. Duvara yaslanmış, yerde oturuyorken ve Ecem'in mavi gözlerini, gülüşünü, bana "Öküz" demesini, bana sinirlenmesini düşünüyorken önümde bir gölge belirdi. Kafamı kaldırdım. Furkan'dı. "Al şu çayı. Hiç bir şey yemedin. Bari şu çayı iç." dedi. "Furkan sen gerizekalı mısın? Ecem hala çıkmadı ve ben yiyip içip keyif mi yapayım? Öyle mi? Git Allah aşkına." dedim. "Gerizekalı yüzünün rengine bak. Ecem mi kaza geçirdi sen mi belli değil. Sana yakışıklı diyen bütün kızlara fotoğrafını çekip atacağım." dedi ve çayı koydu yanıma. "Kontörün yetmez yalnız." dedim. Furkan yanımdan gidince ameliyathanenin kapısı nihayet açıldı. Doktor çıktı. Hemen kalkıp doktorun yanına uçtum. "Ecem Yılmaz'ın yakınları mısınız?" dedi. "Evet evet. Ecem iyi mi?" dedi Zeynep. "Ecem Hanım'ı yoğun bakıma alacağız. Ama hala hayati tehlikesi devam ediyor." dedi ve gitti. Hayati tehlike nedir ya? Kısaca ölebilir desenize şuna. Onun öldüğünü düşündüm ne yapacağımı.O ölürse ben de ölürüm yaşayamam ki...